Her Yönden Biz Kazanalım!

132

Milli maç milli heyecan…


En son geçen hafta Çek’lerle oynadığımız maçta heyecanlı dakikalar yaşadık ve 90 dakikanın sonunda gülen taraf biz olduk.


Milli maç için günler öncesinden hazırlıklarımız başlamıştı. İlk önce kurumlar milli takıma sponsor olmakla desteklerini verdiler. Televizyonda hep o reklamları izledik. ‘’Bunun için doğdunuz’’, Yüreklerimiz ay- yıldız için çarpıyor’’ vs. Tüm bunlar bizi maçı izlemeye daha da motive eden şeyler oldu. Sonra, maçı izlemek için dev ekranlar aradık. Mesela ilimizde Seka Park’a kurulan dev ekran ve Seka Park’ın maç izlenmeye uygun konumu dolayısıyla tercih edilmesi, sevinçlerin ve heyecanın birlikte paylaşılması adına çok güzel bir atmosfer oluşturuyordu. Ve Milli maçı yapacak futbolcularımız vardı son olarak. Onlarda tüm Türkiye’nin yanlarında olduklarını bildiklerinden müthiş heyecanlıydılar maç için. Ama Fatih Terim iyi motive etmişti onları. Onlar için sadece girip kazanmak vardı. İkinci bir alternatifte yoktu. Tüm futbolcular aynı şeyi düşünüyorlardı; kazanacaklardı.


Maç günü geldi. Tüm bu hazırlıklardan sonra herkes ekran başına kilitlendi. Türkiye tek ses tek nefes olmuştu milli maç için.


Maçın başlama düdüğü ile birlikte Çek’lere karşı mücadele etmeye başladık. Fakat Çek’ler maçın ilk yarısı milli takımımıza topa dokundurtmadı neredeyse. Ve dakika 33 olduğunda Koller golünü atarak Çek Cumhuriyetini 1-0 öne geçirdi. Maçın ilk yarısı Koller’in attığı bu golle maç sona erdi. İkinci yarı ise Milli Takımda bir toparlanma gözlendi. İlk yarıya göre daha iyi oynamaya başladı. Fakat yine bir talihsizlik yaşanarak 62. dakika olduğunda Sinko’nun ceza alanına ortaladığı topu, Plasil kayarak ağlarla buluşturdu ve takımını 2-0 öne geçirdi. Çek’lerin attığı bu golden sonra umutlarımız tükendi. Ancak sahadaki 11 ay- yıldızlı futbolcularımız kendilerine güveniyorlardı. Hala Çek’leri yenebilirlerdi. 75. dakikada Hamit’in sağ taraftan yaptığı ortada topla uzak direkte buluşan Arda’nın sert şutunda kaleci Cech’in eline çarpan top köşeden ağlarla buluştu ve sonuç 2-1 oldu. Bu golle birlikte umutlarımız yeniden yeşermeye başladı.Çek Cumhuriyeti önünde 2-0 geriye düşen milli takımımız eşitliği aramak için rakip kaleye yüklenmeye başladı. 88. dakikada Hamit’in ceza alanına ortaladığı topu kaleci Cech elinden kaçırınca, Nihat meşin yuvarlağı boş kaleye gönderdi. Ve sonucu 2-2 yaptı. Bu golden hemen sonra 90. dakikada Nihat’ın ceza yayı üzerinden yaptığı aşırtma vuruşta üst direğe çarpan top ağlarla buluştu ve Türkiye 3-2 öne geçti. Stade De Geneve de adeta Türklerin bayramı yaşandı. Milli takımımız Cenevre de Çek Cumhuriyetini 2-0 dan 3-2 yenmesi ve çeyrek finale yükselmesi ile birlikte Türkiye ayağa kalktı. Ülkenin dört bir yanında maçın bitiş düdüğü ile kutlamalar yaşandı.


Yaşanılan coşku, özellikle milli maç olunca daha da bir başka oluyor. Bu zafer coşkusu bizim zafere ne kadar özlem duyduğumuzu, zaferle adeta hasret giderdiğimizi anlatıyor. Bir gün de olsa tüm yorgunluğumuz, sıkıntılarımız, dertlerimiz unutuluyor. Çünkü sevinmeye çok ihtiyacımız var.


Buradan nereye gelmek istiyorum: Yıllardan beri, üye olmak için kapısında beklediğimizi AB ve Fetih arzusuyla kapısına dayandığımız Viyana’ya bundan böyle futbolla giriyoruz. Kendimizi futbolla kabul ettiriyoruz onlara. Biz kendimizi dünyaya futbol ile kabul ettirtirken bakıyoruz ki onlar her alanda kendilerini kabul ettirmişler. Bizim milli heyecanı yaşadığımız dev ekran Sony marka televizyonlar, üzerine bindiğimiz Mercedes otomobiller, içtiğimiz Marlboro sigaralar, yediğimiz hamburger türü besinleri ayağımıza giydiğimiz Adidas marka spor ayakkabıları … aklımıza ne geliyorsa hepsi yurt dışı menşeli.


Milli heyecanı birlikte yaşadık ve zaferi birlikte kutladık. Şimdi soruyorum size; bu maçı yerli bir ürüne sahip olamayan tüketici konumundaki biz mi, yoksa ürettikleri dev ekran televizyonlara sahip, bindiğimiz arabaların markalarına sahip olan üretici dünya mı kazandı? Yüreğimiz hem maçların kazanılmasından yana, hem de ekonomik, kültürel, teknolojik olarak kısacası her yönden Türkiye’nin kazanmasından yana.