Her şey Malaya’nın küçük bir
köyünde baskı ve zulüm altında yaşayan köylüler ile toprak ağaları arasında
yaşayan yazarın gözlemlerine dayanmakta. Günümüz Türkiye’si, hele hele Malatya
ile yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Ancak yazarın yapmış olduğu gözlemler
tüm kamusal alan ve aile içine uygulanabilirlik içermektedir. Özellikle Türkün
iş zihniyeti ile birlikte bir okuma yapıldığında, hiyerarşik baskıcı bir
yapının toplumsal ya da aile içi bir
kast sistemi ile birlikte nasıl bir tahakküm (baskı) yapısına dönüştüğü daha net görülebilecektir. Tahakküm altındaki
davranışlar Köylüler ve toprak ağaları üzerinden gözlemlenmişse de, işte,
mahalle ya da ev içinde ki baskıcı yapıların kahramanlarına da uygulanabilir.
Amacım Toplumsal ikiyüzlülüğümüzün, dedikoduculuğumuzun, vurdum duymazlığımızın
ve kanun tanımazlığımızın altında yatan baskıcı zihniyetin daha net açığa
çıkartılması…Yazıya temel teşkil eden tüm alıntılamalar J.Scott a ait olan
Tahakküm ve direniş sanatları kitabındandır. Baskı ve zulüm Dünyanın farklı
coğrafyalarında da olsa insan davranışları pek fazla değişiklik
göstermemektedir. Dolayısıyla baskı ve zulüm altında olan herkes Malayalı’dır
ve bir Malaya’lı gibi davranmalarından daha doğal ne olabilir.
-Köylülerin(ezilenlerin, halkın) çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri
normal, fakat bazı köylülerin(garip gurebanın) kendileriyle çelişen
davranışları olması ve bu çelişkili davranışlarının bağımlılık ve yoksullukları
ile doğru orantılı artması işin ilginç yanı. Yoksullar
sanki zenginlerin huzurundayken bir türkü, yoksulların arasındayken başka bir
türkü tutturuyorlar.
– Zenginler de
yoksullar arasında başka türlü, kendi aralarında başka türlü konuşuyorlar.
-Köylüler(ezilenler, kendini baskı altında
hissedenler) normal olarak itaat koşullarına
açık açık itiraz etmeye cesaret edemezler. Bununla birlikte perde arkasında,
iktidar ilişkilerinin resmi senaryosuna sahne arkası muhalefetin dile getirilebildiği
toplumsal bir alanı yaratmaları ve savunmaları muhtemeldir. Söylentileri,
dedikoduyu, halk masallarını, türküleri, jestleri, şakaları ve güçsüzler
tiyatrosunu, diğer şeylerin yanı sıra anonimliğin arkasına ya da tavırlarının
zararsız anlamlarının arkasına saklanarak bir iktidar eleştirisini araya
sokmanın araçları olarak yorumlamaları ise ilginç
-“İktidara doğruyu
söylemek” ifadesinin, modem demokrasilerde bile, hala ütopyacı bir
çağrışımı varsa, bunun nedeni kuşkusuz çok nadir uygulanmış olmasıdır(Parhesia).
İktidar karşısında güçsüzün ikiyüzlülük etmesi, pek de şaşırtıcı bir durum
değildir. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar…
-Normal toplumsal ilişki olarak
kabul edilen şeylerin çoğu, uygun olmayan bir fikir beslediğimiz insanlarla rutin
bir şekilde hoşbeş yapmamızı ve onlara gülümsememizi gerektirir. Burada belki
de görgü kurallarını ve kibarlığı temsil eden toplumsal biçimlerin gücünün,
tanışlarımızla pürüzsüz ilişkiler sürdürebilmek için açık kalpliliği sık sık feda
etmemizi gerektirdiği söylenebilir.
– Patron karşısında işçi, toprak
sahibi karşısında kiracı ya da ortakçı, derebeyi karşısında serf, efendi
karşısında köle. Nadir fakat anlamlı istisnalar bir yana, aşağıdakilerin
kamusal davranış tarzı, ihtiyatlılık, korku ve göze girme arzusu nedeniyle, güçlünün
beklentilerine hitap edecek şekilde biçimlendirilmekte.
– İktidar( ya da işte patron,
amir mahalle baskısı, evde anne baba )
ne kadar tehdit ediciyse, maske o kadar kalındır. Maske sadece gizli
senaryoların konuşulduğu mekânlarda ve güvenilir kişiler arasında
çıkartılmaktadır. Kadın günlerinde, kahvehaneler de sırdaşlarla yapılan
dedikodular.
-Gizli bir senaryonun ilk açık
beyanı, iktidar ilişkilerinin görgü kurallarını ihlal eden, sakin bir sessizlik
ve rıza görüntüsünü kıran bir beyan, sembolik bir savaş ilanının gücünü taşır.
Aramızda kimin benzer bir
deneyimi yoktur? Üzerimizde iktidar ya da otorite sahibi olan biri tarafından
-özellikle kamu önünde- aşağılandığınızda ya da hakarete uğradığımızda yapmış olmayı
istediğimiz ya da bir sonraki fırsatta yapmaya niyetlendiğimiz hayali bir
konuşmayı prova etmeyen kimse var mıdır? Bu tür konuşmalar genellikle, yakın
arkadaşlar ve eşitler arasında bile, hiçbir zaman ifade edilemeyebilecek kişisel
bir gizli senaryo olarak kalabilirler. Ama Her zaman ağzın mantarla
kapatılacaksa ve düşündüklerini ancak sızıntılı bir varil gibi gizli gizli
damlatacaksan, yaşamın ne keyfi olur ki.
–Tahakküm tarafından maske
takmaya zorlananların, yüzlerinin eninde sonunda bu maskeye uyar hale geleceğidir.
Bu durumda tabiiyet pratiği zaman içinde kendi meşruiyetini üretir; Pascal’ın,
dini inancı olmayan ama olmasını isteyenlere, günde beş kez ibadet etmek için
dizlerinin üzerine çökmelerini öğütlediği gibi, yapılan rol sonunda kendi
haklılığını inançta ortaya koyacaktır.
-Güçsüz olanın, iktidarın
huzurunda bir maskenin arkasına gizlenmek için açık ve zorlayıcı nedenleri
varsa, güçlülerin de kendilerine tabi olanlar karşısında bir maske takmak için
zorlayıcı nedenleri vardır. İlahi bir kral, bir tanrı gibi; savaşçı bir kral,
cesur bir general gibi davranmak zorundadır.
-Bir cumhuriyetin seçilmiş bir
başkanı, yurttaşlara ve onların düşüncelerine saygı gösterir gibi görünmek
durumundadır; bir hâkim yasaya saygılı görünmelidir
-Her hâkimiyet biçiminin kendine özgü
bir sahne dekoru olduğu gibi, kendine özgü kirli çarşafları da vardır. Hâkim
elitlerin içkin üstünlüğü öncülüne ya da iddiasına dayanan tahakküm biçimleri,
bol bol gösterişe, savurganlığı önleme yasalarına, gösterişli giysilere ve tabi
olanların kamusal hürmet ya da takdir hareketlerine bağlı gibi görünür. İtaat
ve hiyerarşi alışkanlıklarını aşılama arzusu, askeri örgütlenmelerde olduğu
gibi, benzer modeller üretebilir.
-Bu doğrunun evle ilişkili
çeşitlerini hepimiz biliriz. Ana babalar, çocukların önünde tartışmanın,
özellikle onların disiplinleri ve tavırları üzerine kötü etkisi olacağını
hissederler. Bunu yapmak, ana babaların her şeyin en iyisini bildikleri ve
neyin uygun olduğu konusunda fikir birliği içinde oldukları şeklindeki örtük
iddiaya zarar verir. Ayrıca çocuklara, ortaya konan fikir ayrılığından
yararlanmaları için politik bir fırsat sağlar. Genel olarak ana babalar,
çekişmeyi sahne arkasında tutmayı ve çocukların önünde az çok birleşik bir
cephe sergilemeyi tercih ederler. Prenslerle ve aristokratlarla istediği gibi âlem
yapabiliyordu. Bu abartılı bir durum olabilir; ama maskelerin sağlam bir
şekilde yerlerinde kalmaları ve uygunsuz bir şeyin ortaya çıkma olasılığının
asgariye indirilmesi için tabi olanlarla teması ayinle ilgili eştirme çabası ne
kadar yaygınsa, hâkim elitlerin, kendilerine sahne arkasında artık teşhir
edilmedikleri ve içlerini dökebildikleri bir toplumsal mekân ayırmaları da o
kadar yaygın bir durumdur.
-Genellikle hâkim grupların
saklayacakları çok şey vardır ve genellikle istediklerini gizlemenin araçlarına
sahiptirler. Hemen hemen her hiyerarşik organizasyonda, elitler genellikle özel
sekreterlerin oturduğu bekleme odaları bulunan kapalı kapılar ardında
çalışırken, tabi konumdaki personelin görünür bir şekilde çalışmasının da temel
olarak aynı nedenden kaynaklandığından kuşkulanıyorum. Ancak gizli senaryonun
üç niteliği, öncelikle aydınlatılmayı hak ediyor. Birincisi, gizli senaryo
belirli bir toplumsal mekâna ve belirli
bir oyuncular grubuna özeldir.
-Gizli senaryonun yeterince
vurgulanmamış olan ikinci ve hayati önem taşıyan bir yanı, yalnızca sözleri
değil; bütün bir pratikler dizisini kapsamasıdır. Mesela, birçok köylü için,
yasak bölgede avlanma, hırsızlık gizli senaryonun parçasıdır. Hâkim elitler
için, gizli senaryo pratikleri, gizli lüks ve ayrıcalık, el altından kiralık
katillerin kullanımı, rüşvet ve arsa tapularında tahrifatı içerebilir. Bu
pratikler, her durumda, söz konusu tarafın kamusal senaryosunu ihlal eder ve
mümkünse sahne gerisinde bırakılır ve dile getirilmez.
– Açık açık isyan etmek ya da
kamusal olarak protestoda bulunmak yerine, yoksullar mülkiyete karşı daha
güvenli olan anonim saldırıları, yasak avlanmaları, isim karalamayı ve bazı
kimselerden uzak durarak onları dışlamayı benimsediler. Birkaç istisna dışında,
geri dönüşü olmayan kamusal meydan okuma hareketlerinden ihtiyatlılıkla kaçındılar.
” Yani, onların da politikaları, iktidar karşısında gönüllü, hatta
gayretli bir rıza izlenimini korurken, kılık değiştirme, aldatma ve dolaylılığı
kullanıyordu. Kamusal senaryo etkileyici olmak, hâkim elitlerin iktidarını
olumlamak ve doğallaştırmak, hâkimiyetlerinin kirli çarşaflarını gizlemek ya da
örtmece sözlerle bulanıklaştırmak için tasarlanır. Tv programları bu
bağlamda bir kamusal senaryodur.
– Tepede hemen hemen herkese emir
veren ve kimseden emir almayanlar vardır; en altta hemen hemen herkesten emir
alan ve kimseye emir vermeyenler vardır. Her bir konumda yer alanlar, daha
yüksekte olanlara hürmet ederler. Bu şekilde bakıldığında, hürmet, bir
tabakalaşma sisteminin yaratıcısı olmaktan çok sonuçlarından biridir. Türk
toplumundaki çocuklara büyüklerin Elini öpme ritüellerinin bir saygı ve sevgi
gösterisinden çok geleneksel baskıcı yapıların tasdik ettirilmesi anlamına
geldiğini düşünmekteyim.
– Köleliğin
dayanılmaz bir paradoksu, en büyük arzusu çocuklarını güvenlikte ve kendi
yanında tutmak olan köle annelerin, çocuklarını boyun eğme rutinleri konusunda
eğitmelerinin kendi çıkarlarına olmasıdır.
– Sevgileri nedeniyle,
efendilerini ve hanımlarını memnun etme ya da hiç değilse kızdırmama konusunda
çocuklarını toplumsallaştırma görevini üstlenirler. Sanki işçi sınıfı
çocukları, iktidarın gerçekliklerine kamusal olarak boyun eğmeleri ile gizli
tutumları arasında zorunlu bir bağlantının bulunmadığı -hatta bir çelişkinin
bulunduğu- bir yaşam için eğitilmektedirler.
– Öğretmenin varlığının sınıftaki
öğrenciler üzerindeki etkisini, ancak öğretmen sınıfı terk ettiğinde -ya da
öğrenciler teneffüse çıktıklarında- ölçmeye başlayabiliriz. Ne söyledikleri bir
yana, okul paydos olduğunda tipik olan gevezelik ve fiziksel taşkınlık
patlaması, sınıfın önceki davranışıyla karşılaştırıldığında, geriye dönüşlü
olarak okulun ve öğretmenin davranış üzerindeki etkisi hakkında bize bir şeyler
söyler.
-Hizmetçilerin ve kadınların hürmetkâr
davranışları -teşvik edici gülümsemeler, dikkatle dinleme, takdirkâr kahkahalar,
olumlama, hayranlık ya da ilgi belirten yorumlar normal görülür, hatta bu
davranışlar düşük statülü insanların genellikle girdikleri ilişkilerden
kaynaklanan şeyler olmaktan çok kişiliğin bir parçası olarak görülürler.
Son söz bir Etiyopya atasözü
olsun, yine kitaptan; Akıllı köylü Büyük efendinin karşısında yerlere kadar
eğilir ama sessizce osurur…
Not: Malaya Malezya’nın da
içerisinde bulunduğu yarımadanın genel adıdır