Gece Yarısı Güneşi

106

Emekli Yarbay
Atilla Çilingir, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına katılmış bir Kıbrıs
Gazisidir. 1985-1987 yıllarında da yine Kıbrıs’ta görevlendirildi.

Emekli
olduktan sonra Kıbrıs’la alâkalı 10, Türkiye hakkında 1, Sigortacılık üzerine 1
ve Kıbrıs’ta cereyan eden olayların romanı olarak 1 olmak üzere 13. kitabını
yayınladıktan sonra yine Kıbrıs’ta yaşanan büyük bir aşkın romanını ‘Gece
Yarısı Güneşi
’ adı ile okuyucuya sunuyor.

Kuzey Kutbu’na
çok yakın olması sebebiyle Finlandiya’da yaz aylarında 73 gün boyunca güneş batı
ufkunda bir dakikalığına kaybolduktan sonra doğudan parlak yüzünü gösterir.
Gecenin tam yarısında, öğle güneşi gibi tam tepededir ve ‘Gece Yarısı Güneşi’ olarak anılır.

Geceyarısı
güneşi, mâvi ve yeşilin bütün tonlarıyla gökyüzünü ve yeryüzünü aydınlatır.
Harikulâde renk şöleni bu gecelerde, romantik âşıkların buluşmalarına şâhitlik
eder. Fısıltılı konuşmalarını dinler.

Atillâ
Çilingir’in yazdığı romanın bayan kahramanı Kıbrıs Barış Gücü Görevlisi Sara
üsteğmen de Finlandiyalıdır. Işıltılı mâvi gözleriyle ve ipeksi sarı saçlarıyla
âdetâ ‘Gece Yarısı Güneşi’nin
Kıbrıs’taki temsilcisidir. 1,90 boyunda atletik yapılı, yeşil gözlü Yüzbaşı
Sarp, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevlisi olarak Kıbrıs’ta bulunmaktadır.

Gecenin bir
yarısında Rum kesiminden gelen müthiş bir patlama sesi ile Barış Gücü ve Türk
askerî grubu tedirgin olur. İlgililer hâdisenin tahkîki için harekete geçer.
Bunu fırsat bilen antik Yunan mitolojisinin Kıbrıs’ta görevli aşk tanrıçası
Afrodit devreye girer ve güzeller güzeli Sara ile seçkinler seçkini Sarp’ı bir
araya getirir. Sükûnetle atlatılan ilk buluşmanın hemen akabinde, taraflar
arasındaki elektriklenme tesirini gösterir ve neye uğradıklarını anlayamamış
olmanın sırları bedenlerini sarmıştır. Afrodit boş durmaz. Türk ve Rum kesimi
arasında yumuşama sağlamak maksadıyla tertip edilen yılbaşı balosunda Sara ve
Sarp’ı bir araya getirir. Yeni bir yıla girişin ilk saatlerinde muhteşem bir
vals ile âşıklar, her ne pahasına olursa olsun asla ayrılmama sözleşmesini
gözleriyle imzalarlar.   

Yunan
Mitolojisinde Takhisis gibi kötülük tanrıçası da vardır. Her fırsatı
değerlendirir ve okuyucunun çok sevdiği, aşklarının sonsuza kadar devam
etmesini can-ü gönülden temenni ettiği Sarp ve Sara’yı geçici de olsa birbirinden
ayırmayı başarır. Ayrılmalar ve birleşmeler sayfalar boyu devam ederken
okuyucu, sayfalar değil satırlar arasında nefes nefese gelişmeleri tâkip etmeye
çalışır. Bâzen sabahın hayrı, gecenin şerrini yok eder. Âşıkların birbirine bağlılığı,
okuyucuyu romanın bağımlısı hâline getirir.

Hayırlar da
şerler de, bu yazıya sığdırılamayacak kadar çoktur.  ‘Çok veren maldan, az veren
candan
’ fehvasınca ancak kısa bölümler hâlinde sunulabilir.

Tadımlık bölüm
1:

Sarp ile Sara,
oturdukları kafeterya masasından, hemen bitişikteki Magosa Kalesi’nin taş
duvarlarını eritecek kadar sıcak, sımsıcak duygu yoğunluğu içinde
kalktıklarında sabahın 04.00’ü olmuştu…

Sarp, sevgi
sarhoşluğu içinde, kucakladığı Sara’ya:

-Artık Girne’ye
dönmeliyim bir tanem. Hem sana anlattığım gibi bugün de birliğime haber
vermeden ayrıldım. Hiç umurumda değil ama beni yine cezalandıracaklar. Seni bir
süre göremeyebilirim. Ama yanımdaki arkadaşım Metin ile sana haber gönderip,
bundan sonra seni nasıl ve nerede göreceğimi bildireceğim sevgilim.

Sarp’la Sara
kavuşmalarındaki coşkunun yerini alan ayrılık acısının gölgesinde sanki bir
daha görüşemeyeceklermiş gibi hasretle kucaklaştılar…

Sarp, bölüğünden izinsiz ayrıldığı için 3 ay
hapis cezasına çarptırılır. Karar günü hapishâneye gönderilir. Sevdiği kızı
görmekten bir gün bile mahrum kalmaya tahammül edemeyen Sarp, 90 gün
yaşayamayacağını düşünerek zifirî karanlıklara karışır. Girne Askerî Cezâ
Evi’ndeki ilk gününde bir ziyâretçisinin olduğu söylenir. Kalbi duracak gibi
olur. Acaba O’mu?

Gelen, bir müddet önce bindiği taksinin;
yüreği sevgi dolu candan bir insan olan şoförüdür. Son olarak onunla Magosa’ya
sevgilisini görmeye gitmiş, gidiş dönüş sırasında candan dost olmuşlardı. İki
dost, konuşmaya başlamadan önce bir müddet bakıştılar, sonra ânî bir hareketle
kucaklaştılar. Sarp, yeniden hayata dönmüş gibi olduysa da, hıçkırıklarını zapt
edemeyen dostu Metin’e eşlik etmekten kendisini alıkoyamadı. Cezâevi duvarları
ne acılar görmüş, nelere şâhitlik etmişti. Fakat taş duvarlarda yankılanan böylesi
bir ağlama sesi hiçbir zaman duyulmamıştı.

Tadımlık Bölüm 2:

Dostu Sarp’ın ve ‘yenge’ diye hitap ettiği Sara’nın içerisinde bulunduğu trajik
durumun kahredici ıstırabını akciğerinin derinliklerinde hisseden taksi şoförü
Kıbrıslı Metin, bir gün yengesini görev yaptığı Magosa’dan alır ve Girne’deki
hapishâneye götürür:

Girne’ye
geldiklerinde henüz öğle olmamıştı. Cezâ evinin ziyâret saatleri öğleden sonra
başlıyordu. Sara öylesine sabırsızdı ki, Sarp’ı görmek için birkaç saat daha
beklemeye hiç ama hiç tahammülü yoktu. Saati gelmeden görüşebilmek için cezâ
evi müdürüne gitti. Magosa’dan geldiğini cezâ evinde bulunan arkadaşı Sarp
üsteğmeni görmek istediğini belirtti. Ancak bu sözler müdürü tatmin etmemiş; ‘yabancı bir subayın bir Türk subayı ile ne
işi olabilir
?’ diye düşünmüştü. Bu sebeple:

-Bu görüşme için
alınmış bir izniniz var mı? Yoksa bu görüşme mümkün olmaz.

Bu cevap üzerine Sara
öylesine üzüldü ki, gözleri karardı, sendeledi tam yere düşecekken, yanına
gelen Metin onu kollarından yakaladı. Bir sandalyeye oturtup müdüre Sara’nın
oraya neden geldiğini kısaca anlattı. Birbirlerini seven bu iki gencin kısacık
da olsa görüşebilmeleri için müdürün inisiyatif kullanmasını istirham etti.

Müdür, anlatılanlar
karşısında allak-bullak olmuştu. Sarp üsteğmenin yaşadığı durumu o da yakından
biliyordu. Sarp birkaç defa hücresinde baygın olarak bulunmuş, bundan haberdar
olan müdür, revir sorumlusu doktor ile görüştüğünde, bu genç üsteğmenin âdetâ
kendini öldürmek istercesine aç ve susuz kalmayı tercih ettiğini öğrenmesine
rağmen bunun sebebini bilmiyordu. Şimdi öğrenmişti. Netice de o da insandı.
Metin’e dönerek:

-Bu Barış Gücü
subayına söyle arkadaşını görebilmesi için ona yarım saat izin veriyorum. Ne
bir dakika fazla, ne de eksik. Üsteğmen Sarp ile görüşecek, sonra da sessizce
buradan ayrılacak. Bu görüşmeyi hiç kimse bilmeyecek. Yoksa beni görevden
alırlar!

Yarı baygın bir
şekilde bekleyen Sara, bu sözleri duyduktan sonra yerinden zıplayarak fırladı!
Üstünü başını düzeltti. Saçlarını eliyle tarayıp, gözyaşlarını da sildikten
sonra, Sarp’la görüşeceği odaya girdi ve sevgilisini beklemeye başladı.

Ceza evi gardiyanı,
Sarp’ın kaldığı hücre kapısının kilidini açtı. Büyük bir gıcırtı ile açılan
hücre kapısının ardından hücresinde iki büklüm oturan Sarp göründü!

Gardiyan: ‘Müdürüm seni görmek istiyor’ dedi.

Odasına girdiğinde; müdür
pencereden dışarıyı seyrediyordu! Kapıya döndü ve Sarp Üsteğmene hitaben:

-Bak üsteğmenim iki
ayı aşkın bir süredir buradasın, iki defa hücrende baygın bulundun. Ne yemek
yiyorsun, ne su içiyorsun! Ölmek mi istiyorsun? Daha çok gençsin. Hem seni
sevenlerin, belki de senin de sevdiğin var! Bunu yapma, daha yaşayacağın çok
uzun bir hayat var.

Müdür, âdetâ günah
çıkarırcasına Sarp üsteğmene nasihat edip, tavsiyelerde bulunuyordu. Bir süre
ceza evi müdürünü dinleyen Sarp üsteğmen:

-Beni bunları
söylemek için mi çağırdınız? Söyleyecekleriniz bunlar ise hayat benim için bir
şey ifâde etmiyor! Bir an önce bu yalan dünyadan çekip gitmek istiyorum.

Müdür, böylesine bir
cevabı hiç beklemiyordu. Ama bu defa Sarp’ı hiç beklemediği bir şekilde etkisi
altına almaya kararlıydı!

Bu kararlılıkla
sordu:

-Ya sevdiğin kadın?
Onu da mı görmek istemiyorsun? Kendine bu kadar acımasız davranman onu hiç mi
üzmeyecek?

Sarp, bu duydukları
karşısında şaşırdı:

-Siz böyle birisi
olduğunu nereden biliyorsunuz? Kim anlattı size diyerek, heyecanla sordu…

Ceza evi müdürü:

-Bunun ne önemi var
ki? Önemli olan böyle bir gerçeğin varlığı. Bu gerçeğin kahramanı seni görmeye
gelmiş, hadi koş. Tam yarım saatin var ona göre, diye cevapladığında;

Sarp üsteğmenin
içinde bir sevinç patlaması olmuş, bir an önce sevgilisine kavuşmak istercesine
koşar adımla odadan çıkıp, görüşmenin yapılacağı odaya koşmaya başlamıştı.
Görüş odasına girdiğinde kalbi yerinden çıkacak gibiydi! İşte sevdiği kadın,
biricik Sara’sı tam karşısındaydı.

Her ikisi de büyük
bir hasretle kucaklaştılar. Özlemle birleşen dudakları onların sevdasının ne
kadar büyük, ne kadar güçlü olduğunu anlatan en güzel duygunun yansımasıydı…

Sarp, sevdiği kadının
kokusunu uzun, uzun içine çekiyor, bir taraftan da ipeksi sar saçlarını okşarken,
sevgi kelimeleri görüş odasının duvarlarında yankılanıyordu:

-Saram, gece yansı
güneşim benim, seni öylesine çok özledim ki, bir ara aklımı yitirecek gibi
oldum. Bu hasrete dayanacak gücüm bitmişti ki, birden seni karşımda buldum
canım sevgilim, güzel kokulu çiçeğim benim, inan ki, canıma can kattın. İyi ki
geldin sevgilim.

Sara ise sevdiği
adamın kollarında aşkının hasretini dindirmeye çalışırken:

-Canım sevgilim ya
ben, ya ben! Seni nasıl özledim bir bilsen. Magosa’dan ayrıldığın günden beri
rüyalarımdasın. Her sabah seni bir daha ne zaman göreceğim diyerek uyandım.
Gözlerim hep seni aradı. Her günün sonunda senin kokunu yeniden soluyabilmek
için Magosa Kalesi’nde oturduğumuz kafeye gittim. Gelmeyeceğini bildiğim halde seni
orada bekledim. Her defasında da seni göremememin hüznüyle geri döndüm. Ama
bak, şimdi yeniden bir aradayız, yeniden kollarının arasındayım. Yüce Tanrım ne
olursun bu anın güzelliği sonsuza kadar sürsün, sana yalvarıyorum. Diye inledi!

Ancak görüşebilmeleri
için verilen süre dolmuş, görüşme odasının kapısını açan gardiyanın sesi
duyulmuştu:

-Görüşme sona
ermiştir.

Ceza evi duvarlarında
yankılanan bu ses, onları yeniden hayatın acımasız yüzü ile karşı karşıya getirdi!
İki sevgili son bir defa daha sarılarak birbirlerine vedâ ederken:

Sarp Üsteğmen:

-Güzel sevgilim, sonu
ne olursa olsun, ceza evinden çıkar çıkmaz yine sana geleceğim. Hem baharın
gelmesine çok az kaldı. Kıbrıs’ta bahar çok güzel geçer. Gör bak! Bu güzelliğin
keyfini birlikte çıkaracağız. Bekle beni bir tanem. Dedikten sonra; Sara’ya
sarıldı. Onu bir kez daha öptü ve kulağına: ‘Hoşça kal aşkım, kendine dikkat et’ diye fısıldadı.

Sara da:

-Seni sonsuza kadar
bekleyeceğim. Seni çok seviyorum, diyerek; Sarp’a sımsıkı sarıldı. Kokusunu bir
defa daha içine çekti, o son vedâyı hasrete dönüştüren dudaklar birleştiğinde;
gardiyanın sesi tekrar duyuldu:

-Haydi, tamamdır
artık. Görüşme bitti…

Fakat roman bitmedi. Hattâ yeni başlıyor. 262
sayfanın 72.sindeyiz. İyilik meleği Erlik iki sevgiliyi kavuşturmaya
çalışırken, kötülük meleği Ehrimen şeytandan aldığı akılla, insanoğlunun aklına
gelmeyecek zorluklar çıkarır.

Kurgusu mükemmel bir roman… Harikulâde bir
anlatımla cennet Kıbrıs’ın havasını teneffüs ettiren, manzarasını pek mükemmel
tasvir eden; kâh lirik, kâh epik destan gibi, hem aksiyon hem de aşk filmi
hüviyetindeki romanı okumak çok kişiye iyi gelecek.

Gözyaşları; kâh erişilmesi güç saadetlerden,
kâh kahredici hüzünlerden sel olup aksa, mendiller sırılsıklam olsa bile…

 

BİLGEOĞUZ
YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu,
İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64

Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: bilgekitap@gmail.com   WEB: www.bilgeoguz.com 

 

 

ATİLLA ÇİLİNGİR:

1967
yılında Teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’da göreve başladığı
zaman, Kıbrıs olayları adada bütün hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da
desteğini alan Rumlar; adada yaşayan Kıbns Türklerine her türlü mezâlimi
yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik
ambargolarla Kıbrıs Türklerini adadan göçe zorluyorlardı…

O
dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu,
Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması
gereğince, Ada’da buluan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak
için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz
Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı
olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevine başarıyla devam
etti, ‘Gazi’ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü.

 

1974-1975
ve 1985-1987 yıllarında Kıbns’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada
yaşanan olayları yakinen tâkip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında
Kıbns Türk Kültür Demeği’nin İstanbul Şubesi yönetim Kurulunda da görev
yaptı.

Bu
uzun süreçte ‘millî dâvâmız’ olarak bilinen Kıbns konusuna sâhip çıkarak, Kıbrıs
Türklerinin kazanılmış târihî ve hukûkî haklarını savunmak maksadıyla değişik
platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına
konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbns
konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına,
konferanslarına devam etmektedir.

Sivil
iş hayatına Türkiye Sigorta Sektöründe başlayan Atilla Çilingir Koç YKS
bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, dühyânın 18 ülkesinde hizmet
veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet
gösteren; CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş bünyesinde hizmete devam
etti.  

Pek
çok üniversitenin Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında,
vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye
devam eden Çilingirin: Sigorta sektöründe 26 yıldan beri vermiş olduğu
hizmetlerini anlatan; Sigortalı Hayatın
Gerçekleri
(2012) isimli bir kitabı bulunmaktadır.

Atilla
Çilingir; bugüne kadar kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle;
Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında K.K.T.C. Lefkoşa Şehit
Aileleri ve Mâlûl Gazileri Demeğine ‘Tarihten
Gelen Çığlık
’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat
2013’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak
Köyü İ.M.K.B (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim
Okulunda CGM’nin de katkılarıyla; içinde 20 adet bilgisayarı bulunan, adını
taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde
de, Mapuder-A.D.D. Samsun Şubesi Başkanlığı’nın İşbirliği ve CGM’nin de
katkılarıyla; adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan
bir kütüphânenin açılışını yapmıştır.  

Önceki İçerikÇok Çocuk Yapın Dedikçe Doğurganlık Azalıyor
Sonraki İçerikMahir Ünal’ın Asılsız İddialarına Cevabımdır
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.