Gelenekçilerle Yenilikçilerin Türkçe-Osmanlıca ve Arapça Tartışması

100

1860-1870’li yıllarda medrese eğitimi çökmüştür. Memleket meseleleriyle alâkadar olanlar arayışlar içindedirler. Galatasaray Lisesi gibi Batı tarzı mektepler ve kolejler açılmaktadır. O dönemin ifadesiyle münevverler, eğitim kurumlarına öncelik verilmesi gerektiği kanaatindedirler. Karşılaştıkları ilk zorluk, ‘Osmanlıcanın imlâsı meselesi‘ olur. Çünkü bu dilin imlâ kaideleri ve lügati yoktur. Osmanlıca olarak adlandırılacak bir dilin olmadığı iddia edilince mesele alev topu hâline gelir. Arapça kelimelerden soyutlanan Türkçenin ilim dili olamayacağı, Osmanlıca imlâ için, Fransızcadan sesli harflerin alınması gerektiği, mevcut alfabenin yetersizliği, bunun yerine Ermeni veya Lâtin Alfabesinin alınması gibi uçuk teklifler ileri sürülür.

Emekli Yrd. Doç. Dr. Musa Aksoy, ikinci baskısı yapılan 16 X 23,5 santim ölçülerinde, 591 sayfalık eserinde, Osmanlıcayı müdafaa eden Hacı İbrâhim Efendi’nin mevzu hakkındaki makalelerini, makalelere verilen cevapları, cevaplara yapılan itirazları bütün teferruatı ile derinlemesine inceliyor.

Eser, Türk edebiyatında mühim bir yeri olan tenkit tarihini mercek altına alıyor. Müellif, esere sunuş yazısı yazan Prof. Dr. Rahmetli Ömer Fâruk Akün’ün ifadesiyle, ‘Ele aldığı konu ile ilgili hiçbir şeyin dışarıda kalmasına müsaade etmeyen bir titizlikle çalışmış, tam olabilmesi uğruna büyük emekler ve yıllar harcamıştır.’

Aksoy çalışmasına, Edebiyat-ı Cedide ve mensuplarına karşı en şiddetli tenkitleri yapan ve yazıları büyük ve devamlı münakaşalara yol açan Hacı İbrâhim Efendi’yi tanıtmakla başlıyor. O, 1826-1889 yılları arasında yaşamıştır. Osmanlıcanın çağındaki en üst seviyedeki âlimidir.

Müellif Aksoy, Hacı İbrâhim Efendi’nin hayatını anlatırken, çok geniş olarak eserleri ve eserlerinin muhtevâları hakkında bilgi vermektedir. (s: 27-51)

Günümüzde ekseriyetin benimsediği ve her vesile ile kullandığı; ‘Dil, insan kalabalıklarını millet hâline getiren aslî unsurdur.’ Şeklinde özetlenebilecek olan tezin mimarı ve müdafiidir.  Dil ortadan kalkınca milletlerin de yok olacağına inanmaktadır. ‘Ecdad yadigârı olan mukaddes dilimizin, sadeleştirme bahanesi adı altında değiştirmeyi vatana ihanetle aynı olduğunu‘ belirtmektedir. Nitekim Ömer Seyfeddin ve Ali Cânip Yöntem’in iyi niyetlerle başlattığı, Ziya Gökalp’in de desteklediği ‘dilde sadeleşme‘ hareketi, sonraki yıllarda ‘dilde tasviyecilik‘, daha sonra da ‘kelime uydurmacılığı‘na dönüşmüş, Türkçemiz problemler yumağı hâline getirilmiştir.  1920-2008 yılları arasında yaşayan Oksford Üniversitesi’nden emekli Türkçe profesörü Geoffrey Lewis’in, yazdığı esere isim olarak koyduğu ‘Trajik Başarı / Türk Dil Reformu‘ ifadesi, Hacı İbrâhim Efendi’nin haykırışlarından mülhem olsa gerektir.

Eser, 1000’li yıllarda âlimler arasında pek revaçta olan ve ‘cedel‘ olarak anılan, umûmuyetle hükümdarların huzurunda yapılan tartışma ve çekişmelere -bir miktar seviye kaybına uğramış olmakla birlikte-  mükemmel bir örnektir. Bu tartışmalarda, karşısındakinin düşüncelerinin noksan veya yanlış olduğunu ispat etmek suretiyle muhatabı susturmak başlıca gaye idi.

Müellif, eserini şu cümlelerle tamamlıyor:

Tartışmalar bir noktada medeniyet taraftarı olup olmama, batı medeniyetinden istifade edip etmeme meselesi şekline dökülmüştür. Bu meyanda Mithat Efendi, Belâgat-i Osmaniye tartışması sırasında Hacı İbrâhim’e verdiği cevapta telefon, mikrofon ve mitralyöz gibi teknikle alâkalı âletlerden bahsederek, bunların iyi bir lisana sahip olunmadan elde edilemeyeceği fikrini ileri sürmesine mukabil, Hacı İbrâhim Efendi; ‘Biz her şeyi Garb’dan alırsak terakki ederiz, bundan başka terakkiye tarîk yoktur‘ inancının yanlış olduğunu, insanların Allah’ın verdiği aklı ‘hüsn-i isti’mâl’ etmesi gerektiğini beyan edip, teknik icatların lisanla ilgisi bulunmadığını söyler.

Hacı İbrâhim Efendi’nin, basındaki bu lisan kavgalarının yanı sıra, büyük bir iddia ile öğretime başladığı Dârü’t-Talim Mektebinde de esaslı başarılar elde etmiştir. Burada uyguladığı yeni usûl, daha sonra hükümet tarafından resmî mekteplerde de tatbik safhasına konmuştur. Medreselerin on yılda öğretemediği mukaddes lisanı kendisi iki ilâ üç yılda öğretebileceğini iddia etmiş, bu fikirlerini de gazetelere verdiği tam sayfa ilânlarla halka duyurmuştur. Buradaki büyük başarısı medrese camiasında da kıskançlıklara yol açmıştır. O’nun basındaki bu polemikleri kendisinin şöhretini artırırken, Mekteb-i Mülkiye gibi, yüksek mekteplerde gruplaşmalara sebep olmuştur. Burada talebeler arasında yapılan tartışmalarda da, tıpkı basında olduğu gibi meselenin ruhundan ziyade isimler etrafında kavga yapılmıştır.

Hacı İbrâhim Efendi, netice olarak her şeyde İslâmiyet’i esas alır. Osmanlıcayı, devletin bekasını sağlayan bir unsur olarak gördüğü için, milliyet fikrine ve dilde Türkçeyi öne çıkarmak düşüncesine pek iltifat etmez. O’na göre dil, devlet için bir kimliktir. Bu kimlik şu veya bu sebep bahane edilerek bozulamaz. İlme ve tekniğe karşı değildir. Bu husustaki görüşleri; ‘Ancak ilim ve teknik uğruna kimlik bozulmamalıdır. Yapılacak olan yenilik kimlik bozulmadan yapılmalıdır‘ gibi noktalar etrafında toplanmaktadır.

Neticede, Hacı İbrâhim ile karşısındakiler arasındaki tartışmalar, bir eskilik-yenilik çatışmasının ötesinde, gericilik-muhafazakârlık, yobazlık-taassup, ilericilik gibi bazı kavramlar etrafında gruplaşmalar doğurmuştur. Hacı İbrâhim’in kendisine karşı olanlar, O’nun doğru olan pek çok düşüncesini, bu kutuplaşmanın sonucu olarak görmezden gelmişlerdir.

Eserin son sayfalarında faydalanılan kaynaklar olarak Hacı İbrâhim Efendi’nin 9 adet kitabı, 107 adet makalesi ve konu ile alâkalı 201 adet makale ve kitapta geçen kelimeler için ‘sözlük‘ yer alıyor.

Sözlük‘ son derece faydalı bir bölümdür. Çünkü eserde, artık kullanımdan düşen bol miktarda kelime vardır.

Eserde dönemin kalem erbâbı ve fikir adamlarından; Abdurrahman Süreyya, Ahmed Mithat Efendi, Ahmet Hamdi Bey, Âli Paşa, Ali Sedâd, Ali Şîr Nevâî, Ârif Hikmet Bey, Cevdet Paşa, Ebüzziya Tevfik, Fuad Paşa, Hüseyin Baykara, Kemal Paşazâde Said, M. Nâci, Mâcid Paşa, Mehmed Hâlis, Mustafa Efendi, Nergisî, Nüzhet (Ortanca), R. Ekrem,  Reşid Paşa, Sâmi Paşazâde Abdulbâki, Süleyman Râşid, Şinasi… gibi pek çoğunun da isimleri geçmektedir. Bu kişiler hakkında kısa da olsa bilgi verilmesi, bilinenlerin hatırlanmasına, bilinmeyenlerin tanınmasına vesile olacağı için isabet edilirdi. Eski dönem eserlerinde bu tür bilgilere yer verilmekteydi. Hatta şahıslarla birlikte, eserde adı geçen şehirler, gazete ve mecmualar da kısaca tanıtılırdı. Muhtemelen eserin hacminin daha fazla artmaması için imtina edilmiş olmalı.

Eser, Türkçe, edebiyat ve edebî akımlara alaka duyanların zevkle okuyacakları değerdedir.

AKÇAĞ BASIM YAYIM PAZARLAMA ANONİM ŞİRKETİ:

Tuna Caddesi Nu: 8/1 Kızılay-Ankara. Telefon: 0.312-432 17 98 Belgegeçer: 0.312-432 28 52 www.akcag.com.tr e-posta: akcag@akcag.com

Yrd. Doç. Dr. MUSA AKSOY:

1948’de Ordu’nun Ünye kazasına bağlı Kuşculu Köyü’nde doğdu. Ünye Anafartalar ilkokulunu dışarıdan bitirdi. Orta ve Liseyi Düzce İmam-Hatip Lisesi’nde okudu. Bolu Lisesi’ni de dışardan bitirdikten sonra, 1973’te girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nden 1978 yılında mezun oldu.

Askerliğini 1980’de Kuleli Askerî Lisesi’nde yedek subay olarak tamamladıktan sonra İstanbul’un çeşitli Lise ve meslek liselerinde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Bu arada Rahmetli Prof. Dr. Ömer Faruk Akün ile başladığı doktorasını 1993’te bitirdi. Ardından 1994’te Niğde Üniversitesi’nde başladığı akademik hayatına, 1998’de Sakarya Üniversitesi’nde devam etti. İki ders yılı Kıbrıs Lefkoşa Yakın Doğu Üniversitesi’nde çalıştı. 2015 yılında Sakarya Üniversitesi’nden emekliye ayrıldı. Evli ve iki çocuğu bulunmaktadır.

Türkçe-Osmanlıca ve Arapça Tartışması ile Eğitimde Eski-Yeni Çatışması Akçağ Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca, Türk Dünyası’nda yayınlamış olduğu çeşitli makalelerine ilave olarak, birçok mezuniyet tezi ile Yüksek Lisans ve Doktora tezi çalışmaları da yaptırmıştır.

Dinî İnanç, İbâdet ve Duânın                                                                                        Umutsuzlukla İlişkisi

Din Psikolojisi Ana İlim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurten Kımter, 16 X 23 santim ölçülerindeki, 166 sayfalık eserinde; ‘Üniversiteli Gençlerde Ümitsizlik Psikolojisi ve Din’ üzerine yaptığı araştırma neticesinde elde edilen bilgileri tahlil ediyor.

Doç. Kımter, eserine yazdığı ‘Önsöz’e; alaka çekici, derinlikli bir cümle ile başlıyor: ‘Dünyayı anlayıp kavrayabilecek bir akla ve kendisini duyuların ötesine götürebilecek bir hayâl gücüne sâhip olmasıyla diğer varlıklardan ayrılan insanın bir ucu ezeliyetin karanlıklarında öbür ucu ise istikbalin sonsuzluğunda bulunmaktadır.’ Ve devam ediyor:

İnsanın geleceğe dönük bir takım hedeflerinin, tasarılarının, beklentilerinin olması ve bunlar için çaba sarf etmesi, hayatı, tabiatı, insanları sevmesi, dünyaya karşı iyimser bir bakış açısına sâhip olması yani ümitlerinin ve beklentilerinin bulunması onun ruh sağlığının da bir ölçüsü olmaktadır. Zira insanın hayatın olumsuzlukları karşısında yaşama sevincini kaybederek, hedefsiz, bir hâle gelmesi ve dünyayı karamsar bir bakış açısından görmesi demek olan ümitsizlik; rûhî, bedenî ve sosyal rahatsızlıkların kaynağını teşkil etmektedir.

Din, ruh sağlığı açısından ortaya koyduğu değerler ve dünya hayatına ilişkin olarak getirdiği açıklamalar sayesinde insanların hayatına mana kazandırmaktadır. Ayrıca din çaresizlikler ve olumsuzluklar karşısında insana bir güven ve iç huzuru temin etmekte, sağlam bir kişilik geliştirme hususunda yardımcı olmak suretiyle zorluklar karşısında direnme gücü vermektedir.

Ümit, büyük ölçüde dinî inanç ve değerlerle beslenen bir ruhî tutumdur. Dini inançların zayıflaması ve yok olması durumu umutsuzluğa yol açan en önemli etkeni harekete geçirir.

Bu ifadelerle, Prof. Kımter, araştırma neticelerini açıklamakla yetinmeyip, gençleri; iyiye, doğruya, güzele yönlendirmeye, yüce değerlerle tanıştırmaya çalışıyor. Düşüncelerini ve hedefinin doğruluğunu; ‘günümüz insanı güçsüzlük, değersizlik, hedefsizlik boşluğu içinde ruh hekimlerinin kapısına düştüğü ve hatta intihara sürüklendiği‘ hakikati ile temellendiriyor.

Bu gerçekçi çağrıya, yalnız gençlerin değil olgun yaşlara ulaşmış kişilerin de ihtiyacı var.

Eser şüphesiz, binenlerin kurtulduğu, binmeyenlerin helâk olduğu Nuh’un gemisi değil. Muhakkaktır ki eseri okuyanlar, mutlaka okumayanlardan daha şanslı, daha huzurlu ve daha mes’ut olacaklardır.

KRİTER YAYINEVİ:

Ankara Caddesi Nu: 45/18-20 Eminönü, Fatih, İstanbul, Telefon ve Belgegeçer: 0.212-527 31 89                           e-posta: info@kriteryayinevi.com // www.kriteryayinev.com

Tanıdıklarım:

Döneminin en dikkate değer edibi ve muharriri olan; ‘polemikçilerin piri‘ olarak anılan Hüseyin Câhit Yalçın’ın (1875-1957) haftalık Yedigün Mecmuası’nda 1936 yılında yayınlanan yazılarından oluşan eser, 12 X 19,5 santim ölçülerinde 248 sayfa olarak Temmuz 2019’da yayınlandı.

Göktürk Ömer Çakır tarafından yayına hazırlanan eserde;  Salâh Cimcoz, Enver Paşa, Ubeydullah Efendi, Şükrü Kaya, Hacı Âdil Bey, Karasu Efendi, Ziya Gökalp, Bahattin Şâkir, Ahmet Rıza Bey, Sait Halim Paşa, Cemal Paşa, Mithat Şükrü, Küçük Sait Paşa, Hüseyin Hilmi Paşa, Musa Kâzım Efendi, Hallacyan Efendi, Emrullah Efendi, İsmail Hakkı Paşa, Ağaoğlu Ahmet, Ahmet Nesimi, Ömer Naci, Halil Bey, İkinci Wilhelm, Babanzâde İsmail Hakkı, Seyid Bey, Talât Paşa ve ilk meclisten bâzı simâlar hakkında portre yazıları bulunmaktadır. Kitapta ayrıca, Hüseyin Cahit Yalçın’ın ‘mânevî evlâdı‘ denilebilecek olan yazar Şiar Yalçın’ın (1924-2010), yine O’nun torunu olan Sami Çölgeçen’in (d.1938), Prof. Dr. Cemil Koçak’ın, edib, muharrir, başyazar ve gazete nâşirimiz hakkında dikkate değer değerlendirmeleri bulunuyor.

Hüseyin Câhit Yalçın’nın keskin kaleminden, tanıdıklarının bâzıları hakkında kullandığı çırpıcı değerlendirmelerden örnekler:

Enver Paşa: Taşıdığı büyük unvanların gölgesinde sadelikle ve iltimassızca Osmanlı ordularını idare eden kahraman…

Talât Paşa: Maddî emelsiz, temiz ve hudutsuz bir vatan aşkının, bir Türklük idealinin emrinde, söz ve süs adamı olarak değil, işini mükemmelen gören bir iş adamı…

Ziya Gökalp: Bağlı bulunduğu Türklük hedefinden gözlerini hiç ayırmayan bir ülkücü…

Ubeydullah Efendi: Sultan Abdülhâmid Han’a küfrettiği için yargılanıp idam edilme tehlikesinden gazel okuyarak kurtulan neş’eli ve cevval serseri…

Sait Halim Paşa: İttihat ve Terakki muhitinin demokratik havasıyla kaynaşamayan aristokrat ve Mısırlı bir prens olduğunu hiç hatırlamadan son dakikaya kadar Türk kalan asil insan…

Ömer Nâci: Türkçülüğü en yüksek îman olarak tanıyan, bir peygamber ruhu neşrederek zâhidçe yaşayan, İttihat ve Terakki’nin ateşli hatibi…

Serfice Rum Mebusu Buşo: Tamamen bir domuza benzerdi fakat mert bir eşkıya idi…

Gümülcineli İsmâil: Eski miskin İstanbul köpeği…

Frenklerin ‘biyografi‘, Osmanlı’nın ‘tercüme-i hâl’, günümüz batıcılarının ‘CV – sivi’ dediği meşhur kişilerin hayat hikâyeleri daima çok okunan kitaplardan olmuştur. Hüseyin Câhit Yalçın kaleminden çıkanları okumak ise ihtiyaçtır. Yılmaz Öztuna ve Altan Deliorman vefat ettikten sonra bu tür eserleri yazanlara hasret kalındı.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr

TURAN:

Tanınmış hikâyecimiz Ömer Seyfettin’in kitaplarından, Çınar Özkan tarafından derlenen eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 320 sayfadır.

Eser, Ömer Seyfettin’in genişçe hayat hikâyesi ile başlıyor. (s: 5-27) (Babasının vazifeli olarak bulunduğu Gönen, 11 Mart 1884 – Haydarpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi. 6 Mart 1920. Vefat sebebi: Şeker koması)

İlk bölümde Ömer Seyfettin’in; ailesi, tahsil hayatı, meslek hayatı (askerlik), evliliği, erken yaşta vefatı, yazdığı yayın organları, dilciliği, fikir adamlığı ile alakalı husûsiyetleri hakkında bilgi verildikten sonra, siyâsî meseleler, iktisâdî meseler, yeni hayat, sosyalizm ve Masonluk, Osmanlıcılık, Türkçülük, millî coğrafya, Türk mefkûresi hakkındaki görüşleri özetleniyor.

36 yıllık kısa ömründe, yazı hayatına 16 yaşında başlamış olan Ömer Seyfettin; 20 yıl içerisinde; 163 hikâye, 201 makale ve fıkra, 87 şiir, 21 mensure* (fantezi), 15 mektup, 21 tercüme, 3 piyes, 2 adet günlük yazmıştır.

Hikâyelerinde işlediği konular:

*Türkçülük düşüncesini telkin etmek için yazdığı hikâyeler: Primo Türk Çocuğu ve Ashab-ı Kehfimiz.

*Dönemin savaşlarını konu alan hikâyeler: Çanakkale’den Sonra, Aleko, Kaç yerinden, Bomba, Mehdi, Tuhaf Bir Zulüm, İrtica Haberi.

*Dünya Savaşı’nın toplumda yarattığı menfi etkileri konu alan hikâyeler: Havyar, Tos, Zeytin Ekmek, Yusuf Borusu Seni Bekliyor, Foya, Niçin Zengin Olmamış, Memlekete Mektup.

*Târihçilerin eserlerinden esinlenerek yazdığı târihî hikâyeler: Ferman, Başını Vermeyen Şehit, Forsa, Pembe İncili Kaftan, Kızılelma Neresi, Diyet, Nâdân, Kütük, Vire.

*Köy, kasaba, din adamları, dinî yasakları konu alan hikâyeler: Kurbağa Duâsı, Binecek Şey, Yemin, Perili Köşk, Beynamaz.

*Çocukluk hâtıralarına ait hikâyeler: Falaka, And, Kaşağı, İlk Cinâyet, İlk Namaz.

*Masal ve fanteziler: Kurumuş Ağaçlar, Herkesin İçtiği Su, Üç Nasihat.

Eserin sonraki sayfalarında Ömer Seyfettin’in kalem ürünlerinden efrâdını câmi ağyarını mâni ölçülerindeki iktibaslarla, çeşitli konulardaki görüşleri, şiirleri, hikâyeleri hakkında okuyucuya bilgi verilmektedir.

Sayfalarda yer alan ara başlıklardan bâzı örnekler: *Turan Devleti, *Kızılelma Neresi, *Antimilitarizm, *Yeni Lisan, *Millî Edebiyatımız, *Millî jimnastik, *Güreş, *Vatan! Yalnız Vatan! *Türkçe Terkipler, *Millî Şiirler, *Türklerin Millî Bayramı – Nevruz, *Osmanlıca Değil Türkçe, *Türkçe ve ilim, *Lisanın sâdeleşmesi, *İstanbul Türkçesi.

*mensure: Duygu, düşünce, hayat veya hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türü. İç kafiyeye önem verildiği için dilbilgisi kaidelerine uygunluk aranmaz. 19. Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü. Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir.

KAMER YAYINLARI:

Akşemseddin Mahallesi, Şâir Cem Sokağı Nu: 23-B Fâtih, İstanbul. Telefon: 0.532-385 38 65                          e-posta: kameryayinlari@gmail.com //  www.kameryayinlari.com

KISA KISA… / KISA KISA…

1-TASAVVUFA GİRİŞ: Mahmut Erol Kılıç / Sufi Kitap.

2-ALMAN VAKIFLARI: Necip Hablemitoğlu / Pozitif Yayınları.

3-BAŞKA MASALLAR – ZEBERCET OĞLU ZÜLKÜF’ÜN YAŞADIKLARI: İsmail Kılıçarslan / Ketebe Yayınları.

4-NEŞTER İZLERİ: Sinan Bayhan / Bilgeoğuz Yayınları.

5-OTAĞ 3 / SULTAN ALPARSLAN: Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil / Timaş yayınları.

 

 

Önceki İçerik1800 – 1923 Türkiye İktisat Tarihi – 6
Sonraki İçerikÖ z e l l e ş t i r m e (2)
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.