Hayde Bre

132

Sinema; Lumiere Kardeşler tarafından keşfedilmesinden itibaren insanlar üzerinde çok önemli psikolojik etkiler  yapan bir propaganda aracı olmuştur.

Sinemanın bu özelliği, bir çok şeyde olduğu gibi Türk halkına anlatılmamıştır.

Bu sebeple, Türk halkı sinema salonlarına koşmuş; onun propaganda ve psikolojik operasyonlarla ilgisini sezmeden, filmleri seyretmiş ve etkisi altında kalmıştır.

Türk halkı, bir türlü üniversitenin, medyanın, sanat alanlarının, edebiyatın ve sinema gibi konuların önemini kavrayamamıştır.

Halbuki, saydığımız konularda çalışanların yarattığı etki ile zihni kontrol altına alınmış ve rüzgarda savrulan bir kuru yaprak misali, bir oraya bir buraya savrulmuştur.

Türk toplumu, üzülerek ifade etmeleyim ki; sinema deyince Yılmaz Güney’i, müzik deyince Ahmet Kaya’yı, şair deyince Nazım Hikmet’i, romancı deyince Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak’ı ve benzerlerini anlamaktadır.

Oysa bunların hiçbiri saydığımız konuları karşılamaktan uzaktır. Bunlar olsa olsa, aysbergin görünen yüzünde bir taş parçası kadar ya vardır ya da yokturlar.

Türk Sineması’nın usta ismi Halit Refiğ, sinema üzerine görüşlerini şu şekilde açıklıyor: “Milli kültüre, milli devlet fikrine ve her milli olan şeye karşı olacak. Yabancılar Türkiye’ye nasıl bakıyorlarsa, yabancıların Türkiye üzerindeki görüşleri, teşhisleri neyse onun paralelinde olacak. Ha ben bunda yokum.”

Sinemanın mucidi Lumiere Kardeşler, Fransızdır. Bundan dolayı Fransızlar sinemayı milli kültürlerinin çok önemli bir tezahürü olarak görürler. Halit Refiğ bu konuda da “Fransız kendisini koruduğu zaman milli olabiliyor. Onun çabasını (Fransızların) hiç eleştirmiyorlar, alkışlıyorlar. Ama fikri bize alıp getirdiğin zaman milliliği bir kenara bırakacak ve evrensel olacaksın. Evrensel olmak ne? Türkiye’yi eleştirmek. Milli kültürü karşına alacaksın. Devleti, toplumu, kültürü her şeyi karşına alacaksın, öyle olacaksın. Evrensel dediği ne? Alman Türkiye hakkında ne düşünüyorsa, Fransız Türkiye hakkında ne düşünüyorsa, İngiliz Türkiye hakkında ne düşünüyorsa, Amerikalı ne düşünüyorsa…” demektedir.

Türk sinemasının önemli taşlarından biri olan Halit Refiğ’in söyledikleri işte bunlar. Siz katılır mısınız bilmem ama ben tamamına katılıyorum. Bizlere sanat diye, nelerin yutturulduğunu bu açıklamalar ışığında gelin bir düşünelim isterseniz.

Günümüzde de sinema üzerinden yeni operasyonlar yapılarak , Türk toplumunun zihni kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Son günlerde büyük pazarlama yöntemleriyle, medya kullanılarak ve sinema eleştirmenlerine de yazdırılarak bilmem ne cemaatinin baş hocasının okyanus ötesinde beş minareli hikayesi ardından aynı cemaatin kürtçü teorisyeninin hayatının anlatıldığı  filmler vizyona sokuluyor. Aslında diğer filmleri  ve tabii ki bu meyanda sosyal bir hastalık haline gelmiş olan televizyon dizilerini de mercek altına almak gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıca sinemanın doğasından gelen güçlü etkisini, toplum üzerinde kullanmak isteyenler; ellerindeki araçlarla büyük gürültü kopartıp diğer çalışmaların gölge altında kalarak seyirci ile buluşmasına engel oluyor.

Son günlerde Timur Selçuk yönetiminde, babası Münir Nurettin Selçuk’un eserlerinde oluşan bir “Münir İstanbul” konseri izledim. Oğlu Timur Selçuk’un ifadesiyle “Münir Baba”nın Cumhuriyete ve milletleşme sürecine eserleri ile nasıl katkı sağladığını hayretle ve takdirle şahit oldum. Yine milli bir sinemacımız olan Mesut Uçakan’ın “Tuna Nehri Aksam Diyor” adlı belgesel filmi ile Orhan Oğuz’un “Hayde Bre” filminin galalarına katıldım.

Mesut Uçakan’ın; belgeseli çekerken gördükleri karşısında “dehşete kapıldım” sözü ve filmde izlediklerim, Türk Milletinin büyüklüğü ile kayıplarının çerçevesi konusunda bana bir kez daha uyanma fırsatı verdi.

Hayde Bre’nin yönetmeni Orhan Oğuz’u tebrik ederek, başta Balkanlar olmak üzere Kerkük, Dağlık Karabağ, Fergana, Doğu Türkistan, Kıbrıs, Adalar gibi Türk Dünyasının anlatılmaya ve oradaki insanlarımızın sinema eliyle kahramanlaştırılmaya ihtiyacı olduğunu söylerken, Orhan Oğuz “hele bir önümüzü görelim, zarar etmeyelim” dedi.

İşin püf noktası budur. Türk Sinemacısının ve Türk kültürünün bayrağını dalgalandıran bu adamların yaptığı projeleri en azından bir bilet alıp sinemalara giderek desteklemeliyiz. Hayde Bre, 31 Aralık’ta Türkiye’de vizyona giriyor. Hadi bakalım, milli düşünen ve milli kültüre hizmet eden herkesi; ülkesi ve insanı için yaşayan sanat adamlarına en azından bundan sonra ki projelerini hayal edebilmeleri için, onlara destek olmaya çağırıyorum.