Bugün
muhalefetin hep bir ağızdan seslendirdiği ve geçtiğimiz günlerde vefat eden
Burhan Kuzu’nun ısrarla “Öyle bir sistem yok!” diye ayak dirediği
“Güçlendirilmiş” Parlamenter Sistem’in anayasa hukukundaki “Rasyonelleştirilmiş
Parlamenter Sistem” ifadesinin galatı olduğuna daha önceki yazılarımızda değinmiştik.
Yine Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistemin ne gibi yenilikler getirdiğini de
o yazılarda ifade etmiştik. (1) Yine yazılarımızı takip edenler bizim
güçlendirilmiş parlamenter sistemden değil “zayıflatılmış” (1) başkanlık
sisteminden yana olduğumuzu ve buradaki “zayıflatılmış” vurgumuzun başkanlık
sisteminin kendisini değil ama bizim Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemini kast
ettiğini bilirler.
İster güçlendirilmiş parlamenter
sistemden isterse “zayıflatılmış” başkanlık sisteminden yana olalım devlet
yönetiminde bir mekanizma kurabilme, demokrasiyi tam anlamıyla ikame etme ve
kuvvetler ayrılığı ilkesini layıkıyla uygulayabilmemizin yolu ancak ve ancak
Mecliste güçlü ve nitelikli parlamenterler yani milletvekilleri
bulundurmamızdan geçiyor.
Güçlü milletvekilinden kastımız
arkasında seçmen desteği olan, kendi seçim bölgesinde seçmende veya en azından
kendi parti tabanında karşılığı bulunan vekili kast ediyoruz. Nitelikli
milletvekili derken de en azından kendi seçim bölgesinin sorunlarını Meclis’e
taşıyabilecek, kendi seçim bölgesiyle iktidar arasında hiç olmazsa köprü
vazifesi görebilecek milletvekilini anlıyoruz.
Peki bir milletvekilini nasıl güçlü ve nitelikli
hale getirebiliriz?
Meclis’te güçlü ve nitelikli
milletvekillerinin yer alabilmeleri için öncelikle seçim sisteminin
değiştirilmesi gerekmektedir. Seçim barajını ortadan kaldırıp, “dar bölge” veya
“daraltılmış bölge” sistemlerinden birine geçilerek Meclis’te güçlü
milletvekillerinin varlığını sağlayabiliriz.
Dar bölge sistemi, ülkenin
milletvekili sayısınca seçim bölgesine ayrılarak o seçim bölgesinde en çok oyu
alan adayın milletvekili seçildiği sistemdir. Türkiye’de 600 vekil bulunduğu
için ülke 600 seçim bölgesine ayrılır ve her bölgede en çok oyu alan aday
Meclis’e giderse bu aday arkasında hem bir seçmen desteği hem de seçmen
sorumluluğu olacağı için kendi seçim bölgesinin sorunlarıyla daha yakından
ilgilenmek mecburiyetinde olacaktır. Yine dar bölge sisteminde adayın kişisel
özellikleri de önem kazanacağı için o seçim bölgesinde seçmen de veya en
azından kendi parti tabanında karşılığı olan isimlerin aday gösterilmesi
sonucunu doğuracaktır. Bunun için de siyasi partiler ön seçim yaparak en
kuvvetli adayın kim olduğunu belirleme mecburiyeti hissedeceklerdir.
Daraltılmış bölge seçim sistemi
ülkenin 50-60-100 gibi belirli sayıda seçim bölgesine ayrıldığı ve her seçim
bölgesinin eşit sayıda vekil çıkardığı sistemdir. Buna göre Türkiye’de 600
vekil olduğu için Türkiye örneğin 100 seçim bölgesine ayrılırsa her bölgenin 6
vekili, 60 seçim bölgesine ayrılırsa her bölgenin 10 vekili olacaktır. Buna
göre ülke 100 bölgeye ayrıldığında oylar yine partiye değil adayın bizzat
kendisine verilecek ve bir seçim bölgesinde en fazla oy alan 6 aday Meclis’e
gidecektir. Daraltılmış bölge seçim sistemi, faydaları yönünden dar bölge seçim
sistemiyle benzer özellikler göstermektedir.
Mevcut sistemde, partilerin milletvekili
adayları ve adayların sıralaması doğrudan doğruya parti genel merkezleri
tarafından belirlenmektedir. Adayların belirlenmesi esnasında hiçbir siyasi
parti (zaman zaman küçük istisnalar bulunmakla beraber) ne seçmene ne de kendi
siyasi tabanına kimi milletvekili adayı olarak görmek isteyip istemediklerini
sormaz. Bu nedenle seçmen-siyasetçi, parti tabanı-parti yönetimi arasında daima
bir kopukluk vardır.
İşte dar bölge veya daraltılmış
bölge sistemlerine geçildiği zaman siyasi partilerde tabanın eğilimi dikkate
alınmak zorunda kalınacak ve tabanda karşılığı olan isimlerin aday olmalarının
yolu açılacaktır. Bu sistem siyasi partilerdeki genel merkez vesayetini de
ortadan kaldıracaktır.
Peki durum böyleyken mevcut siyasi
parti genel başkanları ve genel merkez yönetimleri dar bölge veya daraltılmış
bölge seçim sistemine geçmeyi arzu ederler mi?
Benim tanıdığım, bildiğim mevcut
hiçbir siyasi parti genel başkanı kendi uhdesindeki aday belirleme imkân ve
kuvvetinden vazgeçip bu imkân ve kuvveti parti tabanına hediye etmez!
Dolayısıyla da mevcut halde “Güçlendirilmiş” Parlamenter Sistem söylemleri
sadece söylem olarak kalmaya devam eder. Siyasi parti yönetimleri kendi
tabanlarıyla güç paylaşımını kabul etmedikten sonra Türkiye’ye gerçek anlamda
demokrasi de gelmez, adını ister Rasyonelleştirilmiş deyin ister Güçlendirilmiş
deyin Parlamenter Sistem de gelmez.
Umarım beni yanıltan bir siyasi parti
genel başkanı çıkar ortaya.