Bediüzzaman’ın dediği gibi: “Hamiyet (yani vatanı, milleti, aileyi sevmek ve bunları koruma gayreti içinde olmak erdemi ve bu değerlere bağlılık gösterme keyfiyeti) ayrı, iş ayrıdır.
“Bence bir kalb ve vicdan, fezail-i İslâmiye (İslâm fazîlet ve üstünlükleri) ile mütezeyyin (donanmış) olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadâkat ve adâlet beklenilmez. Fakat iş ve sanat başka olduğu için, fâsık (günahkâr) bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şimdi salâhat (sâlihlik, günahsız ve temiz olma hâli, dindarlıkta çok ileri gitme durumu) ve mahâreti (ustalık ve becerikliliği), tâbir-i âherle (başka bir deyimle) fazîleti ve hâkimiyeti, nur-u kalb (kalb nurunu) ve nur-u fikri (fikir nurunu) cem’ edenler (kalbi ve fikri aydın olanlar yani hem mâneviyattan nasîbini alanlar, ilahî ahlâkla ahlâklananlar, manevî Peygamber örtüsüne bürünenler, aynı zamanda vaktin ilcaat ve gidişatından, günün fikir yapısından haberli olanlar. Hz. Ali’nin dediği gibi günün koşullarını kavrayacak ve günün problem ve mes’elelerini çözüme kavuşturabilecek eğitim kapasitesine sahip kimseler) vezaife kifayet etmezler (görevlerini hakkıyla yerine getirmekten uzaktırlar. Çünkü aynı zamanda, hem dindar hem işinin ehli olmak çok zordur.)
“Öyle ise, ya maharet (ustalık)tır veya salâhat (dindarlık)tır. (Yani bir işte usta, becerikli, üstad ve meleke kazanmış, ihtisas ve uzmanlık sahibi kişi, kısaca maharetli kimse seçilecek, tercih edilecek veya bir işte ehil olmayan fakat yaşayışında sâlih, günahsız ve temiz olan, dindarlıkta çok ileri giden biri seçilecek, tercih edilecek. Özetlersek ikisinden birini seçmek zarureti ve zorunluluğu var.) Sanatta mahâret ise müreccahtır (tercih sebebidir)”
Evet sanatta mahâret ise müreccahtır. Kişideki maharetlilik vasfı tercih edilmesine sebeptir.
Eğer yapılacak bir işimiz varsa, adamın manevi yönüne bakılmaz. İşi bilip bilmediğine bakılır. Çünkü burada bir işin düzgün ve sağlam bir şekilde yapılması asıldır. Kişi liyakatli değil ise, onun salâhatı yani dindarlığı işimizi görmez.
Elbette işimizi görecek olanın, aynı zamanda inançlı olması tercihe şayandır. İşte hem mâhir hem sâlih, hem usta hem inançlı biri yoksa, o zaman inançsız olsa da işinde mâhir olan seçilmeli ve tercih edilmelidir.
İşte Bediüzzaman hazretleri “Sanatta mahâret ise müreccahtır.” Derken bunları kastediyor. Yani realist davranıyor. Zaten bütün büyük zatlar, realist davranır. Çünkü idealist olmak kolay, realist olmak zordur. Realist olmak demek, içinde bulunduğu ortamı en iyi değerlendirmek demektir.
Gayeye varışta, bir işi başarışta, en pratik ve çıkar yolu tercih etmek ve seçmek demektir. Onlar için “Bir iş tamamen yapılamasa bile, yapılabilecek kadarını yapmaktan vazgeçmemek” asıldır.
Nitekim “Peygamber efendimiz, Zâtü’s-Selâsil Gazvesi’ne gönderdiği ordunun içinde, Hz. Ebubekir ve en seçkin sahabîleri varken; henüz yeni müslüman olmuş, fakat harp ve siyaset sanatını iyi bilen Amr İbnü’l-As’ı kumandan tayin etmiştir.”
Osmanlı -Türk tarihindeki başarıların temelinde de, görevleri -evvelemirde- liyakat ve ehliyet sahibi kimselere verişin payı büyüktür.
1027 – 1028