Gurabahane-i Laklakan Bakanlığı – 2

101

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin “Milli” ünvanına mazhar iki Bakanlığı var; Milli Savunma ve Milli Eğitim. Millilikte amaç; her iki Bakanlığın, Milletin tamamını kucaklayacak Milli politikaları takip etmesi şartından başka ne olabilir?

Maalesef her iki Bakanlık zaman zaman başka mecralara sapan politikalara alet edildiklerinden Ordu ihtilallerin, Milli Eğitim ise fikir anarşisinin anaforundan kendini kurtaramıyor.

AKP iktidarına kadar geçen sürede Milli Eğitim Bakanlığında Bakanlık yapanların görev süresi ortalama 11 aydı. AKP iktidarıyla birlikte bu süre iki katına çıksa da, aynı iktidar döneminde bazı bakanlıklarda hiç değişiklik yapılmazken Milli Eğitimde dört Bakan değişikliği yapılması Bakanlığın kurumsallaşmadığının ve Milli bir politika takip etmediğinin göstergesidir.

Kurumsallaşma; kurumların faaliyetlerini, kişilerin varlığına bağlı kalmadan sürdürebilmesini sağlayan bir yapıya kavuşmasıdır.

Kurumsallaşan yapılarda hizmetle ilgili hedefler, yol ve yöntemler, ilke ve esaslar bellidir. Kişilerin keyfiyetine göre değişim göstermez.

Kurumsallaşan yapılarda kurumsal hafıza ve kurumsal kültür oluşur. Bu yapılarda görev alanlar kurumun hafızasından ve kültüründen değerlenerek, o yapıya değer katarlar.

Söz konusu kurum Milli Eğitim Bakanlığı olunca kurumsallaşma yani işin kişilerin keyfiyetine göre değil, bir ülkenin Milli Mefkûresine ve evrensel doğrulara göre yürütülmesi milletin beka sorunu haline gelir.

Bu gerçeğe rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, iktidarlara göre vaziyet almanın çok ötesinde, Bakanın keyfiyetine göre tanzim edilmekten kurtulamadı.

Eskiden üst düzey Bakanlık yöneticileriyle hal hatır ettiğimizde, işlerin iyi gitmediğine dair sızlanmalarımıza;” ne yapalım Bakan eğitmekten iş yapmaya vakit bulamıyoruz” diye nükte yaparlardı. Bu nükte dahi Cumhuriyet tarihi boyunca Bakanlıkta oluşan kurumsallaşmanın, kurumsal hafıza ve kültürün bir göstergesiydi.

AKP iktidarının atadığı her Bakan, bir öncekinin yaptıklarını sildi ve kötüledi. Son Bakanımız sayesinde, Bakanlığın kurumsal kültürü ve hafızası çöktü, çökertildi. Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameyle Bakanlık Bürokratlarının tamamı havuza alındı.

Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiirini ders kitaplarından çıkarılması kararını alan Bakanlığın beyni Talim ve Terbiye Kurulu ve hafızası böyle bir yıkıntının ürünüdür. Milli Eğitimin Milli politikalarına hâkim olmayanlar, en insancıl ve en hümanist yaklaşımla “Bakanlığı, Gurabahane-i Laklakan Bakanlığı” sandılar…

Bakanlığın Bayrak şiirini ders kitaplarından çıkarmasının altında- açıkladıklarından başka niyetleri yoksa -;derste okunan şiirin açıklamasıyla birlikte şairin eserlerinin ve felsefesinin anlatıldığını eğitimle biraz alakası olan herkes bilir ama iktisatçılar ve işletmeciler eğitim işine soyununca yaptıkları topyekûn yıkımın adına “yeniden yapılandırma” derler.

Çocukların bu şiiri gerçek anlamıyla anlamasını sağlamak eğitimin ve eğitimcilerin vazifesidir. Arif Nihat Asya’yı, genç nesle tanıtmak Bakanlığın görevidir. Bu tanıtmada toprak olmuş merhumun bir menfaati yoktur. Esas menfaat halkındır, halktan bu iyiliği sakınmak milletin geleceğini tehlikeye atmaktır.

Millet AKP iktidarını panzehir olarak içti. İçinde millilik unsurları barındıran bir şiire tahammülsüzlük, Milletin sevgisini ve sadakatini sınamaktır ve bu millet kör âşık değildir.

Başlayan her şey biter, her taze bayatlar, her yeni eskir ve oyun bitip ışıklar yandığında; “Kuran-ı Kerim ve Siyeri Nebi” dersi ile mest olan seçmen görür maşukun ne yaptığını! Sayın Bakanın bu tasarrufuna sadece ‘millici’ oluşumların tepki vermesi; vatan, bayrak gibi değerlerimizi canından aziz bilen iktidar yanlısı kesimlerin en küçük bir özeleştiri yapmayıp suskun kalması insana acı ve hüzün veriyor.

Üç kuruşluk dünya hayatı için suskun kalıp Sakarya’yı terk edenlere(!) Necip Fazıl Üstadımız şöyle sesleniyor;

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya; saf çocuğu, masum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Umarım, Sakarya şiiri de içinde barındırdığı şoven ve ithamcı öğelerden dolayı kitaplardan çıkarılmaz!

Bayrak şiirinin daha önce ders kitaplarından çıkaranlara Arif Nihat Asya Hocamız; “Elleri kırılsın” demişti.

Bu gün yapılanlara ise Peygamber Efendimiz için yazdığı “Naat’ı Şerif’inde” şu cevabı veriyor;

Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan;
Medine’ye göçerdin…
Biz,
Bu dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed!
Yeryüzünde riya, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar;
Ebu Leheb ölmedi ya Muhammed!

Ebu cehil; kıta’lar dolaşıyor…

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız; (son)