Hangi Muhafazakarlık?

102

Günümüzde küresel güç, bizzat karşımıza çıkmak yerine; bizden bazılarını bularak ve hazırlayarak karşımıza çıkardığına şahit oluyoruz.  Birçok konu ve sorunda bu özellik kendini göstermektedir. Aslında çatışmanın ve karmaşanın olmadığı, istikrar ve huzurun kurulduğu bir yerde küresel güç barınamamaktadır.

Irak’ta demokratikleşme uğruna ve bir diktatörden kurtulma yolunda binlerce insan ve sivil öldürülmüş, çeşitli katliamlar yapılmıştır. Ancak, Saddam’dan kurtulmak çözüm değilmiş. Aynı durum, bugün İran’daki gelişmeler için de geçerlidir. İran yönetiminin yanlışları, kültürel baskıları ortaya konulabilir. Ancak, İran’daki yönetimin yerini teslimiyetçi ve Batıcı bir iktidarın alması bu baskıları ve yanlışları ortadan kaldırmaz; belki daha da arttırır. İran’da büyük bir nüfus gücüne sahip Türkler daha hür olamayabilir.

Bosna-Hersek’de sadece barışı, ateşkesi sağlayan Dayton Antlaşması yapılmıştı. Orada belki silahlar sustu. Ama istikrar sağlanamadı ve birlikte yaşamanın şartları oluşturulmadığı gibi, tekrar eski çatışmaları hazırlayıcı bir ortam yaratıldı. Sırpların Büyük Sırbistan hayali, Hırvatların yine etnik mülahazalarla Hırvatistan’a yönelmeleri, Bağımsız Bosna Hersek Devleti’nin önündeki sorunlardır.

Bağımlı bağımsızlık tanınan Bosna Hersek ve diğer örnekler, etniklik merkezli politikaların barış ve bütünleşmeyi sağlamadığını göstermektedir. Parçayı bütünden ayırıcı, ötekileştirici politikalar hiçbir yerde barış ve huzur getirmez. Etnik ölçekli siyaseti marifet sayan siyasi iktidarın bunlardan ders alması gerekir. Etnik fitnenin beyinlere sokulduğu, insanların buna göre davranmaya zorlandığı bir yerde demokrasi tehlikeye girer, birlik bütünlük sağlanamaz; çatışmaya davetiye çıkartılır.

Etnik taassubun bir milli devleti, hele önü açılmışsa nerelere sürükleyeceği açıktır. Çoğu kere Türkiye’de olduğu gibi bazıları liberalliği, muhafazakarlığı, milliyetçiliği, küreselciliği bilmeden ve gerekli fikir jimnastiği yapmadan bu sıfatları kendilerine uygun görürler. Oysa bu etiketlerin arkasındaki çok farklı duygu, düşünce ve fikir akımları barınır.

Muhafazakârlık, bir milleti diğer milletten ayıran, fark ettiren özelliklerin ve değerlerin sistemli korunması ve korunarak geliştirilmesidir. Bu değerleri ve özellikleri canlı tutarak kaynağı tahrip etmeden yenilikçi tavır takınmaktır. Muhafazakârlık, sürekliliğin zorunluluğuna inanarak, gelişerek devamlılıktır. Değişme karşısında ne peşin kabul; ne de peşin red söz konusu olabilir. Aşırı özgürleştirilen ve tekleşen ferdin gelişmiş sanayi toplumlarında karşılaştığı sorunlar sosyal bağların güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır.

Yalnızlaşan, dini kutsallarından uzaklaştırılan ama özgürleşen fert arayışlar içindedir. Özellikle küreselleşmenin doğurduğu baskı ve istilalara karşı Dünyada yükselen bir muhafazakârlaşma var. Her toplum totaliter ve tek tipleştirici dünya sisteminin basit bir parçası haline getirici baskılara karşı sosyal ve ekonomik bünyelerini korumacı tedbirler alıyor; milli kimliklerine sahip çıkıyor; uyuşturulmaya ve uysallaştırılmaya karşı ayağa kalkıyor.

Aslında muhafazakârlık, milliyetçilik karşıtı bir kavram değildir. Ama Türkiye’de muhafazakâr kesimin önemli bir bölümü milliyetçiliğe soğuk baktığından bugün beklenmedik bir şekilde liberalleşip küresel güçlere hizmet eder hale sokulmuşlardır. Sağda ve solda liberalleşme eğilimleri tek merkezde, küreselci ve teslimiyetçi çizgide birleşmiştir. Bu da küresel gücün ve blokların bizi bizden daha iyi düşünecekleri şeklindeki yanılgı ve aldatmacadan kaynaklanmaktadır. Ferdi kendi toplumu, devleti ve geçmişi ile kavgalı hale getiren bu eğilim, geçmişten hesaplaşma ve rövanş alma içgüdüsüne de yardımcı olmaktadır.

Muhafazakârlaşma, ne şehre uyumsuzlukla övünme, ne kırsallaşma ve ne de köylüleşme değildir. Yine muhafazakârlaşma, dün ve bugün adına milletleşmeyi reddederek alt kimlik, cemaatleşme, aşırı hemşehricilik ve etnik taassuba dalmak da değildir. Ancak, bütün bu sapmalar muhafazakârlaşma adına bizde görülmektedir. Türk toplumundaki muhafazakârlaşma fikri derinliklerden yoksun, şekille özdeşleşmektedir. Çelişkilerle doludur.

Kendi milli kültürel köklerinden koparılmış bir şekle bürünen bugünkü muhafazakârlık, meşru ve gayri meşru menfaat sağlamada bir araç gibi kullanılmaktadır. Son model araba, markalı tüketim malları ve gösteriş tüketiminde zirve yapan bu anlayış, küreselleştirme ile milliliği reddeden yeni evrensel değerlere tutunmaya çalışmakta, kendi kendine ve geçmişine yabancılaşmaktadır.

Önceki İçerikZürih Protokolü ve Soykırım İkonası İnancı
Sonraki İçerikAhlâki disiplinlerin ekonomik anlayışa katkıları ve zenginleşme (1)
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)