Her Gördüğümüz Gerçek Olmayabilir

102

 

 

İki cihan güneşi Peygamberimiz (sav), “herhangi bir konu ve durum hakkında en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olmadan, üzerinde kesin hükümde bulunmayınız” demektedir. Bazen asıl gerçek bayağı saklanmış olabilir. Bu durumlarda ilk görülenlerle varsayımda bulunmaktan kaçınmak gerekir.

Sizlerle bir kaç tane örnek paylaşmak istiyorum izninizle:

1. 12 yaşlarındayım. Abim ve küçük kardeşimiz (7 yaşında) Mehmet ile dağdaki davar evimizdeyiz. Abimle 2 saatlik bir vazifeye gitmek durumundayız. Mehmet’in  çadırda kalması gerekiyor. Zira o kadar yolu yürümesi imkansız. Ben de geleceğim diye bastı feryadı. Yapacak bir şey yoktu. Zorla çadıra koyup üzerine kapıyı kapatıp dışarıdan mandalladık. Feryadı öyle arttırdı ki, bizle gelmek için son gücünü kullanıyor varsayımıyla oralı olmadık. Biz uzaklaştıkça Mehmedin feryadı artıyordu. İki saat kadar sonra döndüğümüzde Mehmet hala aynı tempoda ağlıyordu. Ümit de kalmadığına göre, hala ağlaması garibimize gitmişti. Kapıyı açtığımızda bir de ne görelim: 4 parmağı kapının menteşesine sıkışmış, o vaziyette kalmış. Zavallı ağlamanın sesini yükseltmenin çözüm olacağını zannederek, parmaklarım sıkıştı diye söylememiş. Allah’tan ki, kapı davar evi kapısı olduğu için, esnemiş ve büyük bir problem oluşturmamış.

2. Yıl 1995, Ankara bakanlıkların en kalabalık otobüs duraklarından birinde bekliyorum. Otobüsler dolu geliyor, binecek yolcu sayısı da oldukça fazla. Önden binilecek, arkadan inilecek, genel kural bu. Ön kapıdan hızla yolcular binerken, otobüsün içinden bir yolcu kendini binenlerin üzerine bırakmış, sanki denizde yüzüyor gibi, inmeye çalışıyor. Herkes burnundan soluyor ve öfkeli. Neyse ki herkes o gün sükunet günündeydi veya durumu anlamışlardı. Bir yolcunun şöyle dediğini duydum: ” Az daha önden inen adama, kör müsün be adam diye bağıracaktım ki, adamın gerçekten kör olduğunu son anda anladım.

3. Bir kasaba camisinin avlusunda namaz için insanlar toplanmaya başlar. Erken gelenler sohbet etmektedir. Son anda herkes tarafından kuvvetli hoca olarak bilinen  tanınmış bir zat, doğruca cami tuvaletine girer. Bir hacet süresi kadar durduktan sonra, tekrar abdest almadan doğruca camiye girer. Bu durumu cemaatin çoğu görmüştür. Ertesi gün dedikodu alır yürür. “Kuvvetli hoca olarak bilinen önemli zat-ı muhterem abdestsiz camiye girip namaz kılmıştır. Cemaatin çoğu da gözleriyle görmüştür. Söylentiler muhteremin kulaklarına gelir. Buna da hazırlıklıdır zaten. Çevresine der ki: “tuvaletten doğruca camiye girdiğim doğrudur. Ancak abdestsiz namaz kılmadım. Evde abdestimi almıştım, avret yerinde bir çıban vardı. Son defa tuvalete girerek avret yerimdeki çıbana baktım. Abdestime engel bir durum var mı diye. Bu eylemi başka bir yerde yapma şansım yoktu. Herkes yanlış anlar diye de anons etmem de yakışık almazdı herhalde.

4. Veysel Karani’yi,  rahatsızlaşan yaşlı annesini kasaba hekimine götürürken, çukurca bir arazide annesinin üzerinde uygunsuz bir şekilde, bazı köylüler görürler.

Mal bulmuş mağribi gibi, derhal köye dönerek, Yemin billah Veysel Karani’yi annesi ile alt alta üst üste  gördük derler. Bütün köylü koşar gelir. Anne evlat perişan haldedir. Köylü gerçek durumu öğrenmek ister. Karani der ki: “Annem çok rahatsızlandı. Ağzı dili kurudu. Son çare olarak ağzımla annemin dudaklarını ıslatıyordum.”

Demek ki, her görülen veya duyulan durum, gerçek durumu yansıtmayabiliyor. Hüküm vermekte acele etmemek gerekiyor. Hatta, durum sevimsiz gibi dahi görünse bile, yaygara yapmak yerine, saklamak ve gizlemek gerekiyor. Gerçek durum iyice anlaşılıncaya kadar, sabretmek ve ilave bilgiler toplamak elzem oluyor. Bazı hikmetinden sual olunmayan durumlarla karşılaşıldığında, çok fazla meraklı olmamak da önemlilik arz ediyor.

Selam, sevgi ve dualarımla…