Hukukun ve yargının siyasi amaçlar ve
hedefler için kullanılması hukuk devleti ve vatandaşların
devlete olan güveni açısından en tehlikeli durumlardan biridir. Türkiye
AKP iktidarı döneminde bu tehlikeli macerayı yaşamaktadır.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hukukun üstünlüğü ilkesinin
yaşanma
oranı
bir ülkenin
gelişmişlik ölçüsüdür.
Devlet Başkanı bu
ilkelere en çok uyması gereken kişidir.
Cumhurbaşkanı ve
AKP Genel Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın hukuka ve yargı kararlarına karşı bakışı ilkesel
değildir.
Bunu tamamen oportünist, işine yarayıp
yaramadığı
ile alakalı tepki ve değerlendirmelerinden biliyoruz.
Erdoğan yeri geldiğinde “ben bu
davaların savcısıyım”
dedi. Yeri geldi “ben Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum” dedi.
Yeri geldi, mesela ABD’nin istediği Rahip Brunson’u gönderirken,
“Türkiye’de yargı bağımsız
ve tarafsızdır”
diyebildi. Yeri geldi, Ayasofya’nın ana binasının ibadete açılması kararını
yargı verdi fakat “Ayasofya’yı biz açtık” dedi.
Parlamenter sistem geçerli iken Cumhurbaşkanı
olarak tüm
yetkileri kendisinde topladı. Yarattığı
“fiili
duruma hukuki durumu uydurmak gerekir” sözü
ile tarihe geçti. MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli bu talebe destek verdi. CB Sistemi denilen
ve dünyada benzeri olmayan bir “ucube sistem” ile partili cumhurbaşkanı
tarafından
yönetilir olduk.
Bu tarzı siyasetçiler için normal karşılayanlar olacaktır.
Ama bu tarzın ülkemize ve devletimize maliyeti ağır oldu.
AKP iktidarları döneminde yargıyı ele geçiren
FETÖ’cülerin yargılamaları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden vatan sever
subaylar tasfiye edildi. FETÖ yapılanmasına engel olan ne kadar etkili kiş