Halk Oylaması ve “Türk Dayanışma Konseyi”

97

Sayın Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet, Bugün Cemaat” isimli kitabı gündemi oluşturuverdi. Kitap nedense pek bulunamıyor. Aslında basına yansıdığı kadarıyla ülkede olup bitenleri yakından takip edenler için ileri sürülenler meçhul değil… Ancak, Sayın Avcı, Devletin içindeki cemaatçi yapılanmayı, birilerinin derin devletini ifşa ediyor. Bazıları da karşı propagandayla uğraşıyor; “efendim, belgeler yeterli değil, iddialar yeterince belgelendirilememiş” gibi ipe un sermekle uğraşıyor.

Çifte standart uygulayanlar, bazı basın kuruluşlarıyla birlikte icranın yargısız infazlarını, gizli ve meçhul tanıklara dayalı tutuklama ve iddiaları, basına sızmaması gereken iddianameleri çok çabuk unutmuşa benziyorlar. Yurt dışında ve yurt içindeki itirafçılara dayanıp asker-sivil insanlar tutuklanmadı mı? Tutuklamaların ardından iddianameler gelmedi mi? Hem istihbarat yapan elemanları deşifre ettiler, hem de istihbarat yetersizliğini dile getirdiler. Telekulak skandalları herhalde demokratikleşmenin gereği değildir. Öyle görünüyor ki, keyfi ve hukuk dışı davranışlar, 12 Eylül’de “evet” çıkarsa daha da artacaktır. 12 Eylül’de verilecek her “hayır” hukuk devletini ve demokrasiyi koruma adına olacaktır.

Sayın Başbakanın yol göstermesi üzerine sivil toplum kuruluşları da görüşlerini açıklamak durumunda kalıyorlar. Aslında bu türlü bir siyasi baskı bu ülkeye hiç de yakışmıyor. Bitaraf olup bertaraf olmamak için Türk Dayanışma Konseyi adı altında toplanan 70 sivil toplum kuruluşu, geçen hafta Ankara’da bir basın toplantısı yaptılar. Görüşlerini ve endişelerini dile getirdiler. Ortak bir metinle kamuoyuna fikirlerini duyurmaya çalıştılar.

Fikir jimnastiği yapan herkesin bu metni görmesi gerekir. Gerçekten Anayasa değişiklik paketi, ne sosyal, ne siyasi anlamda bir mutabakatın ürünüdür. Sadece iktidarın bir Anayasa metnidir. Yapılmak istenen değişikliklerle toplumun belli kesimlerinin hoşnut olacağı, pek de itiraz etmeyeceği bazı maddeler öne çıkarılarak, makyajlanarak asıl gerçekleştirilmek istenenlere perde yapılmıştır.

Kadınlara, yaşlılara ve engellilere yapılmak istenen pozitif ayırımcılık, çocukların istismarının önlenmesi gibi aslında Anayasa üstü olan uluslararası sözleşmelerle taahhüt ettiğimiz hususlar 26 madde içinde yer almaktadır.

Müşteriye promosyon şeklinde sunulan örnekler gibi, asıl yapılmak istenenler gizlenerek bir pazarlama tekniği kullanılmaktadır. Asıl amaç, 7 Ağustos’ta İçişleri Bakanının beyanında ve diğer açıklamalarda olduğu gibi Anayasanın tamamının değiştirilmesidir. Tamamı temel giriş maddelerini de kapsamaktadır.

Yurtdışına çıkma serbestisinin getirilmesiyle vergi kaçıranlar, asker kaçakları korunmakta, suçlular adeta anayasal himayeye alınmaktadır. Toplu görüşme yerine toplu sözleşme ifadesi bir aldatmacadır. İktidar 2002 yılında memurlara grev hakkı sözünü vermiş olmasına rağmen, değişiklikte bunun yeri yoktur. Sendikalarla hükümetler anlaşamazlarsa iktidar tarafından seçilen hakem kurulu karar verecektir. İktidar tarafından seçilecek Hakem Kurulu kimden yana olacaktır?

Şimdilik yargıyı kuşatmak, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu hedef alınmıştır. Kuvvetler Ayrılığı prensibi her dönemde korunmalıdır. Eline güç geçirenin yıpratacağı bir malzeme olmamalıdır.  Anayasa Mahkemesindeki değişikliğin soygun, vurgun, yolsuzluk yapacak olanların ve etnik ırkçıların yandaş hakimler eliyle aklanmasını esas almaktadır. Anayasa Mahkemesi bunun için hedeftir. Sözde demokratikleşen Türkiye’de Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Adalet Bakanlığı ve Müsteşarına teslim edilmiştir. Partilerin kapatılması yolu, yargıdan alınarak yasamadaki partilerin kararlarına bağlanmaktadır.

12 Eylül’de zaman aşımına uğrayacağından darbeciler yargılanamayacaklardır. Ancak, 12 Eylül mağdurları tahrik edilmekte ve kullanılmaktadır. Hep şu öne sürülmektedir: “Efendim, değiştirilmek istenen maddeler üzerinde durulmuyor” Sonuçta istenen dış dayatmalarla Devletin yapısını ve mevcut ilk üç maddeyi değiştirmek ise, getirilen 26 maddelik değişiklik teferruat sayılır.

Türk Dayanışma Konseyi Basın Bildirisi

Saygıdeğer Basın Mensupları ve Muhterem Katılımcılar;

           

Yetmiş sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu bir platform olan Türk Dayanışma Konseyinin, kuruluş temsilcileri olarak, yaşamakta olduğumuz referandum süreci ile ilgili görüş ve düşüncelerimizi, saygıdeğer medyamız vasıtasıyla aziz milletimizle paylaşmak üzere, bu toplantımızı düzenlemiş bulunmaktayız.

Sözlerimizin başında, hepinize hoş geldiniz der, en iyi dileklerimizi sunarız.

Değerli Basın Mensupları

Bugüne kadar Türk Dayanışma Konseyi olarak, Ülke meseleleri ile ilgili görüş ve düşüncelerimizi yine medyamız aracılığı ile milletimizle birçok defa paylaşmıştık.

Yaşamakta olduğumuz referandum süreci ile ilgili görüş ve düşüncelerimizi ortaya koymak maksadıyla böyle bir toplantıyı planlamamıştık.

Planlamamıştık, çünkü bize göre referandum, seçmenlerin hür iradeleri ile tercihlerini ortaya koyacakları bir halk oylaması niteliği taşır.

Ama görüyoruz ki, seçmenlerin hür iradelerine tehditle, şantajla, vaatlerle, rüşvetle, adil olmayan yöntemlerle ipotek konulmaya çalışılıyor dahası hür iradeye pranga vurulmak isteniyor.

İktidar ve özellikle Başbakanın söylem ve eylemleri toplumu kutuplaştırıyor, ayrıştırıyor ve cepheleştiriyor.

Açıklama yapmak zarureti hissetmemizin sebebi, Başbakanın sivil toplum kuruluşlarını oylarının rengini belli etmesi yönünde açıklama yapmaya zorlaması, üstelik bu konuda tehdit olarak algılanabilecek ifadeler kullanmasıdır.

Bilindiği gibi sayın Başbakan, alanlarda ve demeçlerinde “bazı sivil toplum kuruluşları evet dese de yeterli değil”, “Sessiz kalanlar bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde bizde sessiz kalırız” ,“Bitaraf olanlar bertaraf olur, bunu böyle bilesiniz” gibi cümleler kullanmıştır.

Yani Başbakan toplumu tehdit etmiştir!

Aslında Başbakan “ya yanımda olur evet dersiniz, ya da sizi darmadağın ederim, size hayat hakkı tanımam” demeye getiriyor.

Bugün artık Başbakanın evet oyu alabilmek için, tehdit, şantaj, vaat gibi akla gelebilecek her yolu denediği net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Türk siyasi hayatında örneğine ilk kez rastladığımız bu anti demokratik tutumun insan haklarına da aykırı olduğu açıktır.

Bizler Türk Dayanışma Konsey Olarak;

İçinde bulunduğumuz referandum sürecinde, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, iş dünyası teşkilatlarının, odaların, borsaların oy rengini açıklaması yönünde zorlanmalarını, tehdit edilmelerini hem gayri ahlaki buluyor, hem de şiddetle kınıyoruz.

Değerli Basın Mensupları;

Bizler, 70 sivil toplum kuruluşunun temsilcileri olarak; üyelerimiz tarafından bizlere verilen yönetim vekâletine dayanarak, ülkemizin ve aziz milletimizin götürülmek istendiği karanlık dehlizleri görerek, bu aldatma ve kandırmadan ibaret anayasa değişiklik paketine, tüm şantaj ve tehditlere rağmen “Hayır” diyeceğimizi ilan ediyoruz.

Neden Hayır dediğimizi hür irademizle ve gerekçeleriyle Türk kamuoyuna açıklamak istiyoruz.

Buradan Aziz Türk Milletine sesleniyoruz!

Önümüze konulan anayasa değişiklik “paket”i ne toplumsal ne de siyasal anlamda bir mutabakatın ürünüdür. Aksine işbaşındaki iktidarın despotik bir dayatmasıdır. Bu sebepten toplumsal uzlaşmayı temsil etmesi gereken anayasa, şimdiden toplumsal ayrışmanın, hatta toplumsal çatışmanın ciddi bir dinamiği haline gelmiştir.

Hâlbuki1982 anayasasında bugüne kadar 86 madde iktidar ve muhalefet partilerinin birlikte ve büyük çoğunlukla ittifakı ile değiştirilmiş ya da bazı maddelere eklemeler yapılmıştır.

Yani bu ülkede ilk defa anayasa değişikliği yapılmıyor!

Paket olarak dayatılan bu anayasa değişikliğinin toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek için hazırlanmadığı ortadadır.

 Yapılan bu değişiklikler, aralara belli kesimlerin hoşnut olacağı ve kimsenin de itiraz etmeyeceği maddeler serpiştirilerek, süslenip makyajlanarak iktidarın ihtiyaçlarına ve gerçekleştirmek istedikleri karanlık hedeflere göre hazırlanmıştır.

Toplumun duyarlılıklarını ve acılarını istismar eden bazı maddelerin pakette yer alması, özellikle referandumun kabul ettirilmesi için gündeme getirilmiştir.

Bu değişikliklerin ne demokrasi ile nede insan hakları ile alakası yoktur. Bu bir AKP anayasa metnidir.

Vitrine konan bazı maddelerden örnekler vererek konuyu irdelemek istiyoruz.

Bu paketteki temel insan hak ve özgürlükleri konusunda ki değişiklikler –ki kadınlara, yaşlılara, engellilere pozitif ayrımcılık, çocukların istismarının önlenmesi gibi –zaten altına imza attığımız uluslar arası sözleşmelerle taahhüt ettiğimiz konulardır. Anayasamızın 90.cı maddesi, insan hak ve hürriyetleri ile ilgili sözleşmeleri anayasanın üstünde görmektedir. Bu konularla ilgili mevzuatımızda sözleşmelere uyumlu hale getirilmiştir. Kaldı ki bu konuda eksiklikler varsa her zaman düzeltilebilir.

 Bu konuların referanduma sunulması doğru bir tavır mıdır?

Referandumda hayır çıkarsa, bu temel hak ve özgürlükler uygulanmayacak mıdır?

Eğer 8 yıldır bu konularda bir ilerleme kaydedilmemişse, İktidarın yönetim becerisindeki zafiyetinden değil midir?

İktidar, bu konuları istismar alanı olarak kullanmakta ve bu pakette geçirmek istediği maddelerin yanında, insan temel hak ve hürriyetleri ile ilgili maddeleri, Amerikan pazarlama tekniği ile promosyon olarak millete sunmaktadır.

Diğer taraftan seyahat hürriyeti ile ilgili değişiklikle vergi kaçırma fiilini işleyenler ve asker kaçakları yurt dışına çıkabilecekler hatta kaçabileceklerdir. Başka bir deyişle suç işlemek adeta anayasal bir himaye altına alınarak teşvik edilmektedir.

AKP yöneticileri ve yandaş tüccarlar acaba kendileri için kurtuluşu yurt dışına kaçmakta mı görüyorlar?

Ayrıca geçici 15.ci maddenin kaldırılmasıyla 12 Eylül cuntacılarıyla hesaplaşacaklarını söylemeleri külliyen yalan ve aldatmacadır. İlgili madde için zaman aşımı durumu ve dokunulmazlıklar kalkmadığı sürece ve yine sanık lehine kanunun uygulanması prensibi yürürlükte iken, 12 Eylül darbecilerine hesap sormak mümkün değildir.

Bu konuda ne yazık ki, 12 Eylül’ün mağdur ve mazlumları kandırılmakta, istismar edilmekte ve bazıları propaganda aracı olarak kullanılmaktadır.

Yine sormak isteriz ki, kişisel bilgilerin korunması anayasal güvence altına alınmadığı için mi, hiçbir dönemde olmadığı kadar bu iktidar döneminde ayaklar altına alınmıştır?

Ayrıca Kamu denetçiliği ile ilgili madde demokratikleşme konusunda şaşalı bir şekilde takdim ediliyor. Devletin işleyişini denetleyecek böyle bir kurumun görev ve yetkilerinin iktidar tarafından belirleneceği ve kadrolaşma alanı olarak kullanılacağı göz önüne alındığında “vay ülkemizin haline”! demekten kendimizi alamıyoruz..

 

Diğer taraftan memurlara toplu görüşme yerine, toplu sözleşme de bir aldatmacadır. AKP 2002 yılında memurlara grev hakkı vereceğinin sözünü vermiş olmasına rağmen bu değişiklikte grev hakkı yoktur.

Toplu Sözleşmede sendikalar ve hükümetler anlaşamazsa İktidar tarafından seçilen Hakem Kurulu karar verecektir. Bu durumda memurların kazanımı ne olacaktır?

Sayın Basın Mensupları

Aslında bu anayasa değişiklik paketinin esasını Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirmek teşkil etmektedir. Bu durum, yasama ve yürütmeyi elinde tutan AKP’nin yüksek yargıyı da ele geçirme operasyonudur.

Hepimizin bildiği gibi Demokratik Parlamenter rejimin devamı yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız çalışması yani kuvvetler ayrılığı prensibine dayanır.

Yasama, yürütme ve yargının bir elde toplanmasının adı artık demokrasi değil diktatörlüktür.

Ayrıca Anayasa Mahkemesinde yapılmak istenen değişiklinin esas amacının, bu dönemde kurulan soygun, vurgun, talan düzeninin müstakbel sanıklarını ve etnik bölücüleri, Yüce Divan’da yandaş hakimler eliyle aklamak olduğu iyice gün yüzüne çıkmıştır.   

HSYK’nın üye seçimi ve üye yapısı ince ince hesaplanarak Adalet Bakanı’nın emrinde bir kurul haline getirilmekte böylece yargı tamamen siyasete teslim edilerek, yandaş yargı oluşturulmak istenmektedir.

Yine Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişiklikte, yüce divan kararlarına yeniden inceleme yolu açılacak, bölücülük ve PKK ile işbirliği suçundan milletvekilliğinden azledilen kişilere, milletvekillikleri iade edilecektir.

Ayrıca bu pakette 9. Madde ile mevcut anayasa da eylem ve söylemleri ile partisinin kapatılmasına sebep olan milletvekillerinin, milletvekilliğinin düşmesine yönelik düzenleme ortadan kalmaktadır. Yani Mecliste her türlü bölücülük serbest hale gelmektedir.

Değerli Basın Mensupları;

Bu Anayasa değişikliğinin, AB, ABD ve etnik bölücü terör örgütünün istekleri doğrultusunda, iktidar tarafından yürütülen ama milletimizi çileden çıkaran, Habur görüntüleri ile şimdilik kesintiye uğrayan “Açılım” projesine de alt yapı oluşturduğu Başbakan tarafından itiraf edilmiştir.

 

AKP, Türk Milletinin bekasını tehdit eden, dıştan güdümlü yasaları çıkarabilmek ve dış mihrakların taşeronu olan PKK’nın isteğine cevap veren milli devletin, üniter yapının, milli kimliğin ortadan kaldırılacağı federatif yapılanma için, yeni Anayasa değişikliklerinin 2011’den sonra gündeme getirileceğini de ilan etmiştir.

Milletimize onaylatılmak istenen bu Anayasa değişiklik paketi ise, yıkım projesinin anayasal ilk adımıdır.

Kısacası ülkemizin birlik ve bütünlüğüne kasteden, Türk milletinin kardeşliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan adına “Açılım” denilen yıkım projesi Türk Milletine onaylatılmak istenmektedir.

Değerli Basın Mensupları

           

Bizler Türk Dayanışma Konseyi olarak;

 

            Referandumda,

 

          Sözde demokrasi adına paketin içine serpiştirilmiş tuzaklara “HAYIR” diyoruz.

 

          Bu Anayasa Değişiklik paketi ile Devletimizin kuruluş felsefesini ve temellerini sarsarak, milli birlik ve bütünlüğü yok etmenin alt yapısı hazırlandığı için, Cumhuriyetimizi ve milli üniter devlet yapımızı koruma ve kollama adına “HAYIR” diyoruz.

 

          Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve milli mücadeleyi bir türlü hazmedemeyenlerin, Sevr destekçilerinin, kendini Türk değil, Türkiyeli hissedenlerin isteklerine cevap veren bu değişikliklere “HAYIR” diyoruz.

 

          Hiçbir ciddi devletin tartışmadığı ve tartışılmasına izin vermeyeceği konuları, sözde demokratikleşme ve sivilleşme adı altında tartıştıran bu zihniyeti önleme adına “HAYIR” diyoruz.

 

          İktidarın zihinlere soktuğu etnik köken fitnesi devam etmesin diye “HAYIR” diyoruz.

 

          Yasama, yürütme ve yargının tek bir gücün eline geçerek demokrasinin diktatörlüğe dönüşmesini ve yeni Führer’lerin oluşmasını engellemek için “HAYIR” diyoruz.

 

Önceki İçerikTürkistan’dan Anadolu’ya Çepni Türklerini Araştırıyorum
Sonraki İçerikSorumluluk bize ait değil!
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)