Şimdi seçim zamanı… Bu zamanda bir partinin lehinde ve aleyhinde yazmak, yakışık alır bir durum değil.
Siyasi partilerden bazılarının yararına, bazılarının zararına, çeşitli sebeplerle yorum, haber ve hatta kaset imali için at izinin it izine karıştığı bir yarış rüzgârına kapılmanın öz erdemimize yakışır bir tarafı yoktur.
Yoktur ama haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytandan farklı olmadığını, Efendimiz buyuruyor.
Evet, bugünlerde iktidar, muhalefet, basın ve halk hemen her yerde MHP’yi konuşuyor.
“MHP sandıkta kaldı, kalıyor” la başlayan bu konuşmaların ana teması, malum kasetlere kaymış vaziyette.
“Operasyon Türkiye” projesindeki sondan bir önceki hedefin, MHP olacağını, sağduyu sahibi herkes biliyordu. Tek bilmeyenin MHP yönetimi olduğu, hazırlıksız oluşlarından anlaşılıyor.
MHP’nin siyasi koordinatları, seçmenin yüzde sekseninin odağında… Yönetim, izlediği stratejilerle sanki sınırlı bir büyüklükte kalmayı bilinçli olarak tercih ettiği kuşkusunu doğuruyor.
“Operasyon Türkiye” projesinde, CHP’nin kurumsal engelinin bir kasetle aşılarak, CHP’nin değişim ve dönüşüme uğratıldığı günlerde, sırada MHP yöneticilerinin kasetlerinin olduğu ve AKP’li bir vekilin kendisine teklif edilen bu kasetleri almadığı basın organlarına aksetmişti.
Buna rağmen MHP yönetimi tedbir almadı. Gizli saklı ilişkisi olanların yönetimden ve Milletvekilliği adaylığından uzak durmalarını isteyebilirdi.
Hoş, kaseti olan adamın; “bu benim özelimdir” diyerek istifaya direndiği bir anlayışa bu çağrı ne kadar etkili olurdu?
Kaseti yapanların muradı, ayıplı işi olanları meclisten uzak tutmak değil. Bir gerçek daha var: Kasetçilerin, MHP yönetiminin ve muhtemel milletvekili adaylarının özel hayatını hiç kesintisiz, 24×365 esasıyla izlemeleri mümkün değildi.
Onlar, TSK mensuplarıyla ilgili kozmik gizlilikteki bilgileri, Taraf Gazetesi’nde nasıl yayınlattılarsa, onları nasıl biliyorlarsa, MHP’ye yerleştirdikleri mayınları da biliyorlardı. Onları izlediler, malzemeyi temin ettiler ve belki de gerekli ortamı bizzat oluşturup kayıtları yaptılar, uzaktan kumandaya basıp “Operasyon Türkiye Projesi” yolundaki engelleri ortadan kaldıracak mayınları bir bir patlatmaya başladılar.
Bugüne kadar MHP’yi, AKP’nin muhtemel alternatifi gibi ama sınırlı büyüklükte tutmayı başardılar. Sağda kontrol dışı bir gelişme ihtimaline karşı, halkın yedek sevgilisinin, işini de, Keş Dağında bitirdiler.
2001 ekonomik kriziyle halk nazarında “Erkek Parti” hüviyeti elinden alınarak sandıkta bırakılan MHP, şimdi ortaya çıkarılan kasetlerle ahlaki değerlerinden soyutlanarak, tabanın savunma ve benimseme sistemleri çökertilmek suretiyle sandıkta bırakılmak isteniyor.
Bunu başarırlarsa, hiç şüpheniz olmasın sırada AKP ve tabi Türkiye Cumhuriyeti var. Ahlaki olmayan beraberliklerin neşredilmesinin yüksek pazar değeri böyle devam ettikçe, imam nikâhlı eşle görüntüler, gün gelir aynı eller tarafından pazara sürülüverir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, 1960 sonrasında, her kurumun ayrı telden çaldığı ve adeta ‘Türkiye Cumhuriyetler Birliği’ne dönüşen yapısını, AKP üzerinden, daha demokrat bir yapıya kavuşturma yolculuğu, yol ayrımına gelmiş görünüyor.
CHP’ den sonra MHP’ ye uygulanan bu operasyon, Türkiye’ye gösterilen istikametin “Türkiye Birleşik Devletleri” olacağı endişelerimizi arttırıyor.
Öyle ya; istikamet bu değilse, 70-80 Milletvekiliyle Meclis’te temsil edilen MHP’nin Türkiye’ye ne gibi zararı olabilir?
Resmen bölünmeyi dayatanları destekleyen bir yapıya kapı aralamak için YSK’ya bir gecede karar çıkarttırıp, MHP’yi üç beş nefsine düşkünün kepazeliğine kurban etmenin kime ne yararı olabilir?
Bu yüzdendir ki; tüm Türkiye MHP’yi konuşuyor. Sadece bir günde, ulusal gazetelerin on ünlü yazarı, bunun hakça bir durum olmadığını ve MHP’nin mutlaka meclise girmesi gerektiğini yazıyorlar.
“Reklamın iyisi kötüsü olmaz” tabiri bir kere daha doğrulanıyor. MHP’nin lehte tek kelime yazdıramayacağı kalemler, kendiliğinden hakkı teslim ediyor.
“Bak Allah’ın işine!” Boşuna dememişler; herkesin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır elbet.
Malum fıkradır: Nasrettin Hoca’nın evine hırsız girip hocanın bütün birikimini götürdüğünde, herkes hocayı suçlayınca Hoca; “insaf edin efendiler, hırsızın hiç mi günahı yok?” diye sitem eder.
Bu kasetleri yapanlar, malzeme olanlar, yayınlayanlar, kasetler üstünden siyaset yapanlar, herkes suçlu ama MHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
MHP’ye yönetici olacakları, milletvekili olacakları, teşkilatları kim seçiyor? Onları seçenin; ihlâsla ve imanla yapılmış tenkitlerin sahiplerini pata-küta edenlerin, bir başka yere gidenleri hor görenlerin, faziletli olmayı kimseye bırakmayanların hiç mi günahı yok?
MHP, kendi politikasını halka anlatamayan tek talihsiz partidir. MHP, boşluk oluşturdukça onun üstünden işini yürütmek isteyenler, MHP’yi günah keçisine çeviriyorlar. Dün faşistlikle suçlayıp sırf komünizm karşıtı bir yapı gibi gösterenler, bu gün PKK’yı MHP üstünden meşrulaştırmak sevdasındalar.
Ve maalesef MHP, bir türlü kendisi olamıyor. Üstüne giydirilen deli gömleğini yırtıp atamıyor.
Çünkü herkes MHP’yi konuşuyor, bir tek MHP kendini konuşmuyor, konuşamıyor. Böyle bir hayat anlayışına sahip olanlar, MHP içinde yükselme imkânını nasıl buldular? İşte samimiyetle sorgulanması ve cevaplanması gereken husus burası.