Hukukçu Olmak İyi Bir Şey mi?

101

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine pek ilgi duyduğumu söyleyemem. Bu seneye kadar, zaman zaman birinci sayfaya kaymış ilginç olaylar ile ulusal gazeteleri internetten okuduğumda ana sayfaya yerleştirilmiş benzer haberleri okumanın dışında cinayet, hırsızlık, tecavüz, dolandırıcılık gibi adli vakalar bana cazip gelmedi.

Otuz yıllık mühendislik ve yöneticilik hayatımda çok “steril” olarak tanımlayabileceğim bir çevrede yaşadım. Bu çevrede herkesin duymasını gerektirecek ilginçlikte adli vakalar pek yaşanmadığı için, üçüncü sayfa haberi olabilecek olayların hayatımda pek bir yeri olmadı. Sadece, hekim olan eşimin “adli nöbetlerinde” gece olan vakalarda karakola veya olay mahalline birlikte gitmek durumunda kaldığımız için birçok olaya şahitlik etmiştim.

Cinayet, intihar, kanlı kavgalar yanında aile içi kavgalar, kız kaçırma, tecavüz, hırsızlık, trafik kazası vd çok sayıda adli vaka sonrası yaşananları gözleme imkânım olmuştu.

Bu olayları gördükçe her defasında bir akvaryum gibi gerçek dünyanın çirkin olaylarından soyutlanmış nezih bir çevrede yaşamanın şükrü içinde olmamız gerektiğini düşünürdüm.

İş hayatımı devam ettirirken çok büyük bir zevkle hukuk tahsilimi yapmış, fakülteden mezun olarak “hukukçu” unvanını kazanmış olmama rağmen, mahkemelere intikal eden pratik olaylar ve hukuk uygulamalarının doğrudan içinde bulunmamıştım. Yaklaşık bir seneden beri doğrudan adli vakalar, mahkemelere intikal eden uyuşmazlıklar ve yargılama süreçlerini çok yakından izlemekteyim. Yüzlerce duruşmayı izleme, katılma, hakimler, savcılar ve avukatlarla tartışmanın yanında, yüzlerce dosyayı incelemem sonucu, kendimi şimdiye kadar yaşadığım steril hayattan çok farklı bir dünyanın içinde buldum.

Bu dünyada, eşini para karşılığı başka erkeklere satarak kendi gözü önünde tecavüz edilmesini izleyen kocalar, kocasının yeğenini ayartıp ilişkiye giren ve eşinden boşanarak yeğenle evlenen kadınlar var.  Uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı ve terör örgütü üyeliği gibi iç içe geçmiş örgütlü suçlar; sahte nüfus cüzdanı düzenleterek işyeri açıp, bankalardan çek ve kredi kartı alan, çok sayıda esnafı dolandırarak kaybolan dolandırıcılar ve daha nice suç makineleri var. Birkaç tane yakınını zehirleyerek öldüren sıradan köylü kadın, hastane tuvaletinde düşürdüğü çocuğunu çöpe atarak ölümüne sebep olduğu için müebbet hapse mahkûm olan bir başka genç kadın da var.

Bunların yanında sıradan insanların başına gelebilen çeşitli vakaları da hatırlatmam lazım. Ödenemeyen veya ödenmeyen borçlar sebebiyle olan ihtilaflar, hacizler; Belediyeye ait arsa üzerindeki suyun veya elektriğin kaçak kullanımı sebebiyle cezalandırılanlar; ölen eşinden almakta olduğu SSK emekli maaşını, yeniden evlendiğinde SSK’ya bildirip kestirmeyi unuttuğu için, devletin herhangi bir zararı olmadığı halde, sadece tazminat değil, hapis cezası alanlar. Kardeşinin yeşil kartını kullanarak tedavi olup, devleti 30 TL zarara uğrattığı için iki sene hapse mahkûm olanlar da var.

Şahit olduğunuz binlerce çeşit hukuki ihtilafta farklı duyguların sizi sarması mukadder. Yıllarca bir arada yaşamış, çocukları olmuş çiftlerin boşanma davaları ile üzülürsünüz. Bin bir ümitle ev sahibi olmak ümidiyle senelerce aidat ödeyip, kooperatif yöneticilerince dolandırılanlara acırsınız. Devletin kamulaştırma yapması sonucu hak kaybına uğrayıp çare arayanlar; haksız tayin ve disiplin cezaları için yürütmeyi durdurma ve işlemin iptali için idare mahkemelerinde uzun yıllar mücadele edenler; idare aleyhine sonuçlanan davaları uygulamayan idarecilere karşı yeniden mücadelelerde devletimizi daha adil olmasını özlersiniz. Kardeşlerinin miras paylarının üstüne konanlara kızarsınız.

Muvazaalı satışlar, mal kaçırmalar, kaçak yapılaşmalar, çevre suçları ve yazmaya yerimin müsait olmadığı nice dava çeşitlerinde farklı duygular yaşarsınız.

Bu dava türleri insanlar arası ilişkilerdeki çeşitliliği gösterdiği gibi, birbirinin benzeri olduğunu sandığımız ve davanın konusu başlığı altında aynı kelimelerle tanımlanan her bir davanın kendine mahsus farklılıkları da söz konusudur. Adeta birbirine benzer saydığımız bütün Çinlilerin parmak izlerinin farklı olması gibi.

Adalet terazisini dengeli tutmaya çalışan hâkim, savcı, avukatlar ile diğer yargı mensuplarının işlerinin zorluğu buradan kaynaklanıyor olsa gerektir. Çünkü hem bir yandan, her bir olayın kendisine mahsus özelliklerini dikkate almak ve hem de (kara kaplı kitabın yazdığı) yazılı hukuk normlarını uygulamak zorundasınızdır.

Her bir somut hukuki ihtilafta tarafların hepsinin adalet anlayışına uygun bir çözüm bulunması mümkün değildir. Hatta nihai kararı veren hâkimlerin bile, sık sık verdikleri karardan bir iç huzuru duymadığı olabiliyor. Çünkü adaletin tam tecelli edememesi sadece “vicdan ile cüzdan arasında sıkışmaktan” kaynaklanmıyor.

Adalet, hukuk normlarına ve hukuki eşitliğe sıkı sıkıya bağlı kalmakla sağlanamayabiliyor. Çünkü bazen hukuk düzeni adil olmayabilir. Ayrıca hukuk insanların sadece toplum içindeki davranışları ile ilişkili olmaktan ibaret değil. Ahlak ve din kuralları ile de ilişkilidir. Onun içindir ki her hukuk tartışılır bir alandır.

Adalet anlayışı zamana ve taraflara göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bir adamı öldürenin idam edilmesi, maktulün yakınlarınca adaletin tecellisi sayılabilirken, günümüz hukukçularının çoğunluğu idamı adil bulmamaktadır.

Bir müteahhidin bir başkasının arazisine, imar planına aykırı şekilde yaptığı binaya ait daireleri satması durumunda, arsa sahibini koruyup binayı yıkmak mı adildir, daireleri satın alan iyi niyetli üçüncü kişileri korumak mı daha adildir? Böyle somut olaylarda hukuk sistemi belirli tercihleri yapmak zorunda kalıyor. Bu tercihin, menfaatine uygun olmayan taraflarca adaletsiz olarak değerlendirilmesi de kaçınılmaz.

Bütün bunlara rağmen adaletin sağlıklı bir toplum ve sağlam bir devlet yapısı için vazgeçilmez olduğu muhakkak. Onun içindir ki adaletin tecellisi için çalışan bütün meslek dallarının kutsal olduğu da ortada.

Haksızlığa veya zulme uğramış olanın da, suçlu ve zalim görünenin de savunulması adaletin tam tecellisi için vazgeçilmez bir gereklilik.

Sevgili dostlar, bu durumda hayatımın bu aşamasında avukatlık mesleğini tercih etmem sizce de doğru bir karardır, diyebilir miyiz?

Önceki İçerikAtatürk’ü Anlamak
Sonraki İçerikTak Kafana Tokadan Başka Şey
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.