‘Gençler! Hayatınızı Türk Halk Edebiyatı ile Renklendirin, Zenginleştirin.’
Oğuz Çetinoğlu: Türk halk edebiyatının sözlü edebiyat olarak başladığı biliniyor. Bu konuda sizin düşünceleriniz nelerdir?
Doç. Dr. Bayram Durbilmez: Çağdaş edebiyatın kaynağı gelenekli edebiyat, gelenekli edebiyatın kaynağı da sözlü edebiyattır. Dünyada edebiyat öncelikle sözlü olarak başlamış, yazının icadıyla birlikte yazılı edebiyat ürünleri de oluşturulmuş ve geliştirilmiştir. Gelenekli Türk edebiyatının Türk halk edebiyatı (anonymous) olarak adlandırılan koluna sözlü edebiyat (oral literature) adı da verilir. Gelenekli edebiyatın en belirgin özelliği, ürünlerinin genellikle sözlü olarak oluşturulması ve sözlü icra edilmesidir. Bu sebeple, sözlü olarak oluşturulan ve geliştirilen gelenekli edebiyata “sözlü edebiyat” adı verilmesi de olağandır. Sözlü edebiyat, ortak kültürü şekillendirerek millî kültürün temelini oluşturur. Yani vurgulayarak söyleyecek olursak, sözlü iletişim içinde estetik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan toplulukların “millet” olma yolunda beslendikleri kaynaklardan biri de sözlü edebiyattır.
Çetinoğlu: Sözlü edebiyatımızın ilk örneklerinin yer aldığı kaynaklar hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Durbilmez: Sözlü edebiyat örnekleri araştırılırken sözlü kültür kaynaklarının hafızaların yazılı kültür kaynaklarına müracaat edilir. Son yıllarda elektronik kültür ortamlarında kaydedilen sözlü edebiyat ürünleri de mevcuttur. Yazıtlar, mezar taşları, cönkler, mecmualar, seyahatnameler, fetvalar, tarih kitapları, din kitapları, sözlükler gibi yazılı kültür kaynaklarında sözlü edebiyattan geçen örneklere rastlamak mümkündür. Sözgelimi Çin tarihleri, Yenisey mezar taşları, Orkun yazıtları gibi yazılı kaynaklar bunlar arasında önemli bir yer tutar. Kutadgu Bilig, Divânu Lügâti’tTürk, Kodeks Kumanikus (Codex Cumanicus) gibi yazılı kaynaklar da sözlü edebiyattan derlenen ürünlerin yer aldığı önemli kaynaklar arasındadır.
Sözlü edebiyattan yazıya geçirilen ilk ürünler arasında atasözleri ve deyimler büyük yer tutar. Hem nazım hem de nesir örnekleri bulunan atasözleri kalıplaşmış özlü sözlerdir. Atasözlerine yer veren en eski kaynaklar arasında Yenisey Mezar Taşları, Köktürk Yazıtları, Divânu Lügâti’t-Türk ve Uygur dönemi yazılı metinlerini saymak mümkündür. 11. yüzyılda Balasagunlu Yusuf Has Hâcip tarafından yazılan Kutadgu Bilig’de de çok sayıda atasözü ve deyim yer almaktadır. Arat neşrine göre, eski Uygur metinleri içinde yazıya geçirilmiş 14 atasözü vardır.
Sözlü edebiyatın oluşturucuları ve aktarıcıları arasında halk şairlerinin önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Adı bilinen en eski halk şairi Aprınçor Tigin’dir. Uygur döneminden kalan Mani, Burkan ve İslâm muhitlerinde oluşturulup yazıya geçirilen manzumeler eski Türk şiirinin örnekleri arasında öne çıkar. Eski Türk şiirinin tür ve şekilleriyle ilgili bilgi ve örnekler için Divânu Lügâti’tTürk’ün ne kadar önem taşıdığı da bilinmektedir.
Kök-Türklerin kurttan türeyişi, Uygur Türklerinin türeyişi ve göçü ile ilgili mitolojik ve destansı özellikler taşıyan efsane metinlerine Çin kaynaklarında, Acem kaynaklarında rastlıyoruz. Saka destanlarından Şu hakkında Divânu Lügâti’t-Türk’te bilgi ve örnekler yer alır. 13.-16. yüzyıllar arasında yazıya geçirildiği tartışılan Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanı da ilk destan örnekleri arasında yer alır.
Altun Yaruk, Prens Kalyanamkara ve Papamkara, Türkische Turfantexte, Uigurica gibi
kaynaklarda masalsı örneklere rastlamak mümkündür. Prens Kalyanamkara ve Papamkara ile Aç Pars hikâyelerinde “ağıt” örneği sayılabilecek manzumeler de mevcuttur. Ağıt (sagu) örnekleri açısından Divânu Lügâti’t-Türk’ün önemi de büyüktür. Sözgelimi Divânu Lügâti’t-Türk’te geçen Alp Er Tonga sagusu, Alp Er Tonga destanından izler taşıması bakımından da önemlidir.
Misyoner papazların 14. yüzyılda yazıya geçirdikleri Kodeks Kumanikus (Codex Cumanicus), sözlü edebiyattan yazıya geçirilmiş bilmece örnekleri açısından en eski ve önemli bir kaynaktır. Bu eserde 46 bilmece metnine yer verilmiştir. 1999-2000 yılları arasında Kazakistan’dan derlediğimiz jumbaklar (bilmeceler) arasındaki bazı örnekler, bu bilmecelerin bir kısmının günümüzde de sözlü gelenek içinde yaşamaya devam ettiğini gösterir.
Çetinoğlu: Sözlü edebiyatımız hangi özelliklere sahiptir?
Durbilmez: Halkbiliminin mahiyeti ile ilgili özellikleri, Amerikalı halkbilimcilerden Francis
Lee Utley ve Jan Harold Brunvand’ın çalışmalarından hareketle, Dursun Yıldırım; “Sözlü Olma / oral, verbal/ Özelliği”, “Geleneğe Bağlılık /tradition/ Özelliği”, “Çeşitlenme / variant/ Özelliği”, “Anonimlik /anonymous/ Özelliği” ve “Kalıplaşma /formularization/ Özelliği” olarak özetler. Sözlü edebiyat da halkbiliminin inceleme alanına girdiği için, aynı özellikleri bu edebiyatı oluşturan ürünlerinde de görmek mümkündür.
Öncelikle belirtmeliyim ki, sözlü edebiyatın en belirgin özelliklerinden biri “sözlü” oluşudur. Bu özellik, söz konusu edebiyatın adını bile verecek bir öncelik taşır. Malzemesi “söz”e dayanan ürünlerden oluşan bu edebiyatın ürünleri de sözlü olarak icra edilir. Sözlü iletişimde genellikle doğmaca (irticalen) söyleme yaygındır. Sözlü edebiyat ürünlerinin de genellikle doğmaca olarak oluşturulması sözlü iletişimden kaynaklanmaktadır. Yazılı edebiyat üreticisi sanatçılar bir metni oluştururken düşünme, hazırlık yapma ve metin üzerinde beğenmedikleri yerleri değiştirme imkânına sahiptir; fakat sözlü edebiyat temsilcileri bu imkândan büyük ölçüde mahrumdur. Sözlü edebiyat temsilcilerinin sözlü kültür ortamı içindeki yetişme süreçleri de “hazırlık süreci” olarak kabul edilse bile, bu sürecin doğrudan ürünle bir ilişkisi söz konusu değildir. Bu süreç bir ürünün oluşturulması süreci değil, sözlü edebiyat temsilcisinin çıraklıktan ustalığa geçiş sürecidir.
Sözlü edebiyat donmamış, yani “her dem yeniden doğan” edebiyat demektir. Sözlü edebiyat içinde anlatılan hikâyelerin genel bir yapısı zihinde şekillenmiş olsa bile, aynı hikâyeyi aynı anlatıcı değişik zaman ve/ veya mekânda, değişik dinleyici topluluğu karşısında tekrar anlatırken değiştirebiliyorsa bunun asıl sebebi iletişimin sözlü oluşudur. Demek ki sözlü olarak icra edilen edebiyat ürünlerinin çeşitlenmesi de beklenen bir durumdur. Yani sözlü edebiyat ürünlerinin belirgin özelliklerinden biri olan “çeşitlenme” de bu ürünlerin sözlü olarak icra edilmesiyle ilişkilidir. Sözlü edebiyat ürünlerinin yapısına, muhtevasına, işlevlerine eklenen unsurlar olabileceği gibi, bunlardan bazı unsurlar da çıkarılabilmektedir. Çeşitlenmeyi hafıza yanılmasına bağlamak doğru değildir. Sözlü edebiyat temsilcileri ne kadar sağlam hafızaya sahip olursa olsun, icra edilen ürünlerin az ya da çok çeşitlenmesi olağandır. Sözlü edebiyattaki çeşitlenme; icra edicinin ustalığı, eğilimi, birikimi, o anki psikolojik durumu, dinleyicilerin durumu, zaman ve mekân gibi hususlardan etkilenir. Yazılı edebiyat ise yazıya aktarılmış, kaydedilmiş bir edebiyattır.
Yazılı metinlerdeki nüsha farklılıklarını birer çeşitlenme olarak kabul etsek bile, sözlü edebiyat ürünlerindeki çeşitlenme özelliğinin çok daha fazla olduğunu da belirtmeliyiz. Yeri gelmişken söylemek gerekirse, yazıya aktarılmış gelenekli edebiyat ürünlerini de sözlü edebiyat ürünlerinin birer eş-metni (variant) veya benzer metni (variation) olarak görmek mümkündür. Zaten çağlar boyunca gelişen yazılı edebiyatın kaynağı da sözlü edebiyattır.
“Sözlü” icra özelliğiyle “çeşitlenme” özelliği nasıl ilişkiliyse, “çeşitlenme” özelliğiyle de
“uyarlanabilme” özelliği ilişkilidir. Sözlü edebiyat ürünlerindeki uyarlanabilirlik özelliği,
coğrafyayı vatanlaştırma sürecinde sözlü edebiyat ürünlerinden yararlanmayı da beraberinde getirmiştir. Sözlü edebiyatın “uyarlanabilme” özelliğinden yararlanan sözlü edebiyat temsilcileri, hafızalarında yaşattıkları sözlü edebiyat ürünlerini taşındıkları yeni topraklarla da bütünleştirerek, coğrafyaya Türk kültür mührünü de vurmuşlardır. Böylelikle Nasrettin Hoca’nın göle yoğurt mayalamasıyla ilgili fıkra Türkiye’de Konya’daki bir göle bağlı olarak anlatılırken, Kırgızistan’da da Issık gölle ilişkilendirilerek anlatılabilmektedir. Köroğlu anlatıları hem Kazakistan’da, hem Kırgızistan’da, hem Özbekistan’da, hem Türkmenistan’da, hem Türkiye’de hem de başka Türk yurtlarında o coğrafyalarla bütünleştirilerek anlatılabiliyorsa, bunu sözlü edebiyatın uyarlanabilme özelliğinde aramak gerekir. Farklı anlatılarda ve manzum ürünlerde de benzer özelliklerle karşılaşmak mümkündür. Bu kadarı bile konunun anlaşılmasına yetecektir.
Sözlü edebiyatın en önemli özelliklerinden biri de gelenekli oluşudur. Bu edebiyat ürünleri
geleneğin belirlediği bir yapıya bağlı olarak oluşturulmaları yanında, icra geleneğine de uygun şekilde sunulmak zorundadır. Geleneğin hem sözlü edebiyat temsilcileri hem de dinleyicileri üzerinde yaptırımları vardır. Sözgelimi ağıt söyleme geleneği olduğu gibi, ağıt söylenirken dinleyicilerin uyması gereken gelenek şartları da vardır. Sözlü edebiyat temsilcilerinin önceliği “özgün” ürün oluşturma değil, “geleneğe uygun” ürün oluşturmadır. Bu sebeple, geleneğe göre oluşturulan sözlü edebiyat ürünleri, geleneğe bağlı olarak da icra edilir.
Geleneğe bağlı olma özelliğinin olağan bir sonucu da “kalıplaşma” özelliğidir. Gelenek
içinde zamanla türleri belirginleştiren ana yapılar ve anlatım özellikleri oluşmuştur. Sözlü edebiyat ürünlerinin eklenen veya çıkarılan yerleri olsa da kalıplaşan yapıları da mevcuttur.
Sözlü edebiyat ürünlerini halk o kadar benimsemiştir ki, bu ürünleri ilk oluşturan kişileri
önemsememiş ve unutmuştur. İlk söyleyicileri unutularak halk tarafından sahiplenilen ürünler, ortak kültür mirası olarak millî kültür içinde önemli bir yer tutar.
Çetinoğlu: Sözlü ve yazılı halk edebiyatımızın Türk milletinin karakterinin oluşmasındaki etkileri hakkında neler söylemek istersiniz?
Durbilmez: Bireyin karakter oluşumunda aldığı eğitimin yeri ve önemi ne kadar büyük ise,
milletin karakterinin oluşumunda da “halk edebiyatı” adı verilen gelenekli edebiyatın büyük bir yeri ve önemi vardır. Yeni nesillerin sağlam bir karakter kazanmasında sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinin etkisi göz ardı edilemez. En eski zamanlardan beri yazılı ve sözlü edebiyatımızda yer alan “açların doyurulması, çıplakların giydirilmesi” telkini nesilden nesile kutlu bir miras olarak aktarıldığı için, karakteri bu telkinle şekillenen Türkler üç kıtaya yayılarak insanlığa sevgi, hoşgörü ve adalet götürmeyi başarmıştır. “Sana taş ile vurana sen aş ile var” şeklinde atasözü olan bir millet elbette Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî gibi sevgi önderlerini yetiştirecektir. “Yakınma yekin” şeklinde bir atasözüne sahip Türk milletinin en olumsuz şartlarda bile pes etmeyeceği ve bir çıkış yolu bulmaya çalışacağı anlaşılır. Aynı şekilde, Ergenekon destanını inceleyen bir yabancı Türk milletinin karakter özelliklerini kolaylıkla anlayacak ve bağımsız yaşama özelliğinin kültür kökenlerini çözmüş olacaktır. “Türkü anlamak için türkü dinlemek gerekir” sözü de Türk milletinin karakterini oluşturan ve yansıtan halk edebiyatı ürünleri arasında türkülerin taşıdığı önemi yansıtır. Kısaca söylemek gerekirse, bir milletin karakterini anlamak
için öncelikle o milletin gelenekli edebiyat ürünlerine bakmak gerekir. Türk milletinin karakterini oluşturan ve yansıtan “halk edebiyatı” ürünleri arasında özellikle atasözleri, fıkralar, türküler, ağıtlar, ölçülü sözler önemli bir yer tutar. Bu sebeple, bir ülkeyi ele geçirmek isteyen sömürgeci ülkeler de öncelikle o ülkenin sözlü ve yazılı halk edebiyatı ürünlerini incelemekte ve o milletin karakterini anlayarak ona göre bir yol izlemektedirler.
Çetinoğlu: Günümüzün gençleri, halk edebiyatımızın hayli uzağındalar. Bu konumları sebebiyle onların neleri kaybettiklerini düşünüyorsunuz?
Durbilmez: Günümüz insanlarının gittikçe yalnızlaşmasında ve sağlam bir iletişim
kuramamasında bu zenginliklerden nasiplenmemelerinin etkisi büyüktür. Halk edebiyatının
uzağında olan insanların aile hayatları da, meslek hayatları da, sosyal hayatları da renksizdir. Sözlü edebiyatta göz teması çok önemlidir. Sözlü edebiyat, dinleyici ile icracı arasında oluşan gizli bir bağ sonucu şekillenir. Meselâ, ne kadar masal filmi seyrederse seyretsin, büyüklerinden masal dinlememiş bir çocuk, büyüyünce de kalabalıklar içinde yalnızlık yaşıyor. Masal ve hikâye dinlemeden büyüyen bir insanın hayal dünyası yeterince gelişemez. Fıkra bilmeyen bir insan kavga etmeye daha meyillidir. Atasözü, mani, ölçülü sözler, şiirler bilmeyen bir insan ikili ilişkilerde zorluklar çeker. Millî ve insanî değerlerden uzaklaşmanın temelinde halk edebiyatından yeterince beslenmemek vardır. Sözü uzatmaya gerek yok. Millî kimliği oluşturan halk edebiyatından beslenmeyen nesiller kimliklerini, ruhlarını, insanlıklarını kaybediyorlar.
Doç. Dr. BAYRAM DURBİLMEZ:
15 Kasım 1968’de Yozgat’ın Sorgu ilçesinin Taşpınar köyünde doğdu. İlkokulu Sorgun Agâh Efendi İlkokulu’nda, ortaokulu Sorgun Lisesi Ortaokulu’nda, liseyi Yozgat Teknik Lisesi’nde tamamladı. Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde başladığı yüksek öğrenimini 1991 yılında tamamladı. Aynı yıl, ‘Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni’ olarak Kars İli’nin Digor Lisesi’ne tayin edildi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün ‘Türk Dili ve Edebiyatı’ ana bilim dalı ‘Türk Halk Edebiyatı’ bilim dalında da yüksek lisans yapmaya başladı. “Araştırma Görevliliği Sınavı”nı da kazanarak Türk Halk Edebiyatı Araştırma Görevlisi, 1993 yılında ‘Türk Halk Edebiyatı Bilim Uzmanı’ oldu. Aynı yıl Azerbaycan’a ‘Misafir Öğretim Üyesi’ olarak davet edildi ve 1993-1994 yıllarında burada dersler verdi, ‘Dekan Yardımcısı’, ‘Dekan Vekili’ ve ‘Bölüm Başkanı’ olarak da görev yaptı. Eş zamanlı olarak Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Nizami Edebiyat Enstitüsü Folklor Şubesi’ne de ‘Doktorant’ olarak kabul edildi. 1994 yılında Erciyes Üniversitesi’ndeki görevine döndü. Aynı yıl Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün ‘Türk Dili ve Edebiyatı’ ana bilim dalı ‘Türk Halk Edebiyatı’ bilim dalında doktora yapmaya başladı. 1998 yılında ‘Türk Edebiyatı Doktoru’, 1999 yılında Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halkbilimi anabilim dalında ‘Öğretim Görevlisi’ oldu. Aynı yıl Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üniversitesi’nde ‘Misafir Öğretim Üyesi’ olarak ders vermek üzere Kazakistan’a davet edildi. Burada aynı zamanda Tarih-Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ‘Başkan Yardımcısı’ olarak da görev yaptı.
Askerlik görevini 2000 yılında kısa dönem olarak Samsun Sahra Sıhhiye Okulu Merkez Komutanlığında tamamladı. 2010 yılında ‘Doçent’ oldu.
Yurt içinde ve yurt dışında 50’den fazla ‘bilimsel’ makalesi yayımlandı. Yurt içinde ve değişik ülkelerde yapılan millî ve milletlerarası kongrelerde 100’e yakın bildiri sundu. 12 araştırma-inceleme kitabı / kitap bölümü, 6 şiir kitabı yayımlandı. Edebiyat dünyasına şiirle adım atan Durbilmez’in şiirleri Rusça, İngilizce, Almanca, Japonca, Felemenkçe ve değişik
Türk lehçelerine/ şivelerine çevrildi. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Bulgaristan, Kosova, Makedonya, Moldova, Tataristan, gibi kimi Avrasya ülkelerindeki çeşitli güldeste, dergi ve gazetelerde şiirleri yayımlandı. Hayatı ve çalışmaları hakkında yurt içinde ve yurt dışında çeşitli tezler yapıldı,
makaleler yazıldı.
Yazdığı kitaplar veya kitap bölümleri :
1. Destanlarla Erzincan, (B. S. Özsoy ve N. Aslan ile birlikte), Erciyes Üniversitesi yay.: Kayseri, 1992. 2. Âşık Edebiyatı Araştırmaları: Taşpınarlı Halk Şairleri, Geçit yayınları: Kayseri, 1998. (3. Baskı, Ankara: Ürün yayınları, 2008.) 3. Kayserili Halk Şairlerinin Şiirlerinde Kıbrıs, Geçit yayınları: Kayseri, 1999. 4. Âşık Meydânî, Hayatı- Sanatı- Şiirlerinden Örnekler, Laçin yayınları: Kayseri, 2000. 5. Türk Halk Kültüründe Hoşgörü (2000, 2. Baskı 2003), Bizim Gençlik yay.: Kayseri, 2002.6. Kayseri ve Yöresi Halkbilimi Kaynakçası, Bizim Gençlik yay.: Kayseri, 2002. 7. Sorgunlu Sıdkı Baba Dîvânı, (İnceleme- Metinler-Sözlük), Bizim Gençlik yayınları: Kayseri, 2003. 8. “Manas Destanındaki Kimi Motiflerin Türk Halk Kültüründeki Yansımaları”, Halkbilimi Araştırmaları-Forschungen für Volkerkunde, 2. Kitap, (Eylül 2003), 154-176, İstanbul-Aaachen/ Almanya, 2003. 9. “Âşıkların Diliyle Erciyes Dağı”, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na Armağan, (Hzl. Prof. Dr. Ali Berat Alptekin), 554-570, Kömen- SOTA yayınları: Konya- Haarlem, 2006. 10. Ozan Gürbüz Değer, Hayatı- Sanatı- Şiirlerinden Örnekler, Kültür Ajans yayınları: Ankara, 2007. 11. I. Hacılar Sempozyumu (11-13 Mayıs 2007) Bildirileri, (M. Argunşah ve İ. Görkem
ile), Kayseri, 2008.12. Üniversiteler İçin Dil ve Anlatım (H. Yeniçeri, U.Çakır, S. Koç ve K. Deniz ile), Gazi Kitabevi yay.: Ankara, 2011. 13. “Eski Yugoslavya Ülkelerinin Türk Halkbilimi Ürünleri Hakkında Türkiye’de Yapılan Çalışmalar” Muzaffer Akkuş Armağanı, Kömen yay.: Konya, 2013. 14. “Gelenekli Türk Tiyatrosunda Mahallî Bir Tip: Kayserili” Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na Armağan (Hzl. Metin Ergun), Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü yay.: Ankara, 2013.
Şiir Kitapları: Vatanımın Bağrında- Şiir Tomurcukları (1984, 5. Baskı 2011), Çileli Hayat- Huzura Hasret (1988, 9. Baskı 2011), Öze Çağrı (1993, 5.baskı), Yârnâme (2002, 4. Baskı 2012), Sürmeli Yarim (Bakü 2009), Birnâme (2011, 9. Baskı 2011), Turnalar/ Türk Dünyası Şiirleri (Ankara 2012).
Araştırma-İnceleme Ödülleri: ERÜ Öğrenci Dernekleri Türk Dünyası Kültürüne Hizmet Ödülü (1994), Geçit Yayınları Kayseri Kültürüne Hizmet Ödülü (2002), Folklor Araştırmaları Kurumu Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü (2003), Âşık Meydanî
Vakfı Âşıklık Geleneğine Hizmet Ödülü (2004), Motif Vakfı Halkbilimi Teşvik Ödülü (2005), Kayseri Sağlık Bilimleri Enstitüsü Türklük Bilimine Hizmet Ödülü (2006), Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi İnceleme Ödülü (2007).