Hased Haramdır

92

 

Yüce dinimiz İslam, Müslümanların huzur, güven ve kardeşliğini engelleyen her türlü duygu, düşünce ve davranışı yasaklamıştır. Dinimizin haram kılmış olduğu bu kötü hasletlerden birisi de haseddir.

Dilimizde “çekememezlik” olarak ifade edilen hased; başkasının sahip olduğu bir nimetin, maddî ve manevî imkânların elinden çıkmasını ve yok olmasını istemektir. Yüce Allah’ın takdirini ve taksimini beğenmemekten kaynaklanan hased, en kötü ve zararlı huyların başında gelir. Hased, en çok birbirine emsal durumda olan ve birbirleriyle yakın ilişkiler içinde olan insanlar arasında görülür.

Hasedin fert ve toplum için maddî-manevî pek çok zararı vardır. Hased, insanı içten içe kemiren onulmaz bir hastalıktır. Hasedçinin içinde sürekli bir kin ve ihtiras ateşi yanar. Hased ettiği kişinin sahip olduğu nimetleri düşündükçe sıkıntısı çoğalır, uykuları kaçar. Hasedçi kimse doğru düşünme yeteneğini yitirir, psikolojisi altüst olur, ailesi ve çevresiyle ilişkileri bozulur. Sonunda hayatında huzurdan eser kalmaz. Hasedçi insan öyle bir hastalıklı ruh yapısına sahiptir ki, hased ettiği kimsenin daima kötülüğünü ister, başına gelen musibet ve felaketlere sevinç duyar. Bu gibi insanlardan her türlü kötülük beklenebilir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de “Haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden Allah’a sığınılması” tavsiye edilmiştir. (Felak, 113/ 5)

Yeryüzünde ilk günah işleme nedeni hased olmuştur. Hz. Âdem (a.s.) oğulları Kabil ile Habil Allah’a birer kurban takdim etmişler, bunlardan sadece Habil’in kurbanı kabul edilmişti. Gönlü, kardeşi Habil’e karşı büyük bir kin ve hased ateşiyle yanan Kabil, içindeki kötü duygulara mağlub oldu ve kardeşi Habil’i öldürdü. Böylece yeryüzünde ilk insan kanı hased yüzünden akmış oldu. (Mâide, 5/27-31)

Gerçek bir mü’minin Allah’ın takdirine razı olmaması düşünülemez. Din kardeşinin sahip olduğu nimetlerin elinden çıkmasını, yok olmasını istemek hiç bir Müslümana yakışmaz. Çünkü olgun mü’min; kendisi için sevdiği bir şeyi din kardeşi için de arzu edip isteyen kimsedir. Bu nedenle haset, Allah’a iman eden ve gönülden teslim olan bir Müslümana yakışan bir duygu değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz” (Nesâî, Cihad, 8) buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in peygamberliğini çekemeyenlerin bu çirkin davranışları örnek gösterilerek hasedin Allah’ın takdir ve taksimine itiraz etmek olduğu bildirilmiştir: “Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeylerden dolayı insanlara haset mi ediyorlar?” (Nisâ, 4/54)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ferdî ve toplumsal bir çok zararı bulunan haset hastalığına karşı ümmetine uyarıda bulunarak şöyle buyurmuştur: “Haset etmekten sakının. Zira, ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirmesi gibi haset de iyilikleri yer bitirir” (Ebû Davûd, Edeb, 44) Yine Sevgili Peygamberimiz şu hadis-i şerifiyle bizleri haset ateşinden sakındırmaktadır: “Birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Buharî, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 24)

Kötü bir huy olan hasetten uzak durmak mü’minler için cennete girme sebebidir. Peygamber Efendimiz sahabeden birisinin cennetlik olduğunu haber vermişti. Abdullah b. Amr (r.a.), bu şahsın bu dereceye nasıl eriştiğini merak edip sorması üzerine o sahabenin verdiği cevap oldukça manidardır: “Müslümanlardan hiç kimseye kalbimde hile ve kin tutmam ve Allah’ın verdiği bir hayırdan dolayı hiç kimseye haset etmem. (Ahmed b. Hanbel, c. 3, sh. 166)

Dinimizde hased kötü bir davranış olarak görülüp yasaklanırken, bir kimsenin elindeki nimete sahip olmayı arzu etmek demek olan gıpta (imrenme) ise tavsiye edilmiştir. Gıptada, başkasının elindekinin yok olmasını istemek yoktur, sadece “onda olan bende de olsun” isteği vardır. Bundan dolayı bu duygu ve davranış yasaklanmamıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) mü’minlerin hangi hususlarda birbirlerine imrenmeleri gerektiğine şöyle işaret buyurmuştur: “Yalnız şu iki kişiye gıpta edilmelidir: Biri Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse, diğeri,  Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.” (Buhârî, İlim 15; Zekât 5; Müslim, Müsâfirîn 268)

Görüldüğü gibi hased, hem dinî hayatımıza zarar veren kötü bir huy, hem de dünyevî pek çok zararı bulunan ruhsal bir hastalıktır. Bu nedenle mü’minler olarak bu manevî hastalıktan son derece sakınmalıyız. Gönlümüzde haset/çekememezlik duygusu meydana geldiğinde hemen bundan kurtulmanın yollarını aramalıyız. İnsanlara her türlü nimeti, hayır ve iyiliği verenin Allah Teâlâ olduğunu, din kardeşimizin sahip olduğu nimetlere karşı haset etmenin Allah’ın takdirine karşı gelmek anlamına geldiğini unutmamalıyız.