Huzur Otağlarımız “Camilerimiz”

97

Camilerimiz, Müslümanların farz olan namaz ibadetlerini ifa etmek için, cem oldukları, toplanma mekânlarıdır. Camilerimiz bizler için çok büyük anlamlar ifade eder. Şehrimizin veya köyümüzün en güzel ve belirgin yapısı camilerimizdir. İnsan içine girince bir huzur bulur. Tefekkür eder, tevekkül eder, şükreder, halden hale girer.

Camide cemaatla kılınan namazın feyz ve bereketi bir başka olur. Müminlerin birbirlerine karşı kalpten kalbe görünmeyen, ama hissedilen bir enerji ve sinerji akışı mevcut olur. Yabancı bir yerde bile camiye girdiğimiz zaman, aynı safta durduğumuz insanlarla veya namaz bitişi camiden çıkarken ki, sohbet ve muhabbetin tadına doyum olmaz. Sanki kırk yıllık dost gibiyizdir.

Ev sahipleri, misafir olan cemaati hemen tanırlar ve hoş geldiniz derler. Sımsıcacık bir ilgi gösterirler. Hangi amaçla burada bulunduklarını, yapılabilecek bir yardım var mı, sorarlar.

Yabancı bir yerde yürümekten yorulmuş kimseler camiye gelince abdest alıp, namaz kılınca dinlenirler, rahatlarlar ve huzur bulurlar. İlk defa gördükleri caminin içini dışını incelerler. Yorgunlarsa bahçesinde ağaç gölgesinde dinlenirler. Hatta uyuyabilirler bile…

Caminin içindeki kitabeleri, güzel hat yazılarını, kütüphanelerdeki hazineleri okumak ve araştırmak yolculara ayrı bir lezzet verir.

Ancak, toplumumuzun diğer katmanlarında olduğu gibi, camilerimizin cemaatları arasında da, bir takım tatlı sorunlar yaşanabildiğini görmekteyiz.

Şöyle ki:

Bazıları imamı beğenmezler. Kıraatı iyi değil, tecvitte hata yapıyor derler. (Güya kendileri daha kâmil hocadırlar).

Bazıları cemaatten birileriyle dargındır. Onların gittiği camiye gitmezler.

Bazıları imama kızıp camiyi terk ederler. (Pireye kızıp yorgan yakmak).

Bazıları cami avlusunda gıybet ederler. (Ne yazık ki).

Bazıları caminin içinde devlet ve millet işlerini halletmeye çalışırlar.

Bazıları, cemaatten birisi bir hata yapsa da, düzeltme zevkini tatsam, diye düzeltilecek adam ararlar.

Ne yazık ki, bazı imamlarımızın da bilerek veya bilmeyerek hataları vardır:

Bazıları, cemaatın her türlü sevk ve idare sorumluluğunun üzerinde olduğunu varsayarak, her fırsatta cemaati ikaz ederek huzursuz edebilirler.

Bazıları Cuma hutbelerinin yazılı metninin dışına çıkarak, kendi engin ve ulvi  bilgilerini cemaate verme fırsatını en iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışırlar.

Bazıları Cuma hutbelerinde, güya güzel ve celalli hitap ettiklerini varsayarak, farkına dahi varmadan cemaati azarlarlar veya seslerini yükseltirler.

Bazıları da aşırı ciddi imam görüntüsü verebilmek için, olmazsa olmaz olan, tebessüm ve gülümsemeyi unutuverirler.

Elbette her insanın yapısı, davranışı, beklentisi, uygulamaları aynı değildir. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır elbette. Bazı insanlar bilgilidir, ancak bilgilerini sunarken, kendi beden dillerinin ne söylediğini, nasıl söylediğini test etmekten uzak olabilirler.

Caminin içerisinde koyu bir sohbete ve fısıltı halinde bile bir konuşmaya gerek yoktur. Çünkü bu tür eylemler, diğer cemaatin, huşu ile ibadet etme amaçlarına ket vurur. Caminin içinde hiçbir konuşma ve fısıltı dahi yapmadan, tebessüm, iyi niyet, gülümseme, naiflik, kibarlık, selamlaşma etkinliklerini yapabilecek pozitif beden dili, Yaratıcımız tarafından bizlere sunulmuştur.

Cuma ve bayram namazlarının önceleri ve sonrasında, cami bahçelerimiz adeta bir bayram yerine döner. Ne kadar güzeldir. Bazı gönlü zengin cemaat üyelerimiz çeşitli ikramlarda bulunuyorlar. Ne güzel bir manevi sohbet ve muhabbet ortamı meydana geliyor.

Ne hazindir ki, bayram namazları sonrasında, imamlarımızın ikazına rağmen, toplu bayramlaşmalarda, küslükte kantarın topuzunu kaçıran bazı cemaat üyeleri, ya hemen kaçıyorlar, ya da küs olduğu kişiye sıra gelince, onu atlayıveriyorlar. Maalesef çok hazin bir durum. Öfke, kin, gurur, nefis, küslük, intikam duygusu gibi kaliteli yaşam hırsızlarının pik yaptığı bir an…

Affetme, bağışlama, destek olma, yardımlaşma, anlaşma, birlik olma gibi kaliteli insan davranışlarını, bu kardeşlerimiz nereye sakladılar acaba?

Camilerimize misler gibi kokarak ve tertemiz kıyafetlerle gelmenin güzelliklerini burada benim anlatmaya gücüm bile yetmez. Aşırı derecede sigara kokanların, sarımsaklı ve soğanlı gıdalar tüketenlerin, üzerleri pis olarak camiye gelenlerin, günün birinde kul hakkı ile boğuşmak zorunda olacaklarını sadece hatırlatmak isterim. O kokulara duyarlı ve hassas olan insanlarımızın çektiği eziyet konusunda, empati yapmayı becerebilmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Ne mutlu, camilerimizde misler gibi kokabilenlere.

Ne mutlu, camilerimizin bahçesinde yüksek kaliteli sohbet, muhabbet ve ilim deryasında yüzebilenlere.

Ne mutlu, tebessüm, gülümseme, naiflik, kibarlık, iyi niyet, sevgi, saygı, nezaket gibi kaliteli eylemleri, her saniye  üzerinde taşıyabilenlere.

Ne mutlu, camilerimizde zevkle ve şevkle cem olup da, huzura ve mutluluğa erebilenlere…

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.