Herkes Kendisine Göre Haklı, Ama…

108

Cami cemaati ezan ve namaz öncesi imamın vaazını dinlemektedir. Orta yaşın üzerinde bir dede, hayırlı bir iş yapma arzusuyla, cebindeki hacı misini çıkarır ve hevesle bütün cemaate tek tek dolaşarak koku ikram eder. Bazı kimseler büyük bir hevesle ikramı kabul ederek, eline, yüzüne, elbisesine kokuyu iştahla sürerken, aynı zamanda da ikram eden dedeye teşekkür ve hürmetlerini sunarlar.

Bazı kişiler ise, şiddetle reddederler. Çünkü allerjileri vardır ve rahatsız olacaklardır. Reddederken de beden dilleriyle, “bu da nereden çıktı, şimdi sırası mıydı” demektedirler. Bazıları ise, o kokudan hiç hoşlanmamalarına rağmen, ikramı reddetmek ayıp olur, özene bezene yapılan işe saygısızlık olur düşüncesiyle, zoraki gülümseyerek kokuyu alır ve çaktırmadan mümkün olduğunca izlerini hemen silmeye çalışır. Herkes kendisine göre haklıdır ama, rahatsızlıklar diz boyudur.

Bir toplulukta sigara içen güya cömert bir kişi, yeni açılmış sigara paketini heyecanla bütün insanlara ikram etmeye başlar. Aklınca çok hayırlı bir iş ve ikram yaptığını varsayar. Bazı tiryaki kişiler mal bulmuş mağribi gibi, iştahla sigarayı alır ve yerlere kadar yatarak teşekkür eder. Bazı kişiler ise, sigara tiryakisi olup, almak istemesine rağmen, otlakçı diye adlandırılmak istemediği için, nezaketle ben ondan içemiyorum öksürtüyor diyerek naif bir şekilde talebi reddeder.

Sigara içmeyen doğrucu davut birisi ise, “kardeşim şimdi sigara sırasımı, hepimizi burada zehirleyeceksin, git ne Cehennemde içersen iç” diyerek güya haklı ve kararlı bir çıkış yaparak, ikram eden kişiyi yaptığına yapacağına pişman eder. Diğer birisi ise, sigara içmez ve aşırı derecede de rahatsız olur ama kalp kırmaktan ateşten kaçar gibi kaçtığı için, naif bir şekilde “kullanmıyorum çok teşekkür ederim” diyerek cevap verir.

İki sevgili genç bir parkta sarmaş dolaş otururken, bir yaşlı gelerek; gençler utanmıyor musunuz? Milletin ortasında adaba aykırı davranışlarda bulunuyorsunuz diye azarlar. Kendisi hem yaşlı olduğundan, yapılan eylemin adab-ı muaşeret ilkelerine aykırı olduğundan yaptığı eylemin doğru olduğuna hükmeder. Ancak gençler yaşlı amcaya kolay kolay papuç bırakmayacaklardır. Kendilerine göre, modern bir çağda yaşayan modern bir gençlik olarak, yaptıkları davranış gayet doğaldır. Üstelik tanımadıkları bir ihtiyarın onların keyfini kaçırıp ikaz etme hakkı da yoktur. Delikanlı genç; “dede senin başka işin yok mu? Bu parkın asayiş ve ahlak bekçiliğini sana mı verdiler? İşine baksana sen.” Diye cevap verir. Dede iyice sinirlenir. Hem haklı hem de fırça yemektedir. Genç ise, dedeye göre, “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” rolü oynamaktadır.

Görünürde her iki taraf da kendilerine göre haklıdırlar ama, her iki tarafında kimyası da fiziği de feci şekilde bulanmış durumdadır.

Evlendirme programlarında bir eş eski eşini şiddetli bir şekilde eleştirmektedir. Öylesine haklıdır ki, stüdyodaki konuklar ve bazı izleyiciler telefonlarında kadının ne kadar haklı olduğunu ve eski eşinin çok büyük haksızlıklar yaptığını koro halinde dile getirirler. Tabi birileri derhal eski kocaya haber verir, o da telefona bağlanır ve kendine göre haklı gerekçelerini sükunetle anlatır. İşler karışmıştır, belki koca daha da haklı çıkmıştır. Bu defa konuklar kadına çıkışırlar. “Ama sen de az değilmişsin yani…”

Bu çirkin tartışma büyüdükçe büyür ve televizyon yöneticilerinin ve sunucunun çok hoşuna gider. Zira reyting artacaktır. Hâlbuki rahatsızlıklarının ilacı için, zakkum kullandıklarının farkında bile değillerdir. Ancak kendilerine göre haklıdırlar. Seyirciyi ekran karşısına çakacak altın bir fırsat yakalamışlardır. Kaçırılmaması gerekir. Toplumsal ahlak, düzen, saygı, sevgi ilkeleri başkalarının işidir onları göre…

Hiçbir kimse durup dururken resmi nikâhlı eşini 29 yerinden bıçaklayarak katil olmak istemez herhalde. Çünkü bu eylemin hem maddi hem de manevi sonuçları çok ağırdır. Ama maalesef olabiliyor bazen. Acaba eşi ona neler yaptı da onun da, feci bir şekilde sabır dağarcığı ve öfke küpü dinamitlendi?

Çok pişman ama iş işten geçti. Hani haklıydın! Haklı iken haksız duruma geçtin. Kantarın topuzu çok çirkin kaçtı.

Anne ile kız veya baba ile oğul tartışır. İkisi de haklı olabilirler belki. Ama ortaya çıkan tatsız bir ortamdan dolayı; huzur, keyif, mutluluk, nezaket, kibarlık, sevgi, saygı, hoşgörü, affetme gibi güzellikler kanatlanıp uçar gider.

Güya haklı olanlar, haklarını söke söke alsınlar, sırtlarına sarsınlar, mutluluk ve keyif ateşinde pişirerek afiyetle yesinler. Öylemi olsun?

Benim her fırsatta söylediğim bir sözümün yeri geldi sanırım:

“Haklı Olmayı Değil, Mutlu Olmayı Tercih Edelim”.

Çünkü haklılık görecelidir. Herkesin bakış açısına göre değişir. Ben sonuca bakarım. Eğer keyif ve mutluluk kanatlanıp gidiyorsa, haklı olmak hiçbir anlam ifade etmiyor. Hem de, “Hak değirmende” diye de boşa dememiş atalarımız sanırım.

Yukarıdaki örneklerde herkes kendine göre ve bakış açısının sonuçlarına göre haklı olduğunu varsayıyor veya öyle zannediyor. Ama her iki, hatta üç ve daha fazla kişiler açısından keyif ve mutluluk kaybolup gidiyor. Hatta bazı anlaşmazlıklarda, hakkı üstün tutma uğruna, mezarlıklar, hapishaneler, mahkemeler, hastaneler ve karakollar devreye hızla girebiliyor.

Haklı olsalar dahi, mutluluğu paramparça edenler aynı zamanda inatçı, iddiacı, intikamcı, kin ve nefret peşinde koşan, anlayışsız ve katı yürekli kişiler olmuyorlar mı? Şartsız şurtsuz hak savunucuları, affetme, bağışlama, hoş görme, sevgi, saygı, kibarlık, nezaket, naiflik, gibi kaliteli insan olmanın serdarlarını ne zaman kullanacaklar? Yoksa bu güzel meziyetleri süresiz izine mi gönderdiler?

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (c.c) emanet olunuz.