Ak Parti’nin son kurultay sloganı “Güven
ve İstikrar” idi. Sloganı kullananların benim düşündüklerimden farklı bir
kastı olabilir. Ama bana göre, doğru bir teşhisle isabetli bir tedavi yöntemini
işaret eden bir slogan bu.
Ülkemizin içinde bulunduğu devasa meselelerin
en başında devleti yönetenlere ve devletin kurumlarına olan güvenin
kaybolması geliyor.
Devlete olan “güven” devleti
yönetenlerin ve kurumların her hal ve şartta halka doğruları söylemesi ile
mümkün olur.
Bu da yetmez. Devletin kurumlarının doğru
bilgiye dayalı stratejik planları kısa, orta ve uzun vadeli olarak istikrarlı
bir şekilde uygulayacağına halkın inanması gerekir.
Türkiye’de bunlar olmadığı için devlete
“güven” yok!
Kurumların çalıştığına ve kuralların herkese
eşit şekilde uygulandığına güven kalmayınca hukuktan, ekonomiye; sağlıktan, eğitime; ahlaktan,
din anlayışına kadar her alanda çöküntü kaçınılmaz oldu.
Bu çöküşün kendilerini iktidardan
edeceğini gören iktidar panik içinde, her geçen gün “daha
otoriter bir yönetim anlayışını” uygulamaya başladı.
İktidarın “İstikrar” kavramından tek
anladığı kendi koltuklarını korumak. Bu yüzden kendi sorumluluklarının üstünü
örtmek için çabalamakta. Kurumların başına getirdikleri sadık taraftarlarını
bile rahatça harcamaktan çekinmez oldu.
Devlet içinde “istikrar” da kayboldu.
“Güven” ve “istikrar” aranan iki kavram haline geldi.
*****************************
Neden Bağımsız Kurumlar Olmalı?
Demokratik ülkeler seçimle gelen ve seçimle
giden iktidarlar tarafından yönetilir. Bu bakımdan iktidarda kalmak isteyen siyasetçilerin
önceliği seçimleri kazanmaktır.
Ancak devletin uzun vadeli stratejik
hedeflerinin uygulanması da şarttır. Bu yüzden iktidardaki siyasi parti değişse
bile uzun vadeli stratejik politikaların kesintisiz olarak yürütülebilmesini
sağlayacak bağımsız kurumlar geliştirilmiştir.
Gelişmiş ülkelerde Merkez Bankaları ve İstatistik
Kurumlarının bağımsızlığı sağlanmış, bu kurumların yöneticilerinin
değiştirilmesi son derece zorlaştırılmıştır.
Türkiye’de de uzun zamandır Merkez
Bankası, TÜİK bu kıstaslarla yönetildi. Devlet Planlama Teşkilatı,
Sayıştay, TSK, Diyanet, üst yargı kurumları (HSK, AYM, YSK, Yargıtay, Danıştay)
da aynı şekilde bağımsız, etkin ve güçlü kurumlar olarak ülke yönetimine katkı
sundular.
AKP döneminde, DPT ve Sayıştay gibi
kurumlar etkisiz hale getirildi. Diyanet, TSK ve Yüksek Yargı yürütme
ile uyumlu hale getirildi. Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) gözetim ve denetimi
altında yapılan seçimlerin meşruiyetine dahi güvenemez hale geldik.
Bu kurumların işleyişi “eskiden de kusursuz
değildi” denilebilir. Ama daha iyileştirilmesi gerekirken, bağımsızlığı ve
etkinliğinin eskiyle kıyaslanamayacak kadar kötüleştiği açıktır.
Sonuçta bu kurumlara olan güven 15-20 sene
öncesine kıyasla son derece azalmıştır.
*****************************
TÜİK ve Merkez Bankası Bakımından Güven ve İstikrar
Şirketleri, kurumları veya devletleri
yönetmek için doğru ve güvenilir verilere ihtiyacınız vardır. Elinizde veriler
yoksa veya güvenilir değilse mevcut durumu ölçemezsiniz. Alacağınız
tedbirler doğru olmaz. Tedbirlerin ne kadar başarılı olup olmadığını da ölçemez
ve doğruyu göremezsiniz.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri
eskiden tartışma konusu bile olmazdı. Şimdi ise içeride ve dışarıda TÜİK
verileri güvenilir bulunmuyor.
Çünkü TÜİK Başkanlarının liyakat esasına göre
değil, yukarıdan gelen talimata göre hareket edeceği düşünülen kişilerden
seçildiği kanaati hâkim.
Bu kanaati oluşturan gerekçeler az değil:
2018 de çıkarılan, 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile (Merkez Bankası, TÜİK gibi) bir kurumun üst yöneticiliğine
atanmak için 5 yıl kamu veya özel sektörde çalışmış olmak ve üniversite mezunu
olmak yeterli hale getirildi.”
“Bunlar, görev süresi sona ermeden de
Cumhurbaşkanınca görevden alınabilir” hükmü getirildi.
·
TÜİK
son 5 sene içinde 5 başkan değiştirdi.
·
TÜİK’in
açıkladığı veriler arasında tutarlık yok ve verilerin toplanması
konusunda şüphe uyandırıcı işlemlerin yapıldığı görülüyor.
TÜİK’e göre; İstihdam
düşüyor, işsizlik de düşüyor.
İstihdam ve çalışılan
saat azalıyor ama Türkiye büyüyor.
Birçok esnaf, lokanta,
kafe, turizm işletmesi pandemi dolayısıyla kapanmış ama hizmet sektörü büyüyor.
Gel de bu tutarsız verilere güven.
****
Merkez Bankası açısından da benzer durum var.
Bağımsız kurumların özel kanunlarına göre,
başkanları belli süreler için atanır ve istisnai durumlar haricinde görevden
alınamazdı.
TCMB Kanunu’nda da, “Başkan (Guvernör), Bakanlar Kurulu kararıyla beş yıllık bir dönem için atanır. Bu sürenin sonunda yeniden atanabilir” hükmü vardı.
2018’de bir KHK ile bu hüküm kaldırıldı.
Şimdi Cumhurbaşkanı istediği zaman kurumların
başkanlarını değiştirebiliyor.
Nitekim son beş yılda 4 Merkez Bankası
Başkanı atandı.
Son atanan Merkez Bankası Başkanları, Saraydan
aldıkları talimat yüzünden, bilime aykırı bir politika izlemekteler. Hem
faizi ve hem de döviz kurunu bir arada düşürmek için mücadele ediyor.
Sonuç ortada. Dünyanın en yüksek faiz ve
enflasyon oranı olan ülkelerden biriyiz. Türk Lirası da en hızlı değer kaybeden
paralardan biri. Üstelik MB
rezervleri eksi 48 milyar dolar oldu.
Demek ki, özellikle bağımsız olması gereken kurumlarda,
GÜVEN ve İSTİKRAR gerçekten çok önemli.