Ceziret-ül Arab yani Arap Yarımadası. Hz. Adem’den beri birçok peygamberin gelip geçtiği ve üzerinde nice hadiselerin zuhur ettiği bölge burası.
Yeryüzünün en eski toprakları…
Hz. Adem ile Havva validemizin buluşma yeri…
Seçilmiş insanların yaşadığı mekanlar…
Hz. Nuh yürüdü bu topraklarda, Hz. Hud devesini sürdü. Hz. İbrahim oğlu İsmail’le Ka’be’yi inşa etti.
Son Hak din İslamiyetin bir güneş gibi doğup, kök saldığı sonra bütün yeryüzüne yayıldığı yer burası. Hz. Peygamber Efendimiz tüm hayatını buralarda geçirdi. Sahabelerin ömürlerini geçirdikleri, başka diyarlara ilayı kelimetullah için hicrete niyet ettikleri yerlerdir buralar. “İslam’ı anlatın” emri verildiğinde Bilaller, Halidler, Ebu Ubeyde bin Cerrahlar buradan göç etti. Ukaz, Zül-mecaz, Mecenne pazarlarına tebliğ için giden ayaklar bu yollardan geçti. Dünyayı zulümle yöneten Bizans ve Sasani’ye karşı muhabbet fedaileri buradan yürüdü. Sümeyyeler, Hamzalar, Ömerler ve Osmanlar buradan cennete uçtu.
Allah Resulünün yaşadığı mekanları görmek, yürüdüğü yerlerde yürümek, ashabının kabirlerini ziyaret etmek, onlarla ilgili hatıraları yad etmek, vahyin indiği ve tebliğ edildiği kutsal yerlerin havasını solumak. Ve Arafat’ta olmak, Mina ve Müzdelife’de bulunmak, Hira ve Sevr mağaralarına çıkmak ve oradaki havayı teneffüs etmek ne güzel. Ya Medine, Peygamber şehri Medine. Mescid-i Nebevi, Mescid-i Kubâ, Mescid-i Kıbleteyn’de namaz kılmak, sonra Cennetül-Bakî ve Uhud, Bedir, Hendek savaşlarının cereyan ettiği mekanları ziyaret ederek şehitlere fatihalar okumak ne güzel…
Beytullah, Beytül Atik, Beytül Haram yani Kabe. Bu topraklara anlam veren, mana katan ve milyonlarca Müslüman’ın buraya gelmesine neden olan Kabe. Önce Hz. Adem’in, Nuh tufanından Hz. İbrahim’in inşa ettiği kutsal mekan.
Cenab-ı Hak, Hz. İbrahim’e insanları hacca davet etmesini buyurdu. “Ey İbrahim! İnsanları hacca davet et. Dünyanın her yanından yaya olarak veya nakil vasıtalarıyla davetine gelsinler”. Bu kıyamete kadar sürecek bir davetti. Müslümanlar Allahın bu davetine “Lebbeyk Allahumme lebbeyk” diye cevap verdiler. “Allahım! Sana geldim, hamd Senin, nimet Senin, mülk Senin, Eşin ve ortağın olmayan Sana geldim. Çıplak çaresiz sade Sana geldim. Rahmet denizinde kaybolmaya geldim. Ölmeden önce ölmeye geldim.”
Hicaz topraklarının özellikle Müslümanların hac farizasını ifa ederken veya Umre esnasında bulundukları her yerin İslam tarihi içinde ayrı bir yeri ve önemi var. İşte bu nedenle Hacı adaylarımızın hem zihnen hem de manen Hz. Peygamber Efendimizin yaşadığı günlere ve Asr-ı Saadete gitmelerine ve o mekanlarda bulunmanın anlamı üzerinde düşünmelerine katkıda bulunmak amacıyla Devr-i Alem Kutsal topraklara yolculuğa çıkıyor.
Osmanlı, Surre-i Humayun ile hac yolculuğuna çıkardı. Para ve armağanlarla İstanbul’dan Mekke-Medine’ye hareket eden Surre-i Humayun´a, geçtikleri yerden Hacca gitmek isteyenler katılırdı. O gün, surre alaylarıyla aylarca süren kutsal topraklara yolculuk, bugün havayoluyla 3 saatlik mesafede.
Uçakla hacca veya Umre’ye gelenler Cidde havaalanına iner. Kızıldeniz sahillerine yayılan Cidde, Suudi Arabistan’ın ekonomik başkenti.
Hz. Havva validemizin Cidde’de medfun olduğunu öğreniyoruz. Sıra sıra dizilmiş palmiyeli geniş caddelerden geçerek onun bulunduğu Kabristana ulaşıyoruz. Burada hangi kabrin Hz. Havva validemize ait olduğu bilinmiyor.
Hz. Havva validemize fatihalar okuduktan sonra Mekke’nin yolunu tutuyoruz. Mekke, Cidde’ye 60 km. mesafede. Geniş yollardan geçerek Mekke’ye doğru yolumuza devam ediyoruz.
Mekke-i Mükerreme’nin girişinde bizi üzerinde Kur’an-ı Kerim olan büyük bir rahle karışılıyor. Burası Mekke kapısı.
Üzerinde Kuran-ı Kerim bulanan rahlenin altından geçerek Mekke’ye giriyoruz.
Kabe artık bizi beklemektedir. Yaklaştıkça heyecan artmaktadır. Kabe sevdası çepeçevre kuşatmıştır bizi. Mescidi harama akan bir insan selinin damlası gibiyiz. Gittikçe artan bir hızla ona yaklaşırken, heyecanımızın arttığını görürüz. Her adımda daha bir sevdalanırız. Gözlerimizi bulutun ardından çıkacak güneşten saklar gibi kapatır yüreğimizle görmeye çalışırız Onu.
Ve işte Kabe… varlığın ve imanın kıblesi, sabah öğle ikindi akşam ve yatsı namazlarını ona doğru kıldığımız, evimizi, camimizi ve kabrimizi ona dönük yaptığımız Kabe-i Muazzama. Osmanlı revaklarının altındayız ve siyah örtüsüne bürünmüş Kabe tüm haşmetiyle karşımızda duruyor. Ayet-i Kerimede buyrulduğu gibi “İbadet yeri olarak yeryüzünde yapılan ilk bina Mekke’deki Kâbe olup, pek feyizli, insanlar için hidâyet rehberidir.”
Kabe, insanlık tarihi kadar eski; sevabı, değeri, kutsiyeti ve izzeti ölçülemeyecek kadar yüksek bir ibâdet yeri. Müslümanların Mescid-i Aksa’dan sonra ikinci kıblesi. Yerde insanların gökte melekler etrafında pervane olduğu kutsal mabed.
Kabe’nin etrafında gerçekleşen tavaf, dünyanın kendi etrafında dönüşünü sembolize eder. Tavaf hayatın hareket halinde olduğunu anlatır insana. Değişmez bir yöne doğru sürekli hareket etmek. Kelebeğin ışık çevresinde, ayın dünya çevresinde hiç durmaksızın dönmesi gibi bir harekettir tavaf.
Sabit duran Kabe’nin dışında her şey hareket halindedir.
Şairin dediği gibi;
Hacılar bedeniyle Kabe’yi tavaf eder, beka ister
Muhabbet ehli kalbiyle arşı tavaf eder, lika ister.”
Kabe’de okunan ezan burada yapılan ibadetin doruk noktasıdır.
Resul-i Ekrem, Mekke’nin fethinden sonra Kabe’nin içinde yer alan putları temizledikten sonra şöyle buyurmuş: “Kabe’ye giren kimse günahları bağışlanmış olarak çıkar.”
Kabe, kalplerin müşterek attığı bir mekan. Dünyanın dört bir yanından yola çıkan milyonlarca insanın kalbi, bu mukaddes toprakları görme arzusu ile çarpar. Fakir zengin genç ihtiyar kadın erkek herkes saflığı ve masumiyeti simgeleyen bembeyazlara bürünür. Herkes eşittir burada herkes sade bir kuldur bu topraklarda.
Burası Allah’ın mübarek kıldığı en şerefli belde, Mekke. İlk vahyin indiği topraklar.. Hz. İbrahim’in beldesi. Hz. Peygamberin doğup büyüdüğü topraklar.
Mekke, doğuda Ebukubeys, güneydoğuda Sevr, Kuzeydoğuda Hira dağlarıyla çevrili bir şehir. Necip Fazıl Hac hatıralarında Mekke’nin dağlarla çevrili olduğunu görünce, “Allahu Telala Mekke ve civarını tamamen kayalık bir halde yaratarak, buraya gelenlerin gönüllerini çevredeki hiçbir şeye kaptırmadan sadece kendisine yöneltmelerini istemiş” diyor.
Hac ibadetinin yerine getirildiği Arafat, Müzdelife ve Mina Mekke’nin doğusunda yer alır. Mekke, Kuranın değişiyle “şehirlerin anası”
Mikat denilen yerdeyiz. Rablerine doğru yolculuğa çıkan insanların kendilerini dünyadan arındırdıkları dünyevi giysilerden ve sembollerden uzaklaştıkları kendi kendilerini yıkayıp kefenledikleri yerdir burası.
Mikat sınırları Cebrail aleyhisselam tarafından bildirilmiş. Mikat, merkezinde Kabe’nin yer aldığı Harem bölgesinin giriş kapılarıdır. Umre ve hac niyetiyle gelen her müslüman mikat yerinde ihramı girip Harem bölgesine geçmelidir.
Haccın en önemli rüknü olan vakfenin yapıldığı yere gidiyoruz. Arafat’a. Dünyanın dört bir yanından türlü vasıtalarla geldiğimiz hac yolculuğunun Kabe’den sonraki duraktayız. Kupkuru çakıl ve kumla dolu uçsuz bucaksız bir ova. Ova da ne kelime. Bütün insanları toplanmaya ellerini semaya kaldırmaya ve Aziz ve Rahim Allah’tan af istemeye çağıran her rengiyle her çizgisiyle bu manadan haber veren bir meydan. Sanki mahşer meydanından bir kesit.
Mekke’nin 21 km doğusunda yer alan Arafat, bir başlangıçtır. Haccın başlangıç noktasıdır. Hz Adem’in Hz Hava ile ilk karşılaştığı yer burası. İlk insan ve ilk peygamberin ilahi af için yalvardığı ve rahmete kavuştuğu yer. Rahmet rahmet ve sonsuz kere rahmetin meydanı Arafat.
Zilhiccenin dokuzuncu günü güneş doğduktan sonra ihramı giyip, Kabe istikametinden Harem bölgesinin en uzak noktasına Arafat’a gelirken kaybettiğimiz cennetimizi arar gibi oluruz. Bu Salt bir yolculuk değildir İnsanın önce kendini bilmesi tanıması için bir fırsat yeridir Arafat. Kızgın güneşin altında dünya hayatı denilen çadırdan çıkıp gerçek hayatı aradığı ve bulmaya çalıştığı bir mekan.
Hz. Peygamber Efendimizin Cebeli Rahmede yaptığı vakfenin yeri burası.
Burası da veda hutbesini okuduğu yer; Mescid-i Nemire. Mescid-i Nemire Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarının cemedilerek kılındığı büyük cami. Peygamber Efendimizin veda haccında insanlık bildirisini halka tebliğ etmek için minber tuttuğu yer. Ve hutbesinin sonunda üç kere sormuştu. “tebliğ ettim mi?” “evet tebliğ ettin ya Resulallah” bunun üzerine ellerini kaldırarak şöyle buyurmuşlardı: “şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab” sonra devesine binerek kayalıklara kadar yol almış burada insanlara şu ayeti okumuştur: “Bugün dininizi kemale erdirdim ve din olarak sizlere yalnızca İslam’ı seçtim.”
Arafat ve Cebel-i Rahme, Hz. Peygamberimizin risaletini tamamladığı ve Rabbine kavuşmanın yakın olduğunu hissettiren yerin adıdır.
Arafat’ta bulunduğumuz sırada develeriyle hizmet veren bir Yemenliyle karşılaşıyoruz. Yemenli buraya gelenlere hatıra olsun diye develeriyle de fotoğraf çektiriyor. Deve sahibi bizim Türk olduğumuzu öğrenince bakın bize nasıl davrandı.
Hz. Peygamber Efendimizin izini takip ederek sizlere kutsal toprakları tanıtmaya devam ediyoruz. Arafat’tan sonra müzdelife’deyiz. Müzdelife “yaklaşmak, yaklaştırmak” anlamına gelir. Arafat anlamak ve bilmek demekti. Müzdelife ise bir adım ötesi. Yani idrak etme sırrına ermektir. Burada bayram günlerinde şeytanı recm etmek için yetmiş tane taş toplanır. Bu taşlarla şeytan, bayram süresince sürekli taşlanacaktır.
Müzdelife’ye 3 km mesafede yer alan Mina’ya doğru hareket ediyoruz.
Müzdelife ile Mina arasında yer alan Muhassar adı verilen yerden geçiyoruz. Burası Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin helak olduğu yer. Ebrehe ve ordusu işte tam burada üzerlerine taş yağdıran ebabil kuşları tarafından yerle bir edilir.
Mina’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.
Harem sınırları içinde yer alan Mina şeytan taşlama, kurban kesme, bayram günlerinde konaklama gibi hac ibadetlerinin yapıldığı yerdir.
Arafat tepelerinden kopup gelen insan seli Müzdelife üzerinden bayramın ilk günün sabahında Minaya akar. Arafat’ta sabır ve gözyaşıyla doruğa çıkan mümin, Müzdelife’de gecesinin serinliğiyle dinginleşir, olgunlaşır. haccın heyecanı Mina’da yerini artık karşı konulamaz bir kararlılığa bırakır.
Mina’da Medineli Müslümanlarla Hz. Peygamberimizin buluştuğu yerdeyiz. Burası Mescid-i Haram’a yaklaşık 3 km. mesafede ve Cemretül-Akabe’ye yakın etrafı tepelerle çevrili küçük kuytu bir vadidir.
Peygamber Efendimiz Mekke’de Müslümalara karşı uygulanan zulüm ve işkence karşısında artık buradan hicret etme vakti geldiğini hissediyordu. İşte bu sırada Medine’den 12 kişi Mina yakınlarındaki Akabe’de Allah Resulü ile buluştular. Allaha hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, kimseye iftira etmemek, maruf ve iyi işlerde peygambere karşı gelmemek üzere ona biat ettiler. Bu biatten sonra İslamiyet Medine’de hızla yayılmaya başladı.
Akabe Biatının yapıldığı yerden Cebel-i Nur görünüyor. Burası vahyin nazil olduğu mekan. Harem bölgesinin her yerinden görülen Mekke’nin yaklaşık 10 km kuzeyindeki nur dağının tepesinde Hira mağarası yer alıyor. Hira, “Yaradan Rabbinin adıyla Oku! İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretendir” sözleriyle başlayan vahyin tüm insanlığa yayıldığı yerdir.
Mekke’de dolaşmaya devam ediyoruz. Bu mukaddes topraklarda her adım başı Peygamber Efendimize izine rastlarsınız.
İşte burası Mekke’nin fethinde kullandığı cadde
Burası da müşriklerin boykot kararı aldıkları ve uyguladıkları yer.
Mekke’nin kuzeye doğru uzanan Gazze caddesinin solunda Hacun denilen mevkide adeta Mekke’nin tarihi yatar. Burası Cennetül Mualla. Peygamber Efendimizin ilk eşi Hz. Hatice validemizin medfun olduğu mekan. Burada ayrıca Kabe’nin hadimi, Efendimizin dedesi Abdülmuttalip ve İslamın ilk şehitlerinin kabirleri yer alıyor.
Mekke’de dolaştıkça Asr-ı Saadeti yaşarsınız. Peygamber Efendimizin en son evlendiği hanımı Hz. Meymune validemiz burada yatıyor. Burası da Hz. Ebu Bekir’in kızı Hz. Esma’nın kabri.
En çok fetva veren yedi sahabiden biri olan Hz. Abdullah bin Ömer’in kabri de gezerken karşımıza çıkıyor.
Mekke’de bir müze bizi ağırlıyor.
Kabe’yle ilgili eserler sergileniyor burada. Kabe kapıları, Hacerül esved mahfazası, Osmanlıdan kalma eserler, kitabeler, mezar taşları, eski fotoğraflar
Kanuni Sultan Süleyman, İkinci Selim, Üçüncü Murat başta olmak üzere, I. Abdülhamit, Sultan Abdülmecit’e kadar birçok padişaha ait hatıralar var.
İşte Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı minber.
Burada Kabe örtüsünün yapılışını sembolize eden bir tezgah yer alıyor. Osmanlılarda özellikle Sultan III. Ahmet döneminden itibaren Kabe örtüsünün tamamının İstanbul’da dokunması adet haline gelmişti.
Müzede tarihi zemzem kuyusu orijinal haliyle duruyor. Bereketli, doyurucu ve kaynağı zengin su anlamına gelen zemzem, eskiden kovalarla çıkarılıp üstü açık bir havuzda depolanır, insanlar buradaki musluklardan içerdi.
Mekke’de bir başka müzeyi ziyaret ediyoruz. Burada Mekke ve Medine’e ait tarihi fotoğraflar sergileniyor. Bunun yanı sıra Hz. Peygamber Efendimizin dönemini anlatan haritalar da yer alıyor.
Mekke sokaklarında gezerken Osmanlı eserleriyle karşılaşıyoruz.
İşte 2. Abdülhamit Han tarafından yaptırılan Mekke Kız Mektebi. O dönemde adeta bir eğitim seferberliğinin başlatıldığını anlıyoruz. Karşımızda duran bu bina bugün nice özel koleje taş çıkartacak kadar görkemli duruyor.
İşte Hacıların konaklamaları için yapılan bir vakıf eseri.
Cumeyza bölgesindeki gözetleme kulesi hala görevini sürdürmeye devam ediyor.
İşte son Osmanlı valisi Nuri Paşa’nın kaldığı vilayet konağı.
Ve işte Arafat’ta bölgesinde Mekke’ye su akışını sağlamak için yapılan Osmanlı su kanalları.
Ecyad bölgesindeyiz. Ecyad bugün Mekke’nin önemli semtlerinden birisi. Buradan Mekke’yi kuşbakışı seyredebilirsiniz. Peygamber Efendimizin Ecyad dağında koyun güttüğünü biliyoruz.
Osmanlıya ait tarihi Ecyad kalesi bu dağın üzerindeydi. Ne yazık ki bu Osmanlı kalesi yıkılarak yerine otel kompleksi inşa ediliyor. Ecyad kalesi inşa edilirken Kaleden Mescid-i Haram’ın içlerine kadar uzanan gizli geçitler yapılmış. 1979’da meydana gelen Kabe baskınında Mescid-i Haram’ı basan art niyetli kişileri askerler bu tünelleri kullanarak etkisiz hale getirebilmiş.
Mekke’den ayrılmadan önce burada hadis sohbetlerinin yapıldığını öğreniyoruz. Mekke’de yıllardır yapılan hadis sohbeti dualarla ve ilahilerle açılıyor. Sonra ders başlıyor. Sohbete katılım bir hayli yüksek. Her ülkeden insanları burada görmek mümkün. Tabii ki Türkiye’den de katılan var.
Peygamber Efendimizin izlerini takip ederek Kutsal topraklarda gezimize devam ediyoruz. Allah Resulü, Mekke’de panayırların kurulduğu yerlere giderek de İslamiyeti tebliğ ediyordu. İşte bu yerlerden birisi de Zülmecaz Panayırı.
Mekke’den Medine’ye doğru yola çıkıyoruz. Allah Resulünün hicret ettiği yol üzerindeyiz.
Akabe biatından sonra Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber Efendimizi öldürmeye karar verdi. Bunun üzerine Allah Resulü en yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir’le birlikte gece yarısı Mekke’den ayrıldı. Yol üstünde ilk uğrayacakları yer Mekke’nin güneyinde bulunan Sevr Mağarası olacaktır. Tırmanması oldukça güç bu dağın tepe noktasında yer alan bu küçük mağara onlara sığınak oldu. Sevr mağarasında üç gün, üç gece kaldılar. Bu zamana zarfında hemen her yerde onları arayan Kureyş atlıları nihayet mağaranın önünde belirdiler. Fakat mağaranın kapısında ağını ören örümcek yuvalarındaki yumurta ile iki yabani güvercin mağaranın içine bakmadan geri dönmelerine neden olmuştu.
Mekke’den Medine’ye doğru giderken Peygamber Efendimizin geçtiği yerlerden biz de geçiyoruz. Buralar Onun ayak izleriyle dolu. İşte Huneyn Savaşının yapıldığı Meydan. Burası Mekke’ye 50 km mesafede Taif yolu üzerinde etrafı dağlarla çevrili bu yer.
Bu uçsuz bucaksız çölde Peygamber şehri Medine’ye yol alırken Osmanlı eserlerine rastlıyoruz. Bu Kanuni’nin yaptırdığı su kanalları. Mekke-i Mükerreme’ye su getirebilmek amacıyla yaptırılan bu kanallara bakarken Osmanlının büyüklüğünü bir kez daha anlıyoruz. Kilometrelerce uzanan su kanalları kesme taştan çok muntazam bir şekilde inşa edilmiş. 4-5 sene öncesine kadar suyun aktığı bu kanallar şimdilerde maalesef kaderine terkedilmiş.
.
Kanuninin yaptırdığı Osmanlı Su Kanallarını geride bırakıp yolumuza devam ediyoruz.
Çölün ufkunda batan güneşe bakarken bugün modern kara yoluyla çok kısa zamanda varılan bu mesafeyi Peygamber Efendimiz ve arkadaşı deve sırtında 7 gün 7 gecede kat ettikten sonra Medine’ye nasıl ulaştıklarını düşünüyoruz.
Ve nihayet kentlerin anası Mekke’den kentlerin sevgilisi Medineye ulaşıyoruz. Bizi ilkin Kuba Mescid-i karşılıyor. Burası Mescid-i Nebevi’ye 4 km mesafede. Allah Resulü ve onun sadık arkadaşı Hz. Ebu Bekir hicretten sonunda Medine’de ilk konakladıkları yer Kuba’ydı. Efendimiz burada üç gün kaldı ve İslam’ın ilk camisinin temelin attı. Taşlarını bizzat kendi elleriyle koyarak yaptığı Kuba Mescidi, İslam aleminde cemaatle namaz kılınmak üzere yapılan ilk mescid’tir. Hz. Peygamberimiz bir defasında “Kuba mescidinde namaz kılmak umre yapmaya denktir” buyurmuştur.
Ve nihayet Medine-i Münevvere’nin içindeyiz. Mescid-i Nebeviyi görmek için sabırsızlanıyoruz.
Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmek mescidinde namaz kılmak onun ve ashabının yaşadığı yerleri görmek her müslümanın arzusu. Bu arzuyla Efendimizin kabrinin bulunduğu Mescid-i Nebeviye yaklaşıyoruz.
Medine-i Münevvere, İslam’ın yeryüzüne yayıldığı peygamber şehri. Her karışı peygamber ve ashabının hatıralarıyla dolu.
Ve İşte Mescid-i Nebevi. Hicret’ten sonra inşa edilen ilk mescit. Ve Ravza, Hz. Peygamberin mübarek kabrinin bulunduğu yer. Halk arasında “cennet bahçesi” olarak bilinir. Peygamber Efendimiz hayattayken burasını mescid olarak kullanmış. Bizzat kendileri bu konuda “Minberim ile hücre-i saadetimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurmuşlardır. Burada insan tarifi imkansız duygulara kapılır. “Kabrimi ziyaret eden şefâatime nail olur,” başka bir hadiste”Kim Beni vefatımdan sonra ziyaret ederse hayatımda ziyaret etmiş gibi olur” buyrulmuş. Medine’ye gelen hacılar peygamberimizin kabrini ziyaret eder ve mescidinde namaz kılarlar.
Ezan, ilk defa Hz Bilal tarafından bu mescidde okunmuştu. Hz. Bilal’in tatlı sesi rüzgarlara yoldaş olup Medine’nin her semtinde yankılanmıştı.
Medine’nin kuzeybatısında Mescid-i Nebevi’ye 5 km. mesafede yer alan Kıbleteyn Mescidine gidiyoruz.
Hz. Peygamber Efendimiz, Kıbleteyn olarak bilinen bu mescitte öğle ve ikindi namazının farzını kıldırdığı esnada ikinci rekatta nazil olan ayetle kıblenin yönü Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye doğru çevrildi. Böylece Kudüs’e doğru başlanmış olan namazın son iki rekatı Kabe’ye yönelerek tamamlandı. Bu yüzden bu mescide iki kıbleli mescit denilmiştir.
Burası Uhud Savaşının yapıldığı alan.
Bedir’in rövanşını almak isteyen Ebu Süfyan komutasındaki Kureyş ordusu hicretin 3. yılında bu defa 3000 kişiyle Uhud önlerine gelmişti. Bedirde kazanılan zafer Uhutta yerini imtihana bırakacak ve bir an için disiplini terk etmenin faturası başta şehitlerin efendisi Hz. Hamza olmak üzere şehit olan 70 sahabeyle ödenecektir. Uhud şehitliği Peygamber Efendimizin sıkça ziyaret ederek çok sevdiği amcası Hz. Hamza için duada bulundukları ibret alınması gereken bir mekandır. “Uhud bizi sever biz de uhudu” iltifatına mazhar olan bakır rengi bu dağın eteklerindeki savaşta bizzat Peygamber Efendimiz de ağır yaralanmıştı.
İslam’ın önlenemez yükselişini engellemek maksadıyla bu defa 10 bin kişilik müşrik ordusu Medine’ye doğru yola çıktı. Peygamber Efendimiz 3000 kişilik bir kuvvetle Medine’nin etrafına hendek kazdırarak savunma harbi yapmayı planladı. Düşman bu hendekle karşılaşınca şaşırdı. Hendeğin arkasından sarma harekatı yaptı ama aşamadı. Bir gece esen müthiş bir rüzgar müşrikleri bozguna uğrattı.
Fetih mescidi olarak bilinen bu yer Hendek savaşında Peygamberimizin karargahıydı.
Medine’de son olarak Bir ecdat yadigarı olan Medine Tren istasyonunu ziyaret ediyoruz. Hicaz Demiryolunun son halkası olan Medine istasyonu ve sultan Hamid’in yaptırdığı Hamidiye camii Anberiye mevkiinde yer alıyor. Sultan II. Abdülhamit hacıların yolculuklarını kolaylaştırmak için seferber oldu ve büyük Hicaz demiryolu projesini hayata geçirdi. Şam’dan Medine’ye 40 gün, Mekke’ye 50 gün süren ve çeşitli tehlikelerle dolu hac yolculuğu, artık 4-5 günlük güvenli bir yolculuğa iniyordu.
İstanbul’da basılan bir gazete, demiryolundan “kutsal hat ve Halifenin en muhteşem eseri” diye bahsediyordu. Padişah 50 bin lira bağışta bulundu. Çok sayıda memur kendi arzusuyla birer maaşlarını Hicaz hattına bağışladı. Başta Hindistan, Mısır, Rusya, Fas Müslümanları olmak üzere, Uzakdoğu’dan, Afrika’dan, Orta Asya ve Balkan Müslümanlarından demiryolu fonuna para aktarıldı.
Hicaz demiryolu projesinin temelleri Şam’da atıldı. 1 Eylül 1900 yılında yapımına başlanan demiryolu inşaatı, 8 yılda bitirildi.
Sultan II. Abdulhamit’in gayret ve teşebbüsleriyle tamamlanan tarihi Hicaz demiryolu, ne yazık ki 1915 yılında savaş dolayısıyla sivil taşımacılığa kapandı. 26 Mart 1918’de Medine’ye gelen posta treni, son seferini yapmış olacaktır.
Bu topraklar insanlık tarihi kadar eski. Müslümanların kıblesi. Adını bildiğimiz, bilemediğimiz nice peygamberin, sahabelerin gelip geçtiği, mukaddes yerler. Mekke’den Medine’den ayrılmak kolay değil. Burası bizden bir parça. Evet ayrılmak zor oluyor bu mübarek topraklardan. Ama başka ülkelerde başka coğrafyalarda Türk- İslam kültür ve medeniyet tarihimizi araştırmak için yine yollara düşüyoruz.