Oğuz Çetinoğlu: Bir basın toplantısında, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Başkan Trump’ın İsrail-Suriye sınırındaki Golan Tepeleri üzerinde İsrail’in egemenliğini, tanıyacağını söyledi. Nitekim Pence’nin dediği gibi oldu. Trump, Netenyahu görüşmesi esnasında kocaman bir çerçeveye konulmuş Golan Tepeleri hediye metnini (!) imzaladı, Netenyahu’ya verdi.
Önce Golan Tepeleri hakkında bilgi verir misiniz? Siyâsî, askerî, iktisâdî ehemmiyeti nedir?
Suat Gün: Golan, Lübnan Güneyini ve Amman dâhil Batı Ürdün’ü iç hat durumuna sokmaktadır. Şam’a 70 Km, Amman’a 60 Km, Beyrut’a 100 Km mesafesiyle ileride yapılacak harekât için üs bölgesi teşkil etmektedir. Golan Suriye ve Irak içlerine kadar yapılacak derinlemesine harekât için ileri karakol vazifesi görmektedir. Bölgenin en hâkim zirvesidir. Suriye ve Ürdün toprakları ayakaltında kalmaktadır. Golan, Şam, Amman gibi büyük şehirlere çatmadan Arap topraklarında derinlemesine ilerlemeye imkân tanımaktadır.
Her ne kadar İsrail yetkilileri Golan’ın su kaynaklarına ihtiyaçları olduğunu bu toprakları bırakamayacaklarını söylüyorlarsa da bu ifadeler gerçekleri yansıtmamaktadır.
Çetinoğlu: Neden?
Gün: Günümüz teknolojisinde grafenden yapılmış süzgeçler üzerinden deniz suyu arıtmak hem çok kolay hâle gelmiş, hem de maliyet nerede ise sıfıra yaklaşmıştır. İsrail’in suya ihtiyaç duyduğu gerekçesi aldatmacadır. İşin gerçeği, Golan bölgesi stratejik açıdan atlama taşı olması Arap topraklarının derinlemesine işgal edilmesine imkân sağlaması dolayısıyla vazgeçilemeyecek değerdedir. Trump’un bu toprakların İsrail tarafından işgal ve ilhakını meşrulaştırmak için yaptığı tapu devir teslim töreni; İsrail saldırganlığı ve yayılmacılığına cesâret verdiği, dünya barışını tehdit ettiği için son derece tehlikeli bir eylem olmuştur. Bu güne kadar İsrail’in Ortadoğu’daki bütün pis işlerini ABD yaptı. Hiçbir zaman İsrail ön planda görülmedi. Golan’ın İsrail’e tesliminin meşrulaştırılması bundan sonra İsrail’in ABD’den izin almadan kafasına göre işler yapmasının yolunu açacaktır. İstediği an bahaneler yaratarak, kışkırtmalardan (provokasyonlardan) faydalanarak Arap topraklarını işgale başlayacaktır. Çünkü Golan, Trans Ürdün ve Mezopotamya’ya girişin kapısı, Suriye içlerine ilerlemenin harekât üssü ve Ortadoğu’nun kalbidir.
Çetinoğlu: Suyun hiç mi önemi yok?
Gün: Su kaynakları tabiî ki çok önemlidir. Ancak ne kadar önemlidir?! Golan tepeleri Şam güneyi, Ürdün batısı, Batı Şeria’nın hayat damarıdır. Ancak bundan daha önemlisi, buranın stratejik değeridir. Aşağıdaki haritaya bakıldığında bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
Çetinoğlu: ‘Trump, Golan’ı Netenyahu’ya hediye etti…’ demiştiniz. Bu hediye ne mânâya geliyor?
Gün: Çok ve derin manalar var…
Çetinoğlu: Nelerdir?
Gün: Maddeler hâlinde sıralayayım:
1-ABD Başkanı isterse başkalarına ait toprakları kafasına göre istediği gibi dağıtabilir. Başkalarının haklarını başkalarına hediye edebilir. Esas sahiplerden izin almaya gerek yoktur.
2-Milletlerarası kurumların, milletlerarası kararların hiçbir önemi yoktur. Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına şayet ABD uyarsa geçerlidir. Uymazsa hiçbir hükmü yoktur.
3-Milletlerarası meşruiyet, şayet ABD kabul ederse vardır. Etmezse yoktur. Meşruiyetin temel kaynağı ABD’dir.
4-ABD bir devleti ödüllendirmeye karar verirse, hiç kimseye danışmadan başkalarının topraklarını bir başkasına hediye edebilir. Elinden alabilir. Sudan örneğinde olduğu gibi bölebilir. Tanıyabilir, tanımaktan vazgeçebilir.
5-Bir antlaşmanın varlığı ABD’nin tanımasına ve uymasına bağlıdır. Hükümsüz dedi mi, geçerliliğini kaybeder. İran nükleer antlaşmasında olduğu gibi…
6-ABD bir ülkeye karşı ambargo uygulamaya karar verdi mi, bütün devletler buna uymaya mecburdur. Uymadığı takdirde suç isnat ettikleri kişi veya siyasetçileri kendi mahkemelerinde yargılayabilir, cezalandırabilir, devletlere ceza kesebilir. İlgili devletin irâdesi dışında yargılama yapabilir. Halk Bankası dâvâsında olduğu gibi…
7-ABD bir devleti haydut devlet ilân etti mi, milletlerarası meşruiyetini kaybeder. Haydutluk yapmak sadece kendisine mahsus iştir, kimse itiraz edemez, sebebini soramaz.
Çetinoğlu: 2010’lu yıllarda durum farklı idi…
Gün: Evet! 2010’lu yıllara kadar Suriye iç savaşı çıkmadan önce İsrail su kaynakları hâriç Golan’ın Suriye’ye devri konusunda Şam yönetimi ile görüşmeler yapıyordu. İşgal topraklarını Şam’a devir etmeye hazırlanıyordu. ABD’nin 2003 Irak işgali başlamadan önce Filistin-İsrail görüşmelerinde iki devletli çözüm planı üzerinde çalışılıyordu. Ciddî ilerlemeler olmazsa da bazı noktalarda mutabakat sağlanıyordu.
Çetinoğlu: Bu husus, muhtelif târihlerde yapılan milletlerarası görüşmelerde de ele alınmıştı.
Gün: Evet! 1991’de Madrid Konferansı’nda, 1993’de Oslo Görüşmelerinde, 2000’de Camp David Zirvesi’nde, 2002 yılında Arap Barış Plânı görüşmelerinde Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde bağımsız bir Filistin devleti kurulabilmesi için İsrail’in 1967 sınırlarına dönmesini ve karşılığında İsrail’in Arap devletlerince tanınması öngörülüyordu.
Çetinoğlu: Mesele, ABD Başkanı George W. Bush döneminde de dünya gündemine gelmişti.
Gün: 2007 yılında Maryland eyâletinin Annapolis şehrinde barış sürecini yeniden başlatmak için bir konferansa ev sahipliği yaptı. Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas Arap ülkeleri temsilcilerinin de yer aldığı görüşmelere katıldı. Konferansta, 2008 yılının sonuna kadar barış antlaşması imzalanması hedefiyle müzakerelerin devam ettirilmesi kararına varıldı. 2010 yılında Washington’da bir karar alınamadı, konferans dağıldı.
Çetinoğlu: Mesele böylece çözümsüzlükle kapanmış mıydı?
Gün: 2017 yılında Paris Zirvesi yapıldı. İsrailliler ve Filistinliler arasındaki problemleri görüşmek üzere 70’ten fazla ülkenin temsilcisi Fransa’nın başşehri Paris’te toplandı. Netanyahu, ülkesine karşı kurulmuş bir ‘tezgâh‘ olduğunu iddia ederek görüşmeleri sert şekilde tenkid etti. Görüşmelere İsrail katılmadı, karşısında muhatap bulamayınca Filistin temsilcileri de katılmadı. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, iki devletli çözümün tek çözüm yolu olduğunu söyledi. Toplantı fiyasko ile bitti.
Çetinoğlu: Fakat İsrail pes etmedi…
Gün: 2017-2018’den itibaren İsrail daha saldırgan davranmaya başladı. Kudüs Mescid-i Aksa’ya yönelik fanatik Yahudi girişleri başladı. Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişi engellendi. Son olarak da ABD Başkanı Trump’un Kudüs’ü başkent olarak tanıma kararı aldı. Filistin lideri Abbas’a göre bu karar, “bütün barış çabalarının altını dinamitledi“.
Çetinoğlu: Bütün bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Gün: Buradan şu anlaşılıyor ki Irak’ın ABD tarafından işgali, Suriye iç savaşı Arapların direnme gücünü azalttı İsrail’in önünü açtı. Libya’nın bölünmesi, Mısır’da İsrail yanlısı Sisi’nin iktidara gelmesi, Yemen iç savaşı, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emerlikleri yönetimlerinin İsrail yanlısı tutumu Arap Dünyasının topyekûn direnişini kırdı.
Çetinoğlu: ‘Meydan İsrail’e kaldı‘ diyorsunuz…
Gün: İsrail’in bu durumda hiç kimse ile barış yapmaya niyeti ve ihtiyacı yoktur… İsrail açısından barışa ihtiyaç kalmamıştır. İstediği her şeyi elde edecek ortam tesis edilmiştir.
Çetinoğlu: Sizce sırada ne var?
Gün: Şimdi sıra Mescid-i Aksa’nın yıkılmasına geldi. Bir zamanlar komplo teorisi olarak nitelenen, İsrail’in bunları yapmaya gücü yetmez denilen, dedikodu ve fanteziden başka bir şey değildir diye önemsenmeyen her şey bir bir gerçekleşmeye başlamıştır.
Çetinoğlu: Geleceği nasıl görüyorsunuz?
Gün: Siyonizm hedeflerine adım adım yaklaşmaktadır. Oded Yinon planı saat gibi işlemektedir.
Çetinoğlu: Konunun uzağında olan okuyucularımızı ‘Oded Yinon Plânı‘ hakkında, bilgilendirir misiniz?
Gün: İsrail srateji uzmanı Oded Yinon 1982’de siyonist bir dergi olan ‘Kıvunim’ de (Yönler Dergisi) ‘un bir makalesini yayınlandı. Makalede İsrail’in varlığının İslam ülkelerinin parçalanarak küçük sun’i devletlere bölünmesine bağlı olduğu vurgulanıyor.
Çetinoğlu: Parçalanması planlanan devletler hangileri?
Gün: Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın isimleri geçiyor.
Çetinoğlu: Bildiğim kadarıyla parçalanma işlemi, planın birinci safhası. Sonraki safhaları da siz söyler misiniz?
Gün: Avrupa Birliği’nin dağılması ve Amerika Birleşik Devletleri’nin eyâletler halinde parçalanması…
Çetinoğlu: Böylece İsrail’in dünyaya hâkim tek güç hâline gelmesi sağlanacak… mı? ABD kendi kalbine kurşun sıkar mı?
Gün: Hayalleri böyle… Herkesin kendine göre bir takım hesapları var. Cenab-ı Allah’ın da bir hesabı var. ‘Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler…‘
SUAT GÜN: Malatya’nın Battalgazi ilçesinde doğdu. Atatürk İlk Okulu’nu ve Kubilay Orta Okulu’nu Malatya’da bitirdi.1970’de Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi, 1976’da Kara Harp Okulu’nu, 1977’de Topçu ve Füze Okulu’nu bitirdi ve orduya katıldı. İstifa ederek ordudan ayrıldı.
1987’de İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden diploma aldı. Aynı fakültenin Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Uluslararası Politika” alanında yüksek lisans yaptı. Ordudan ayrıldıktan sonra 2002 yılına kadar ticaretle uğraştı. İlk yazılarına 1987 yılında Türk Yurdu ve Malatya’nın Sesi Dergisi’nde başladı.
2002 yılından sonra Önce Vatan Gazetesi’nde köşe yazıları 2009 yılına kadar aralıksız yayınlandı. Sarı basın kartı sâhibidir. Şafak Gazetesi, 34 Gündem Gazetesi, İş Gündem Dergisi, Marmara’nın Sesi Gazetesi ve İstanbul Times Gazeteleri yazılarını yayınlamaktadır.
Flaş TV’de “Kim Haklı” programına katıldı. Mesaj TV’de “Fikir Penceresi“, MPL TV’de “Satranç Tahtası” programlarını sundu. Ülke meseleleriyle ilgili olarak Ülke TV, Kanal 7, Çay TV, Kanal İstanbul, Bengisu TV, Kanal 9, “Türkiye’nin Sesi Programı’nda”, Meltem TV, Mesaj TV, Kanal 5, TRT, TRT Arapça, AKİD TV, Uzay TV, Kanal G gibi televizyon kanallarında tartışmalara katıldı ve halen katılmaktadır. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde (Hicret Haber Com, Kudusde.org ) yazıları çıkmaktadır. Günlük köşe yazıları Önce Vatan Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.
|