Hz. Peygamber Devrinde M ü n â f ı k l a r

48

Dinî kavram olarak ‘Münâfık’; kalbi ile inanmadığı halde, inkârını saklayıp, dili ile inandığını söyleyerek mümin görünen kimseye denir.

İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Demircan, Hz. Peygamber Devrinde Münâfıklar isimli eserinde, ‘münâfık‘ kavramının târifini yaptıktan sonra, Hz. Muhammed (sallahu aleyhi ve sellem) döneminden sonra terimin kapsamının genişlediğini, kalben inandığı hâlde, Allah’ın (celle celalühü) emir ve yasaklarını yerine getirmede ihmalkâr davranan kimselere de ‘münâfık‘ denilmeye başlandığına dikkat çekiyor. Ancak bu iki nifak çeşidinin, Kur’ânî delili olmamakla birlikte, bâzı hadislere dayanılarak birinci gruptakiler için ‘itikadî‘ veya ‘imânî‘, ikinci gruptakiler için ‘amelî nifak‘ denilmesinin uygun olacağını belirtiyor.

Münâfıkların her iki türdeki davranışları ‘Nifak‘ olarak adlandırılıyor. Nifak, hem insanlık hem de Müslümanlık için çok önemli bir konudur. Bu sebeple, zannedildiğinden çok daha geniş ve derindir. Eserde, kavramın genişliği ve derinliği; ortaya çıkışı, sebepleri, münâfıkların hedefleri, eserin adından da anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber (sav) dönemindeki münâfıklar ve bu kişilerin yaptığı nifak hâdiseleri ve Yahudi kökenli münâfıklar ile münâfıkların müşriklerle münâsebetleri dâhil olmak üzere bütün yönleriyle ele alınmaktadır.

İslam tarihindeki en tanınmış münâfığın Sabetay Sevi olduğu söylenir.

Sabetay Sevi, 1492 yılında İspanyolların Musevilere yaptıkları baskılar sebebiyle Osmanlı topraklarına getirtilen Musevilerden bir ailenin oğlu olarak İzmir’de doğdu. Din adamı olarak yetiştirildi. Hitâbeti kuvvetli, cerbezeli bir kişiliğe sâhipti. 1648 yılında ‘Mesih’ olduğunu ilan etti.  Osmanlı pâdişahını tahtından indirip İstanbul’da Musevi devleti kuracağını söyleyerek insanları peşine taktı ve 1665 yılında İstanbul’a doğru yürüyüşe geçti. Tutuklanıp muhakemesini müteakip idama mahkûm edildi. İhtilalci düşüncelerinden vazgeçeceğine dâir söz verirse, kurtulacağı söylendiğinde, daha fazlasını yaptı: ‘Bu can bu bedende olduğu müddetçe İslamiyet’e hizmet edeceğim‘ dedi. Cemaatle birlikte namaz kılıyor, evinde ise Musevi inancına göre ibâdet ediyordu.

Uzantıları günümüzde de ülkemizde bulunan, ‘Sabetaycı‘, ‘dönme‘ veya ‘avdetî‘ olarak anılan taraftarları da O’nun gibi hareket ediyorlardı. Bir kısım Museviler de ihânete uğradıklarını düşünerek intihar etti. İntiharlar çoğalınca Sabetay Sevi, cübbesinin içerisine bir kuş yerleştirdi. Sonra da topluluk önünde cübbesinin önünü açıp kuşu serbest bıraktı. ‘Can bedenden çıktı. Ben artık Musevi’yim.’ Dedi. Arnavutluk’a sürgün edildi, orada öldü.

Münâfıkların bir kısmı, canını kurtarmak, toplum tarafından dışlanmamak için Müslüman gibi gözükürler. Bir kısmı da; muhafazakâr görünmenin kendilerine statü kazandıracağını düşünürler. Bu düşüncede olanların en belirgin göstergesi, yaşayış tarzları ile bağdaşmamış olmasına rağmen Hac farizâsını edâ etmekteki hassasiyetleridir. Ümit ile dua edilmeli ki fiiller, düşüncelerin mecrâına yerleşmesine vesile olur.

Sadede gelerek Demircan Hoca’nın kitabına baktığımızda; Tirmizî’den naklettiği, çok bilinen ve fakat bâzı müminlerin gereğini yapmakta zorlandığı bir hadis dikkat çekiyor: ‘Kendisinde dört haslet bulunan kişi münâfıktır: Konuştuğu zaman yalan söyleyen, söz verdiği zaman sözünde durmayan, dâvâ ettiği zaman itidal ölçülerini aşan ve anlaştığı zaman anlaşmayı bozan kişi.’ Şâyet bunlardan bir tânesi bulunursa o hasletini terk edinceye kadar onda münâfıklıktan bir haslet var olacaktır. Çirkin sözler söylemek, çok konuşmak, hayâsızlık, münâfıklardan sâdır olan diğer kötü alışkanlıklardır. Ayrıca sabah ve yatsı namazları onlara zor gelir. Umumiyetle diğer vakit namazlarını da geciktirirler ve çabucak kılarlar.

Yazar, ilgi çekici bir iddia ileri sürüyor: ‘Nifakın yeniden tanımlanması yerine, amelin tanımlanmasının daha isâbetli olduğunu söyleyebiliriz.’ Riyor. Buna rağmen eserinde, -amelin tanımlanmasına kadar geçecek zaman içerisinde, mevzuatta boşluk kalmaması düşüncesiyle olmalı- münâfıklar ve nifak hakkında bilinmesi gereken bütün bilgileri kusursuz ve noksansız olarak okuyucuya sunuyor.

Prof. Demircan’ın kılı kırk yararcasına konuyu işlemesindeki hassasiyeti, şüphesiz nifak mevzuunun çok mühim olmasından kaynaklanıyor. Mevzuun ehemmiyeti, Kur’an-ı Kerim’de münâfıkların, ‘Cehennem’in en aşağı yerlerine atılarak cezalandırılacaklarının bildiriliyor‘ olmasından anlaşılmaktadır.

Eser; nifakın ortaya çıkış zamanı ve sebepleri, başlıca münâfıklar ve hedefleri gibi alt başlıkları ihtiva eden ‘Nifâkın Ortaya Çıkışı‘ ile münâfıkların savaşlardaki tutumları, İslamî değerlerle alay etmeleri, münâfıkların örgütlenmeleri, Yahudilerle ve müşriklerle ilişkileri alt başlıklı ‘Münâfıkların Hz. Peygamber ve Müslümanlara Karşı Tutumları‘ başlıklı bölümlerle devam ediyor.

Hz. Peygamberin Münâfıklara Karşı Tavrı‘ başlıklı bölümde yazılanlar, bütün Müslümanlar tarafından bilinmesi ve mutlaka harfiyen tatbik edilmesi gereken hususlardır. Bir başka mühim bölümde ise münâfıkların fitnelerine karşı alınacak tedbirler açıklanıyor.

Sonuç‘ bölümünden seçme satırlar:

‘Nifak, her dinin, cemiyetin, cemaatin karşı karşıya kalabileceği çok büyük bir problemdir. Münafıklar, gizli inanmayanlar oldukları için, küfrünü açıkça ilan eden kişilerden daha zararlı ve tehlikelidirler; çünkü kâfirler, inanmadıklarını açıkça ifade ederek samimî bir davranış sergiledikleri hâlde münafıklar inançsızlıklarını gizleyerek insanları kandırmaktadırlar.

Nifak, insanın batınıyla alâkalı olmakla beraber, münafıkların eylemlerinin bir batınî ve gizli yönü, bir de zahirî yönü yani yansımaları, başka bir ifadeyle tezahürleri vardır. İşte münafıklar, zahirî yansımaları olan eylemleri için faaliyet zamanı olarak genellikle savaş dönemlerini tercih etmişlerdir.

Resûlullah’ın (sallahu aleyhi ve sellem) münafıklarla ilgili en önemli politikası, herhalde, onları Müslüman kabul ederek sürekli kontrol altında tutma avantajını elden bırakmamasıdır. Diğer taraftan insanların gizli hayatını ifşa ederek onları düşman kılmak yerine, kötü amellerin yerilerek insanların bu amellerden sakındırıldıkları görülmektedir.’

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 116 sayfalık eser, 2014 yılında yayınlandı.

Işık Yayınları:

Bulgurlu Mahallesi Bağcılar Caddesi Nu: 1 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0.216-522 11 44 Belgegeçer: 0.216 522 11 78

e-posta: kitap@isikyayinlari.com www.isikyayinlari.com

Prof. Dr. Adnan Demircan:

1964 yılında Mardin’in Ömerli ilçesinde doğdu. 1987’de Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslâm Tarihi ve Uygarlığı Bilim Dalında Yüksek Lisansa başladı. 1989 yılında Yüksek Lisansı, 1994 yılında aynı Enstitüde Doktorayı tamamladı.

Ocak 1992’de Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne İslâm Tarihi Araştırma Görevlisi, 1994 yılında Yardımcı Doçent olarak tâyin edildi. Ekim 1996’da Doçent, Şubat 2003’te Profesör oldu. 1994 yılından 2011 yılının ortalarına kadar İslâm Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Aralık 2012’den beri İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde çalışmaktadır.

Çalışmalarını İslâm Tarihinin ilk dönem siyasî tarihi, özellikle de muhalif gruplar üzerine yoğunlaştıran Demircan’ın yayımlanmış birçok kitabı, müşterek çalışmalarda bölüm yazarlığı ve makalesi bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli çeviri ve telif projelerinde editörlük yapmaktadır.

Yayımlanmış Kitapları:

1- Hz. Ali’nin Hilafet Hakkı Meselesinde Gadîr-i Hum Olayı, Beyan Yayınları, İstanbul 1996 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2014). 2- Hâricîlerin Siyasî Faaliyetleri, Beyan Yayınları, İstanbul 1996. 3- İslâm Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, Beyan Yayınları, İstanbul 1996 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2014). 4-İslâm Tarihinin İlk Döneminde Arap-Mevali İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul 1996. 5-Nebevî Direniş Hicret, Beyan Yayınları, İstanbul 2000. 6-Hâricîlik Mezhebinin Doğuşu Bağlamında Din-Siyaset İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul 2000. 7-Ali-Muâviye Kavgası, Beyan Yayınları, İstanbul 2002 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2010). 8-Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, Beyan Yayınları, İstanbul 2008 2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2014). 9-Kızların Gömülerek Öldürülmesi ve Çok Kadınla Evlilik, Beyan Yayınları, İstanbul 2008 10-Kabile Topluluklarından Akide Toplumuna, Beyan Yayınları, İstanbul 2009. 11-Kerbela: Keder ve Bela, Beyan Yayınları, İstanbul 2014. 12-Tarihin Akışını Değiştiren Son Peygamber, Beyan Yayınları, İstanbul 2014. 13-Hz. Peygamber’in (sas) Ailesi ve Aile Hayatı, Ufuk Yayınları, İstanbul 2014. 14-Çağdaş Hâricîlik Düşüncesi (Ahmed M. A. Celi’den çeviri), Beyan Yayınları, İstanbul 1997. 15-Nehcü’l-belâğa: Hz. Ali’nin Konuşmaları, Mektupları ve Hikmetli Sözleri, Derleyen: eş-Şerîf er-Radî, Beyan Yayınları, İstanbul 2006 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2007). 16-Cumhuriyet Dönemi (1923-2001) İslâm Tarihi ve Medeniyeti Çalışmaları (Bir Bibliyografya Denemesi).

http://ilahiyat.harran.edu.tr/e_yayinlar/ademircan_islam_tarihi_bibliyografyasi.pdf

 

DERKENAR:

 

Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil diyor ki:

Bir memleketin millî dili o memlekette bilfiil yaşayan, yani konuşulan ve yazılan, gönüllere ve zekâya hitap eden dildir. Ve dilin milliyeti, kelime unsurlarında olmaktan çok, bünyesinde ve üslûbunda; umumî ahenk ve edasındadır. Nitekim mimarî bir eserin milliliği, meselâ Süleymaniye camimizin Türklüğü, taşında tokacında değil, inşası tarzında ve terkibindedir. Süleymaniye Camiinin taşı, mermeri şuradan, buradan getirilmiştir diye bunları söküp atmak, o canım şaheseri tahrip etmektir.

 

Tıpkı bunun gibi, Türkçemizin bazı kelimeleri şuradan, buradan alınmıştır diye bunları dilden çıkarmak, bu mullet dilini yıkmaktır.

 

(TÜRKÇE MESELESİ: Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil. S: 9 Yağmur Yayınevi. İkinci Baskı İstanbul, 2006

 

KUŞBAKIŞI:

Cengiz ve Yasası Timur ve Tüzükatı:

Cengiz Han ve Emîr Timur, iki asra yakın ara ile tarihe hükmetmiş iki büyük cihângirdir. Tabiî ki bir görüşe göre de iki büyük barbar. 18. asırda başlayıp 19. yüzyıl içinde muazzam bir tırmanma gösteren Şarkiyatçılık (Oryantalizm), yahut da ‘Doğu Bilimciliği’ nazarında özellikle Cengiz Han dünyâ tarihinin en gaddar barbarıdır. Osmanlı’nın öyle uzun boylu bir ‘Şark Siyaseti’ olmadığı, batılıların da tıpkı müsbet ilimler sahasındaki çalışmaları gibi bizi sollaması veyâ bu zamanın bizim devletimizin çöküş yıllarına denk gelmesi sebebiyle, bizim olan ‘Türkoloji’ Atatürk’ün yüksek himâyeleri ve engin Türkçülüğü ile Cumhuriyetten sonra başlamıştır. Bu sebeple biz özellikle Cengiz Han ve O’nun tamamen Türk’e dayalı devletini ancak Cumhuriyet’ten sonra tanıyabilmişizdir. Anadolu Türklüğü için Timur’un ayrı bir husûsiyeti vardır ki, devletimizi yıkmış olduğundan O’nu Osmanlı tarihçilerinin yoğun küfürleri ile tanımaktayız. Emîr Timur’un Sultan Beyazıd’a muamelelerini ise çocukluğumuzdan beri dinleriz. Bu sebeple bizdeki Timur düşmanlığı fazladır. Esasında gerek Cengiz Han gerekse Emîr Timur hakkındaki görüşler tartışılmadığı gibi, hâdiselerin tahlilleri de doğru dürüst yapılabilmiş değildir. Nedendir bilinmez ama Moskova’ya bile girmemiş olan Emîr Timur’dan Ruslar şiddetle nefret ettikleri halde, birkaç sefer aynı ülkeleri talan ettiği halde Cengiz Han’ı daha şirin görürler. Rus bilim adamlarının da ‘Türkoloji’ ile ilgili çalışmaları aynı zamanda başlamış olduğundan bu kanaat aynen batılılara da geçmiştir.

Batının Cengiz Han ve Emîr Timur’a karşı açtığı bu kabil kampanyaların, Türklüğün tam bir çöküş devri olan 18. ve 19. yüzyıl boyunca alabildiğince bir sür’atle devam etmesi, aynı zamanda peşinden bir ‘Türk düşmanlığı’ kavramını da getirmiştir. Bu sebeple mezkûr yüzyıllarda Avrupa ve Orta Doğu’ da, hatta Rusya’da, tarihin en büyük Türk organizasyonu olan Osmanlı’ya karşı haksız ve hukuksuz bir kampanya başlatılmış, Orta Asya’da Çarlık Rusya’sı tarafından bir milletin yok edilişi işte bu yanlı ve yanlış Avrupalı görüşten de cesaret almıştır.

Ali Bâdemci’nin yazdığı 12 x 19,5 santim ölçülerinde 312 sayfalık kitap, 2012 yılında yayınlandı.

Ötüken Neşriyat:

İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  Telefon: 0.212-251 03 50  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.otuken.com.tr e-posta: otuken@otuken.com.tr

Gelenek Işığında Çağdaş Sanat

Sezer Tansuğ tarihî bilgilerin çağdaş ilhamları besleyen birer kaynak olduğunu düşünüyor. Bu düşüncesi ve bu idealin gerçekleşmesini, kültür alanındaki batı hegemonyalarına karşı direnen bir kimlik potansiyeline bağlıyor. Birbirini tamamlayan bu iki yaklaşımın neticeleri sanat ve kültür alanındaki güncel faaliyetlere yansımakta ve dirençli hesaplaşmanın bu ortamda karşılaştığı problemler, söz konusu hegemonyanın yandaşlarını da karşımıza çıkarmaktadır. Bir hegemonya sürecinin çağdaş kültürümüze bu kadar nüfuz etmiş olmasının, bugün ülkemizde yaşanan sosyo-ekonomik ve diğer bütün zaaflar arasında en vahim tabloyu oluşturduğu söylenebilir.

14 X 20 santim ölçülerindeki kitap 190 sayfadır.

İz Yayıncılık:

Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/2 Cağaloğlu 34110 Eminönü, İstanbul. Telefon: 0.212-520 72 10

Belgegeçer: 0.212-511 57 91 e-posta: bilgi@iz.com.tr //  www.iz.com.tr

 

Çağın Vicdanı Bediüzzaman

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘vicdan’ kavramını şöyle târif ediyor:  ‘Ne yapmak gerektiğini söyleyen iç ses, yanlış yapmaktan koruyan iç bekçi, hiçbir şey yapmama yanlışından koruyan iç ölçü, nasıl yapacağını anlatan bir iç eğilim.’

Vicdanın doğru târifi buysa, Bediüzzaman Said Nursî, ‘çağın vicdanı’dır. Çünkü doğup büyüdüğü topraklar, İslâm dünyasıdır. Ve bu dünya büyük acılar yüklü zorlu bir imtihandan geçerken, maddî-manevî her türlü savrulma ve bunalımla karşı karşıyadır. Böyle bir dönemde, bunca kargaşa ve gürültüye rağmen vicdanının sesine kulak vererek çağın ‘vicdanî normlarını’ belirlemiştir. O’nun akıl ile kalbi buluşturan düşünce sistemi ve akıldan kalbe yolculuğu ihtiva eden yaşama modeli ise, bu vicdanî değerleri herkes için yaşanabilir hâle getiren bir yol haritası niteliğindedir. Çağın Vicdanı Bediüzzaman, ‘çağın vicdanı‘ olabilmiş bir düşünürü, hayatı ve tefekkürüyle gündeme taşıyor.

292 sayfalık kitap, 2012 yılında yayınlandı.

Nesil Yayınları:

Merkez: Sanayi Caddesi, Bilge Sokağı Nu: 2 Yenibosna, Bahçelievler, İstanbul. Telefon: 0.212-551 32 25 Belgegeçer: 0.212-551 26 59 Şube: Nur-u Osmaniye Caddesi Nu:10 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 72  www.nesilyayinlari.com e-posta: bilgi@nasilyayinlari.com

 

KISA KISA… KISA KISA…

1-TÜRK SANAYİİNDE BİR UZUN YOL KAPTANI / Hasan Subaşı Kitabı: Pembe Candaner / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

2-ELVEDA GÜZEL VATANIM: Ahmet Ümit / Everest Yayıncılık.

3-DÖNÜŞÜM YOLCULUĞU: Burhan Karaçam / Remzi Kitabevi.

4-KENDİNİ TÜKETEN HUKUKUN DRAMI: Sami Selçuk / İmge Kitabevi.

5-KAFKAS CEPHESİNİN 1. DÜNYA SAVAŞI’NDAKİ LOJİSTİK DESTEĞİ: Tuncay Öğün / Dergâh Yayınları.

 

 

Önceki İçerikAzerbaycan Seyahati ( 3 )
Sonraki İçerikDış Güçler Seninle Uğraşır Tabi
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.