“Sınırlar Arasında” programının son konusu Danimarka idi. Sayın Banu Avar Kopenhag’da işlemeyen Kopenhag Kriterleri’ni ele aldı ve yabancılara, azınlıklara, özürlülere uygulanan insanlık dışı muameleler üzerinde durdu. Sözde özgür Danimarka’nın Grönland Adası üzerinde uyguladığı işlemler ve Eskimolara uygulanan ırkçı muameleler programda yer aldı. Diğer bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Danimarka’da da anadil eğitiminin kaldırıldığını görüyoruz. Herhalde bunun sebebi; sözde özgürlükçü, farklı kültürlere saygılı olmanın bir gereğidir! Peki, bizim bazı insan hakları savunucularımız acaba nerede? Onlar sadece kendi ülkeleriyle uğraşırlar ve sahiplerine yaranmaya çalışırlar.
Bu yazımızda sizlerle bir başka konuyu ele almak istiyorum. Bilhassa son yıllarda aydın ve seçkin olmanın gerektirdiği beşeri sermaye birikiminin aşındığı ve kalite kaybının olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Ünvanlı insanlarımız oldukça çoğaldı; ama bunu hak eden insan sayısı azaldı. Dışarıda ünvanlarını kullanmaktan asıl işinde verimli olamayan aydınımız çok…
Ara ara gündeme gelen bir kavram var: “Hakimiyet” Daha doğrusu hakimiyetin nerede aranacağı… Bazı siyasilerin ve aydınların “Hakimiyet Allah’ındır” ifadesini maksatlı anlayarak milliyetçilik ve rejim aleyhine bir hava estirdikleri görülmektedir. Sanki bizler “Hakimiyet Allah’ın mı yoksa milletin mi?” tercihlerinden birini seçmeye mecbur bırakılıyoruz. Bu saptırma ve yanlış yönlendirme dini kutsalların ne ölçüde istismar edildiğini ve onlara saygısızlık yapıldığını gösteren bir örnektir.
Rahmetli Hocam Prof. Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven’in ifadesiyle “Hakimiyet bir milletin Allah’ın çizdiği adalet esaslarına uyarak veya uymayarak bir milli politika takip etmek suretiyle kendi kaderini iyi veya kötü yönlerden birine sevk etme kudretidir” (Bilgiseven, A. K., “Hakimiyeti Nerede Arayacağız?”, Orta Doğu, 21.01.1993) Hakimiyet tabii ki Allah’ındır; ancak, en kâmil varlık olan insan yaratanın verdiği aklı ve cüz’i (kısmî, parça) iradeyi kullanarak durumunu ve geleceğini tayin edebilir. İyi veya kötü yollardan birini seçme iradesi cüz’i iradedir. Bunu yanlış kullanan külli (bütüncü) iradeyi suçlayamaz. Külli iradeye ve kadere bağlı ve teslim olmakla birlikte; aklımızı kullanmak ve ilimden istifade etmek durumundayız. Beşinci kattan atlama akılsızlığını ve bilgisizliğini gösteren bir kimseyi Allah korumaz. Kadere bağlılık, teslimiyet konusunda bazı Hıristiyan mezheplerin içine düştüğü yanlışa kapılmayalım. Bu gibi farklar İslâm’ı en son, en mütekâmil bir din olma özelliğine kavuşturuyor.
Ameliyatı yapacak doktora mı, yoksa Allah’a mı teslim oluyoruz? Tabii ki önce Allah’a ve ondan sonra da Allah’ın yarattığı bilgi ve ilimle mükâfatlandırılmış doktora…
“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” derken milletin kendi geleceğinin iyi veya kötü olması konusunda kullanabileceği cüz’i iradeyi kastediyoruz. Bunu ilahi kadere ve külli iradeye rakip gibi görmek veya göstermek bazı siyasetçilerin çirkin ikiyüzlülüğüdür. İnsanlarımızı değişik bir şekilde kamplaştırma gayretidir. Siyasetçiler ve aydınların görevi, huzuru ve bütünlüğü bozmak değil; insanları kaynaştırmada köprü olmaktır. Türkiye’de istismar edilmedik hemen hemen hiçbir şey kalmadı. Dini ve laikliği kullananlar kötü örnek oldular. Şimdi de geçmişleri defolu olan bazıları, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kesildi. Samimi olanlara sözümüz yok; ancak bugün yükselen değerleri istismar ederek kullanmak isteyenlere söylenecek çok sözümüz var.
Artı ve eksileriyle Cumhuriyet mitingleri tepkisiz, ilgisiz, uyuşturulmuş ve kalabalıklaştırılmış bir toplum gerçeğinden demokratik ve milli tepkinin canlandığı, halkın devletine ve ülkesine sahip çıkışına geçiştir. Kavgasız, gürültüsüz geçen bu mitingler demokrasi tarihimiz için bir kazançtır. Türkiye basit bir Üçüncü Dünya veya bir Afrika ülkesi değildir. Bu ve benzeri halk hareketleri, Türkiye’yi Dünyadan koparmaz; tam tersine Dünyanın şahsiyetli, şerefli bir üyesi haline sokar. Ülkemiz üzerinde emelleri olanları caydırır. Ancak, teslimiyetçiler ve küreselci işbirlikçiler bu tip milli hareketlerden rahatsız olabilir.