Türklüğün Kızılelma düşüncesini ilk defa Budin’e ulaştıran; mutasavvıf-şair, derviş-gazi, evliyanın büyüklerinden olan Gül Baba, Macaristan’ın Budin şehrinde, fetihten sonra Fethiye Camii adı ile Müslümanların ibâdetine tahsis edilen eski Aya Maria Mathias Kilisesi’nde cemaatle namaz kılarken vefat etti. Bir başka bilgiye göre de savaş alanında vefat ederek şehit oldu. Amasya’nın Merzifon İlçesi’nde doğduğu bilinmekle birlikte, doğum tarihi kayıtlara intikal etmemiştir.
Gül Baba Hoca Ahmed Yesevi kolunun izlerini taşıyan Abdâlân-ı Rum taifesinden olup İslamiyet’i yaymak maksadıyla Avrupa’ya gitmiştir.
Gül Baba’nın şahsiyeti ve yaşadığı dönem hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Büyük Türk Seyyahı Evliya Çelebi babasından naklen verdiği bilgiye göre; ‘İslam askeri o Cuma öyle kalabalık imiş ki kale dolduktan başka bir saatlik yerlerde dağ ve bayırlarda ta Gül Baba tepesine kadar her yer cemaat imiş. Burada Gül Baba ruhunu teslim etmiş. Süleyman Han, namazında hazır bulunup namazını Ebu Suud Efendi kıldırdıktan sonra Budin toprağına defnedilmiştir.
Gül Baba, Bektaşî fakirlerindendir. Fatih Sultan Mehmed Han, (1451-1481), Sultan İkinci Beyazıd Han (1481-1512), Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520) ve Kanunî Sultan Süleyman Han(1520-1566) dönemlerinde bütün savaşlarda bulunmuştur.
20. yüzyılın ikinci çeyreğinde Isparta’nın Uluborlu kazasına bağlı İlegüp Köyü’ndeki, Veli Baba dergâhına ait kayıtlar arasında ele geçen bir şecerede verilen malumat, Evliya Çelebi’nin bu rivâyetini birçok bakımdan tashih etmekte ve tamamlamaktadır. Bu şecereye göre, Gül Baba’nın asıl adı Ca’fer olup Gül-Dede diye de anılmıştır.
Ekrem Hakkı Ayverdi şöyle yazar: ‘Gül Baba Merzifonludur. Bu satırların muharriri ana tarafından onun neslinden gelmekte olduğunu tevâtüren bilmektedir. Fakat tevliyet v.s. gibi müsbet evrak ailenin yaşlısı İbrahim Efendiden sonra kaybolmuştur. Aile Merzifon’dan Isparta’ya nakletmiş olmalı ki en son rabıtayı orada bulmaktayız.
Her ne kadar bu şecerede de Gül Baha’nın doğum tarihi hakkında bir kayda rastlanmıyorsa da, yine bu şecereden öğrendiğimize göre, babası, Gül-Baba’nın şahâdetinden epeyce sonra vefat etmiş olması Evliya Çelebi’deki Gül-Baba’nın Fatih’ten-Kanuniye kadar, birçok savaşlarda hazır bulunmuş olduğu rivayeti yabana atılamaz.
GülBaba adının nereden geldiği hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Ekseriyetle kabul edilmiş izah tarzına göre gülü çok sevdiği için bu isimle anılmıştır. Bugün dahi Gül-Baba türbesinin bulunduğu yer ‘gül tepesi’ diye anılmaktadır. Gül-Baba’ya bu ismin verilmesinin sebebinin, tacının tepesinde, tekke şeyhi alameti olarak bir gül taşımasından ileri geldiği de belirtilmektedir. Bu ve buna benzer izahlar arasında, hiç şüphesiz ki, hakikate en uygunu bu isimdeki ilk kelimenin çiçek manasını ifade ettiğidir.
Gül Baha’nın şöhreti şahâdetinden sonra da, artarak devam etmiştir. Kendisinin ismini taşıyan ve Mayıs 1543 – Ocak 1548 tarihleri arasında üçüncü Budin Beylerbeyi Mehmet Paşa tarafından kurulan Gül Baba Tekkesi’nin Budin’deki tekkelerin en eskisi ve en büyüğü olduğunu görüyoruz.
Gerçekten başka tekkelerde 10-20 derviş bulunduğu halde, 60 dervişi barındıran bu tekke zengin vakıflara da sahipti. Tekke’nin içinde Gül Baba yalnız yatmaktadır. Üzerindeki sanduka örtüsü 1973’te Türk Devleti tarafından gönderilmiştir. Evvelce etrafta Devlet-i Aliye tarafından yapılmış ceviz parmaklık ve elifî dilimli, tahta bir kavuk üzerine geçirilmiş sarık vardı. Bunlar yenilenmiştir. 1973’de solda Macarca, ortada bayrakla beraber Türkçe ve sağda İngilizce üç levha konmuştur.
Yine Budin’in üçüncü Beylerbeyi Mehmed Paşa tarafından yaptırılan Gül Tepesi’ndeki Gül-Baba Türbesi, Macaristan’da yüz altmış yıl süren Türk hâkimiyeti döneminde Müslümanların ziyâret ettikleri bir makam olmuştur.
Gül Baba Türbesi
Bina Macaristan, bilhassa Budin’in gevşek taşından kâmilen kesme olarak yapılmıştır. Sekiz köşe gövdenin köşelerinde, az kabarık plâstırlarla kitâbeler teşkil olunmuştur. Kubbe 6,65 metre çapında bir daire içindeki sekiz köşe kaideye oturur. Kubbe kasnaksızdır ve bakır kaplıdır. Kapı üstü ve sağdaki tek pencerenin kemerleri boştur ve camlıdır. Türbenin demir kapısı kare taksimatlıdır.
1683 İkinci Viyana kuşatmasından sonra Osmanlı Türk Devleti’nin geri sayım döneminin başlamasıyla 1686’da Budin’i de kaybettik. Budin bizden alındıktan sonra Müslümanların ziyâret mekânlarından birisi olan Gül-Baba türbesine gelen giden kesilmiş. 1690’da Gül Baba türbesi kilise hâline getirilmiştir. Türbeye ait eşyanın bu sırada kayıp olduğu söylenebilir. Kilise hâline getirilen türbe uzun müddet Cizvitler tarafından idare edildikten sonra 1885 ‘de onarılarak türbeye dönüştürüldü.
Osmanlı Türk Devleti’nin 32. Sultanı Abdülaziz Han, (25 Haziran 1861 ile 30 Mayıs 1876 tarihleri arasında devletimizin padişahıydı. Görevde bulunduğu dönem içerisinde, 1 Ağustos 1867 tarihinde ziyaret ettiği Gül Baba Türbesiyle Türk devletinin ilgilenilmesi sâyesinde 1885’de onarılarak tekrar türbeye dönüşmesinde en büyük amildir.
Gül-Baba Türbesi 19. asır sonunda ufak bir tâmir geçirmiştir. 19. yüzyılın sonunda türbeyi de içine alan arazi, Wagner isminde bir şahsın eline geçmiş ve bu zat türbeyi, yaptırdığı muazzam binanın avlusunda bırakmış.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, âbide olarak muhafazasına karar verilen bu bina, İstvan Möller tarafından restore edilmiştir. Budapeşte Baş Şehbenderi (Büyükelçi) iken Gül Baba türbesi ile alakadar olan Müftüoğlu Ahmet Hikmet Bey de türbeyi İstanbul’dan getirttiği seccadeler ile süslemiştir.
Gül-Baba Türbesi’nde bulunan Kur’an-ı Kerim Mehmed Emin imzalı olup son sahifesinde dualardan sonra ketebesi bulunmaktadır: 1179 Ramazanı (1766 Kânûn-i sanı) başında yazılan bu Kur’an-ı Kerim’in hattatı Mehmed Emin Efendi, İstanbulludur. Bu ketebe altında: ‘Evkaf-ı Hümâyun Nezâreti’nin Budapeşte’de Medfûn Gül Baba Türbesi’ne hediyesidir. İstanbul sene 1334, 28 Zilkade (26 Eylül 1916)’ notu bulunmaktadır. Bu da tamirin tarihine işârettir.
Bu Kur’an-ı Kerim’den başka, duvarda işporta işi yazı ile (ism-i ali), Tam kapı karşısına gelen duvarda cam levha içine yerleştirilmiş bir nefer, üç teşbih, bir teslim taşı ve billurdan mürekkep levha, Sedefli bir ufak masa, Oyma pirinç buhurdan, Şeyh Rıza Tâlibani’nin meşhur Farsça kıt’ası (sek-i dergâh-ı pîrân şev…) olup Saraybosna’da mekteb-i nüvvâb muallimi Şeyh Sırrı-zâde Bahâüddin imzasını ve 1330 H. (1912) tarihini taşıyan levha, Güzel bir yazı ile sülüs ve üç satır nesih kıt’a, Hazret-i Ali’nin, Hz. Hasan ve Hüseyin ve Selmân-ı Farisi’nin mükâlemelerini ve kıtmiri gösteren levha, Basma KR. Hazlime-i Tevhid, Harem-i şeriften, Hindistan’dan manzaralardan mürekkep bir levha bulunmaktadır.
Gül Baba Tekkesi, Macaristan’ın başşehri Budapeşte’de Bektaşiliğin en ileri karakolu Türk işgali zamanından kalma Gül Baba tekkesidir ki bugün Macar başşehrinin ufak seyir yerlerinden biridir.
Bir Macar ansiklopedisine göre Gül Baba; ‘Budapeştede Gül Tepesindeki bir Türk türbesinin adıdır. Bu türbeye şu efsane atfedilmiştir: Gülbaba adında bir Müslüman burada kahramanca şehit olmuş ve defnedilmiştir. Bundan ötürü buraya Gülbaba adı verilmiştir. Türk rivâyetleri ise bu efsaneyi daha başka şekilde ifade etmektedir. Türkler de böyle bir azizi kabul ediyorlar. Bu zat Padişah ile beraber gelmiş. Budin’de vefat etmiştir. Türbe civarında bir de cami vardır. Gülbaba Camii, Budapeşte’de yaşayan Türklerin dinî merkezidir. İbâdet zamanı ve bayramlarda burada toplanırlar.’ diyor.
(ERDOĞAN ASLIYÜCE: Yesevi Dergisi’nin 227. sayısında yayınlanan yazısından yararlanılmıştır.)
TURAN ELLERİNE SELAM
Orta Asya’dan Avrupa’ya
Turan ellerine selam olsun
Türkiye’mden Türk dünyasına
Turan ellerine selam olsun
Özbekistan’dan Türkmenistan’a
Azerbaycan’dan Kazakistan’a
Kırgız’a Afgan’a Yakut’a
Turan ellerine selam olsun
Selam Karakalpak’a Gagavuz’a
Selam Başkurdistan’a Osetya’ya
Selam Kosova’ya Ahıska’ya
Turan ellerine selam olsun
Musul’uma Kerkük’üme Hama’ma
Kıbrıs’ıma Dağıstan’ıma Çeçenistan’ıma
Selam Tacikistan’ıma Doğu Türkistan’ıma
Turan ellerine selam olsun
HASAN YARICI