İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemilere saldırıp, 9 Türk’ü öldürmesi, bir kısmını yaralaması ve gemilere el koyması konusunda, bu hukuksuz ve korsanca davranışı sebebiyle İsrail’e karşı oluşan tepkiler haksız değildir. İsrail bu tepkilerden daha fazlasını hak etmektedir. Ancak tarihte az rastlanan böyle kritik olaylardan sonra sorulması gereken asıl soru şudur:
Bu olaydan sonra Türkiye siyasi ve/veya diplomatik alanda kazanç elde edecek mi?
Bu sorunun cevabı için vakit henüz erkendir. Siyasi satrancın sadece ilk hamleleri yapılmıştır. Oyunun sonucunu belirleyecek diğer hamleler için sadece tahmin yapabiliriz.
Oyunun bu safhasında olanlara bakınca Türkiye’nin ciddi kayıplar içinde olduğu görülüyor:
- Çoğunluğu Türk olan, müteşebbisi bir Türkiye Sivil Toplum Kuruluşunun olduğu, insani yardım yükü ve 600 den fazla yolcusu olan gemiler, uluslar arası sularda askeri saldırıya uğradı. Türkiye’nin şeref ve itibarı sarsıldı. Bu olay “çuval” hadisesinden daha onur kırıcıdır.
- 9 vatandaşımız şehit edildi, onlarcası yaralandı, gemilere el konuldu. İnsani yardım yerine ulaşmadı.
- 40 yıldan bu yana İsrail ve ABD ile iyi ilişkilere dayanan Türkye’nin Ortadoğu politikasında eksen kayması söz konusu. İsrail ile savaşın eşiğine gelindi.
- Başbakan ve Hükümet yetkililerimizin, sokaktaki insanımızın yüreğini soğutmaya matuf, İsrail aleyhine sözlerinin diplomatik manada bir faydası bulunmamaktadır.
- ABD, İsrail’e karşı istediğimiz tarzda bir tepkiyi göstermedi.
- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bir İsrail’i kınama kararı dahi çıkartılamadı. Büyük devletlerin hepsi çekimser kaldı. Çıkarılan Başkanlık Kararı “bir araştırma komisyonu kurulması” yönünde olup, Güvenlik Konseyi Kararı değildir.
- İsrail, Türkiye’nin özür dileme talebini reddetti.
***************
Türkiye Devletinin bir STK (sivil toplum kuruluşunun) inisiyatifi ile savaşın eşiğine geldiğini sanmıyorum. İsrail, 27 Mayısta bu gemilere müdahale edeceğini hem kendisi ve hem de ABD aracılığıyla Türkiye’ye bildirdi.
İsrail gibi sicili karanlık bir devletin bu kararının bir blöf olmama ihtimali %50 den fazladır. 27 Mayıs ile 31 Mayıs arasında Türk devlet yetkilileri kimlerle ne konuştu, vatandaşlarının canını riske atan bu girişime neden göz yumdu?
Türkiye, Osmanlı Devletinin mirasçısı ve bölgesel güç olma iddiasında olan bir devlet olarak, eski vatandaşlarımızın hukuklarını korumak ve bölgenin siyasi yapılanmasında söz sahibi olmak istiyor.
Gazze’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Türkiye’nin Filistin Meselesinin çözümü için bu trajediye müdahil olma isteği anlaşılabilir bir hedeftir.
Ancak siyaset sonuç alma sanatıdır. Enver Paşa’nın donanımsız, postalsız askerlerle Asya’nın karlı dağlarında cihada çıkması, niyet olarak takdir edilse bile, sonuç olarak felaket olmuştur. Eğer Gazze’ye yardım projesi olayların bundan sonraki safhaları hesaplanmış ve Türkiye’nin lehine olacak gelişmelerin başlangıcı olmasını sağlayabilecek hamlelerin ilk adımı ise, Hükümeti tebrik etmek gerekecektir. Değilse bir felaketin başlangıcına sebep olduğu için lanetlenecektir.
************
İHH Başkanının ve diğer yolcuların açıklamaları “Milli Görüş” çizgisi dışındaki Türk vatandaşlarını radikal İslamcı çizgiye kayma endişesi ile bu olayda İHH’ya destek olmaktan uzak tuttu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmen yapamadığı bir eylemi bir STK’ya yaptırmak suretiyle bazı sonuçlar almaya çalışmış olmalı. Ancak seçilen STK, radikal kesimleri temsil ediyor ve “Türkiye’nin S. Arabistan, Mısır, Ürdün. B. Arap Emirlikleri vb. gibi ABD’nin müttefiklerine değil, İran, Suriye, Hamas, Hizbullah gibi ABD’nin hasmı ülkelere/kuruluşlara yanaştığı” izlenimine sebep oluyor.
ABD’den açıklama yapan Fethullah Gülen‘in “İsrail’den izin alınsa iyi olurdu” ve “”İHH’nin politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil” sözleriyle, İHH gibi kuruluşlarla arasına mesafe koymak ve Hükümeti “ABD çizgisinden uzaklaşmamak” yönünde uyarmak gayesini güttüğü söylenebilir.
****************
Mademki olayın başarısı sonuçlarıyla değerlendirilecek, teenni ve basiretle hareket eden devlet aklına ihtiyacımız var. Sokakları heyecanlandırıp, halkta elde edilmesi imkânsız beklentiler yaratmadan sürdürülecek bir dizi diplomatik teşebbüsün, istenen neticeyi almak üzere “bir gergef işler gibi” yürütülmesi gerekiyor.