Horasan’dan Balkanlara Şücaeddin Veli ve Türk İrfanı Özet

77

Seyyit Sultan Şücaaddin Veli, tarihte ismi Baba İlyas Horasanî diye
geçer. Batı Anadolu Aleviliğini ve Babailiği kuran, lideri olan Seyyit Sultan
Şücaaddin Veli, Horasan Erenlerindendir. Seyyit Sultan Şücaaddin Veli ne zaman
yaşamıştır?  XIII.- XIV. yüzyıl da
yaşadığı tahmin ediliyor. Onun Antalya’da, Amasya’da, Trakya’da, Bulgaristan’ta
Eskişehir’de, Azerbaycan’da yaşadığı düşünülüyor. 

Anahtar Kelimeler: Seyyit
Sultan Şücaaddin Veli, Horasan Erenleri, Balkanlar

ABSTRACT

In history, Seyyit Sultan Şücaaddin Veli, was called a father Ilyas
Horasanî. Seyyit Sultan Şücaaddin Veli was a Horasan’s saint .  He founded 
in Western Anatolian’s Alevî and Babai, who was leader. When did Seyyit
Sultan Şücaaddin Veli live? It is estimated that he lived in XIII.- XIV. the
century. It is thought that he lived in Antalya, Amasya, Trakya, Bulgaria,
Eskisehir, Azerbaijan.

Key words: Seyyit Sultan
Şücaaddin Veli, Saints of  Khorassan,
Balkans

Giriş

Horasan güneş ülkesi demektir. Tasavvuf geleneğinde güneş cem makamına
karşılık gelir. Horasan[1] Coğrafyasında neşvû nema
bulan Türk Tasavvuf geleneği asırlarca Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî’nin
yaktığı ateş ve gösterdiği istikamet doğrultusunda Tevhid ırmağı olarak
Türkistan’dan Anadolu’ya ve Balkanlara akmıştır. Başlangıçta Türkistan’dan
Mezopotamya Bölgesine gelen bir kısım Türkmenler Musul, Telafer, Kerkük, Erbil,
Samarra vb. yerleşim alanlarına ikamet ettiler. Buradan Anadolu topraklarına
geçtiler. Türkler sadece İslâm’dan sonra değil bilinen bulgularla M.Ö. 3000.
yıllarından itibaren Karadeniz Kuzeyi ve Balkanlara Saman yolunun Gökyüzü
güzergahını takip ederek yaptıkları göç yolculuğu ile o coğrafyayı
vatanlaştırıyorlardı. İslâm öncesi Hanif inancının temiz takipçileri ve
uygulayıcıları olan Türkler İslâm’la müşerref olduktan sonra TÜRK İRFANININ ana
kaynakları KUR’AN ve EHL-İ BEYT SEVGİSİ’nden ayrılmadılar. “Hz. Peygamber
(sav) Veda Hutbesi’nde, “Size iki şey bırakıyorum, onlara temessük
etseniz(tutunursanız) necat (kurtuluş) bulursunuz birisi Allah’ın kitabı diğeri
ehl-i beytimdir.”  (Tirmizî, Menâkıb: 31; Müsned, 3:14, 17, 26)
Kerbela’dan Horasan illerine giden Seyidler Türk ailelerle izdivaç eyleyip
bugünkü evlatları onların bıraktığı “hizmet makamı”na gelmişlerdir. Resul-u
Ekrem’e Mekke Müşrikleri eziyet ettiklerinde de amcası Ebu talip O’na Türk
ülkelerine gitmesini tavsiye etmiştir. (Yelken, 1991 :10)

Haniflik Nedir? Rûm suresi, 30. ayette şöyle de buyurmaktadır: “Resûlüm!
Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise
ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat
insanların çoğu bilmezler.” Haniflik, İbrâhim aleyhisselâmın inancına verilen
isimdir. Hanîf kelimesinin sözlük mânâsı istikâmet (doğruluk) demektir. Dînî
terim olarak; İslâmiyetten önce putlara tapmayan ve İbrâhim aleyhisselâmın dîni
üzere bulunan kimselerdir. Hanîflik, müşrikliğin (Allahü teâlâya ortak
koşmanın) zıddıdır. İslâmiyetten önce Arabistan’daki hatiplerin meşhûrlarından
olan ve herkesi İbrâhim aleyhisselâmın dînine çağıran Kus bin Sâide ve
yine Peygamber Efendimizin bütün baba ve dedeleri hanîf dîninde idiler.
Kur’ân-ı kerîmde hanîf kelimesi zikredilmiş olup, İbrâhim aleyhisselâm için
hanîf buyurulması, onun Hakk’a yönelmesi sebebiyledir. Haniflik birçok Kur’an
ayetiyle Son Resulümüz Hz. Muhammed (S A V) dahil hepimize apaçık bir Allah
emridir. (Yunus Suresi 105, Enam Suresi 79, Enam Suresi 161, Nahl Suresi 123,
Ali İmran Suresi 67, Ali İmran Suresi 95, Hacc Suresi 31.)

Ehl-i Beyt ile ilgili ayetlere Horasan erenleri ve Türkler daima dikkat
etmişlerdir. İmam Hüseyin’in oğlu Ali Zeynü’l-Abidin, Şam’a esir olarak
getirildiğinde  halk onu görsün diye bir merdivenin üzerine çıkartılmıştı.
Şamlı bir adam ayağa kalkıp:” Fitnenin kökünü kesen ve sizi öldüren Allah’a
hamd olsun” deyince, Ali ona ‘Sen Kur’an’ı okudun mu?’ diye sorar. O da ‘evet’
der. ‘Hamim Suresi[2]‘ni de okudun mu?’, ‘Ben
Kur’an’ı okudum ama Hamim Suresi’ni okumadım.’ cevabı üzerine Ali der ki:
“Bu din için akraba sevgisinden başka sizden hiç bir ücret
istemiyorum.” ayetini okumadın mı? O da: ‘O ayettekiler sizler
misiniz?’der.  İmam Ali Zeynü’l-Abidin : ‘Evet’ der. Kur’an ve Ehl-i
Beyt’e sadakat “Mümin Müslümanlık”’tır. Bu hususdaki ayetler: Bedeviler dedi
ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslâm (Müslüman) olduk”
deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve resulüne itaat
ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah
çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Hucurat -14.ayet.) Şüphe yok ki seninle
biatlaşanlar, ancak Allah’la biatlaşmışlardır, Allah’ın eli, onların ellerinin
üstündedir; artık kim dönerse zararı kendi nefsinedir ve kim Allah’la
ahitleştiği şeyde durursa ona, yakında büyük bir ecir verilecektir.
(Fetih-10.ayet.) Yemin olsun, Allah müminlerden, o ağacın altında sana bey’at
ettikleri sırada hoşnut olmuştur. Onların gönüllerindekini bilmiş, üzerlerine
huzur ve sükûn indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih nasip etmiştir.
(Fetih-18.ayet.)

Seyyit Sultan Şücaaddin Veli
kimdir
[3]?

Seyyit Sultan Şücaaddin Veli, tarihte Baba İlyas Horasanî diye geçer.
Batı Anadolu Aleviliğini ve Babailiği sembolize eden, kuran, lideri olan Seyyit
Sultan Şücaaddin Veli, Horasan Erenlerindendir. Türkmen dervişi ve Alp Eren
diye bahsedilir. 8. İmam Rıza’nın üçüncü göbek torunudur. Asıl adı, Ebûl-Beka
Şeyh Baba İlyas (Bin Ali)dir. Hacı Bektaş Veli Velâyetnamesinde, Kutb-i Evliya,
Sultan Varlığı, Şefküllü Bey diye bahsedilir. Babai tarikatının kurucusu olan
Seyyit Sultan Şücaaddin Veli/ insanları dürüstlüğe kardeşliğe, iyiliğe çağırmış
ve yöneltmiştir. Seyyit Sultan Şücaaddin Veli ne zaman yaşamıştır?  XIII.- XIV. yüzyıl da yaşadığı tahmin
ediliyor. Antalya’da, Amasya’da, Trakya’da, Bulgaristan Rusçuk’ta Eskişehir de,
dört, beş yerde Seyyit Sultan Şücaaddin Veli şahsiyetinin makamının olduğu
belirtiliyor, Hatta Araştırmacı Yazar Veli Saltık Dede’nin Mehmet Demirtaş
Dede’ye gönderdiği mektupta Azerbaycan’da da mekan tutuğu belgelenmiştir.
(Demirtaş, 2015: 25) Şucaaddin Veli’nin Manevi silsilesi şu şekildedir: Tacul
Arifin Seyyid Ebul-Vefa Bağdadî (1105), Hace Ahmed Yesevî (1093-1166), Dede
Garkın, Baba İlyas Horasanî (XIII.yy) Şucaaddin Veli (XV.yy).

Ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi (d.1611) ünlü seyahatnamesinin ilk
cildinden itibaren “Türk-i Türkân” (=Türklerin Türkü), “Pirân-ı
Türkistan” (=Türkistan’ın mürşidi) olarak saygı ile andığı Hoca Ahmed
Yesevi’nin soyundan geldiğini iftiharla belirtir ve Evliya Çelebi gezdiği
Osmanlı beldelerinde izlerini tesbit edebildiği Yesevî derviş-gazileri arasında
Bursa’daki Geyikli Baba Sultan ve Dâvûd Baba, Bursa’daki Abdal Musa, Tokat il
merkezindeki Gıj-Gıj Dede ve yine Tokat’ın Zile ilçesindeki Şeyh Nusret Amasya
Merzifon’daki Pir Dede , Aksaray’da Pertevi Sultan, Bozok Sancak merkezi
Yozgat’taki Emir-i Çin Osman, isimlerini sıralar ve çok önemli olarak buralarda
tasavvufi bir hayatın gereklerini Yeseviyye tarikatı adâbına göre yaşayan
Yesevi fukarası ile sohbetlerinden bahseder. (Bice : 277)Yine Evliya Çelebi
Mısır Dimyat seyahatinde Baba Horâsânî bağlılarından ve türbesinden
bahsetmektedir: “Semâ‘hâne meydânları ve müte‘addid hücreleri ve matbahı
Keykâvuslu ürdi Behişt’den nişân verir bir tekyei kalenderhânedir. Pâk [ü]
pâkîze fukarâları ve Hindîleri vardır. Cümle ehli Dimyât bu âsitânede(tekkede)
ayş [ü] işret (sohbet) edüp azîzi ziyâret ederler. Bu bâğın bir köşesinde bir
kubbei âlî içinde medfûndur. Niçe bin âşıkânın zerdeste ve pâlheng misilli
gûnâ-gûn alâmetleri var. Sâhibi seccâde
olan Baba Horâsânî
(salih)sulehâyı ümmetden müstecâbü’d-da‘ve(duası makbul)
kimesnedir.  (Kahraman: 542)

Arslan Baba’da olduğu gibi Şucuaddin Veli uzun asırlar yaşamış olduğu
düşünülen bir Horasan erenidir. Arslan Baba Menkıbesine göre Hz. Rasûlullah
(s.a.v.)’in gazalarından birisinde aç kalan ashâbın ricasıyla yapılan dua
üzerine Cibrîl (a.s.) cennetten bir tabak hurma getirir ve ashâba ikram eder.
Ashâb tabaktan birer hurma alırken bir hurma yere düşer. Bunu gören Cibrîl
(a.s.): “Bu hurma daha sonra gelecek
ümmetinizden Ahmed adlı birisinin kısmetidir.”
der. Hz. Rasûlullah
(s.a.v.), bu hurmayı sahibine teslim etmek üzere ashâbın içinden birisine
emanet olarak vermek ister. Ashâbdan başka hiç kimse göreve talib olarak cevap
vermeyince aralarında bulunan Arslan Baba -veya atalarından olan sahabi- öne
çıkarak Allah’ın inayeti ve Hz. Rasûlullah (s.a.v.)’in himmeti ile emaneti
sahibine iletme görevini yerine getirebileceğini bildirir. Ahmet Yesevi’ye
asırlar sonra hurmayı emanet eder. Hadisenin gerçeği Mustafa Necati
Sepetçioğlu’nun romanlaştırarak anlattığı “YESİLİ HOCA AHMED-I, II, III”
(Sepetçioğlu, 2014) eserinde olduğu gibi: Arslan Baba hurmayı Türkistan’a
götürür ve toprağa eker. Hurma Bahçesi yıllarca gelişir. Arslan Baba nesli
büyük erkek çocuğa verilen isimle devam eder. Ahmed Yesevi’ye erişen Sahabe
Arslan Baba’nın torunlardan olan Arslan Baba hurma ağacından taze hurmayı
Ahmed’e verir. Bunun gibi XV.yy. da yaşamış Şucaaddin Veli ile XIII. yy’da
yaşamış Şucaaddin Veli olarak addedilen Baba İlyas Horasanî’yi de bu şekilde
değerlendirmek gerekir.

Üstelik bu tür menkıbelerde tasavvuf’ta ki sembolik anlamları da
düşünmemiz gerekir. Arslan Baba’nın Hz. Peygamber’den emanet olan hurmayı
Yesevi’ye verme motifinin Hz. Peygamber’den getirilen manevi bir emanet
oluşudur.  Zira bu hurma onu iki alemden
geçirip mest ettiğine göre, sözü edilen şey meyve olan hurma değildir. Kur’an-ı
Kerim’de geçen “hurma” kelimesine mutasavvıfların verdiği işari  (sembolik) manaları dikkate alırsak, burada
hurmadan kastedilen şeyin  “İlahî  marifet ve hakikatler, mevhibeler, manevi
haller,  ilahi sıfatların  tecellileri” veya “Güzel ahlak ve  onun meyveleri olan müşahede  ve 
ilhamlar (varidat-ı Rabbaniyye)” olabileceği  söylenebilir. Ayrıca ariflerin “Yaş  hurma” (rutab) kelimesi ile
“Ruhaniyat alemini” kastettikleri bilindiğine göre, menkıbede  anlatılmak 
istenen şey, Ahmed Yesevi’ye ruhani hallerinden bir nasibin verilmesi
olmalıdır. Bu yorumlara ek olarak, hurmanın 
“tek” çekirdekli bir meyve olması ve çekirdeğinin ince uzun
olup hem “elif” harfine hem de onun ebced değeri  olan “bir” rakamına  benzediği 
dikkate alınırsa  hurmanın  sembolik olarak tevhîdi, vahdeti veya
alemdeki  birlik sırrını  ifade ettiği düşünülebilir. (Tosun, 2004:
290-291)

 

Kaynaklar

1) Ayşe YILDIZ, Şücaaddin Baba
Velâyetnamesi, Hac-ı Bektaşi Veli ve Türk Kültürü, Gazi Üniversitesi.

 

2) Enver Yelken, Kerbela’dan
Buhara’ya, Kamer Yayınları, İstanbul, 1991, Buhara (Tanrı ziyneti, mübarek
mahal demektir)

 

3) Mehmet Demirtaş, Seyit
Şecaaddin Veli, Eskişehir, 2003.

 

4) Mehmet Demirtaş,
Horasan’dan Balkanlara Şücaaddin Veli Ocağı ve Erkanı, Eskişehir Valiliği,
Eskişehir, 2015.

5) Yağmur Say, Şucaeddin Veli
Velayetnamesi, T. C. Eskişehir Valiliği, Ankara, 2010.

 

6) Hayati Bice, Türk Yurtları
üzerine Notlar, Bilge Oğuz yayınları.

 

7)Seyit Ali Kahraman – Yücel
Dağlı – Robert Dankoff, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, YKY, cilt10.

 

8) Mustafa Necati
Sepetçioğlu,  “Yesili Hoca Ahmed-I, II,
III, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 2014.

 

9) Necdet Tosun, Tasavvuf
Kültüründe Meyve, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara, 2004.



[1] Şu anda İran’ın Kuzey-doğusu Hazar Denizinin güneyi. Eskiden Batı
Türkistan coğrafyasına verilen isim.

[2] ŞÛRÂ-23.ayet.
“Allah’ın, iman edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlara müjdelediği,
işte budur. De ki: “Ben, buna
karşılık sizden, yakın
akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum.”
Kim bir
iyilik/güzellik üretirse onun için, o ürettiğine bir güzellik daha ekleriz.
Çünkü Allah Gafûr’dur, çok affeder; Şekûr’dur, iyiliğe karşılık verir.”

[3] Geniş Bilgi için Bakınız: Mehmet
Demirtaş, Seyit Şecaaddin Veli, Eskişehir, 2003., Mehmet Demirtaş, Horasan’dan
Balkanlara Şücaaddin Veli Ocağı ve Erkanı, Eskişehir Valiliği, Eskişehir,
2015.,Yağmur Say, Şucaeddin Veli Velayetnamesi, T. C. Eskişehir Valiliği,
Ankara, 2010., Ayşe YILDIZ, Şücaaddin Baba Velâyetnamesi, Hac-ı Bektaşi Veli ve
Türk Kültürü, Gazi Üniversitesi.