Fikir Fukaralığını Yenmek

45

 

Başkent Ankara ile flört eden yüksek tirajlı bir gazete Türkiye’nin en büyük aileleri konusundaki araştırmalarını yayınlanamaya başladı. Büyük Aileler genelde aşiret dayanaklı. Heyecanla diziyi takip ediyorum. Bu konuda yapılan çalışmalar elbette önemli.

Bu önemin, benim için bir başka önemi ise toplumuza birikim, kültür ve medeniyet olarak büyük ailelerin nasıl yansıdığı ve yer bulduğudur?. Hangi aileler nerede, ne gibi; toplumu, bölgeyi ve hatta dünyayı etkileyen tezler, antitezler, projeler üretmiş, paylaşmış, savunmuş, yaymış. Eğer bundan, böyle bir netice alınmazsa bu çalışmanın bir yanı eksik kalacak. Politik hayat ise daha da kolaylaşacak. Her büyük aile yine bir veya birkaç temsilci ile parlamentoda temsil edilecek. Zaten ülkemizde yıllardır büyük aile (aşiret) ve cemaat temsilcileri için böyle bir uygulama sürmektedir. Büyük yayınevlerine giderek bu konuda kitap, CD, DVD, film aradım, hiç de yeterli olmadı; sanırım bir bilim adamını da tatmin edecek sayı ve düzeyde değildi referans olacak çalışmalar.

Geçenlerde Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’den Ayrılışının 100. Yılında Dünü ve Bugünü İle Balkanlar ve Balkanlaarda Müslüman-Türk Katliamı proğramında bir sayın yerel yönetici ile yanyana oturduk. Sivil Toplum Kuruluşları az kaynak ve kadrosuna rağmen böylesine önemli işler yapıyorlar. Balkanlar konusunda hala en önemli referanslardan biri Hüseyin Raci Efendi’nin Zagra Müftüsü’nün Hatıraları’dır. Yayına Üstad Mehmet Ertuğrul Düzdağ hazırlamış. İyi ki de bu önemli eser neşredilmiş. Belediye Başkanı’mıza bu tür proğramlarının artırılması ve desteklenmesi gerektiğini belirttim. Dedi ki “Elbette.. salonu izleyici ile doldurun, biz de gelip bir konuşma yapar, hizmetimizi anlatırız. Ne de olsa politika yapıyoruz. Bize sandıktan çıkacak oylar önemli. ” Görüşünü ispatlarcasına konuşmasını yapıp çektip gitti, Allah selamet versin!.

Baktım Türkiye’nin En Büyük Aileleri çalışması gerçekten politikacıların zahmetini yarı yarıya azaltacak. Kültür, sanat ve medeniyet çalışmaları mı hadi canım sen de?

KES YAPIŞTIR VE BUZKAŞİ OYUNU

Bir zamanlar televizyonlarımızda Amerikan dizileri etkiliydi. Dallas gibi, Komiser Colombo gibi, Flamingo Yolu gibi. Ciddi dövizler harcanıyordu bu yayın için.  Bu dizilerde  inandırıcılığı olsun diye yapımcılar bürokrasiyi ve yetkililerini eleştirselerde, yine çözümün ABD içinde olduğunun altını çizerler!. Şimdi ise ülkemizde ABD dizilerinin “kes yapıştır” biçimindeki yerli versiyonları hayatımıza katıldı. Dadı, Yorgun Ev Kadınları, Arka Sokaklar, Bizim Okul, Harem vs. Bunlara göre Muhteşem Yüzyıl milli. Televizyon ekranında çok sayıdaki yarışma, haber ve spor proğramlarının prototipi bile böyle. Telifi ödenerek Türkiye’de uygulaması yapılıyor. Kim Milyoner Olmak İster?, Ben Bilmem Eşim Bilir vs. Ancak Aykırı Sorular bir başka.

Hep aklımı meşgul ederdi bu husus, ancak Hollywood’dan canlı yayınlanan 85. Oscar Ödülleri açıklanırken daha bir dikkat kesildim. Üstelik İstanbul’dan sonra aynı gün Yılmaz Erdoğan’ın “Kelebeğin Rüyası” filminin Berlin’de galası yapılıyordu. Hikaye Zonguldak’ta iki şairin aynı liseli kıza aşık olması anlatılıyordu. Oscar’ın gölgesinde kaldı. Oscar’da bir Türk filmi, sanatçısı veya kurumu var mıydı? Gazetecilerimiz bittabi olayı takip ediyorlardı.

Zaten bizim için Oscar’ın dikkat çekici yanı En Kısa Film Dalında  “Buzkaşi Çocukları”nın 14 yaşındaki küçük yıldızı Afgan Favad Muhammedi oldu. Kabil Sokaklarında kartpostal ve hediyelik eşya satan Favad, yönetmen Sam French Kabil’de dikkatini çekiyor. Arkadaşı ve filmde birlikte oynadıkları Afgan Civanmert Paiz ile birlikte Los Angales’e götürülüyorlar. Filmin konusu ise Afgan milli sporu olan  “buzkaşi” oyuncusu olmak isteyen iki arkadaşın öyküsü . Filmde  Afgan geleneklerine göre keçi postuyla at üstünde yapılan buzkaşi oyunu için at sağlamakla görevli  Ahmet’in,  arkadaşı Rafi’ye  gösteri yaparken attan düşerek ölmesi konu ediliyor. Her iki Afganlı oyuncuyu ise sponsor olarak THY Amerika’ya uçuruyor!

Aynı THY; Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’nın Kazakistan, Bosnahersek başta olmak üzere bazı ülkelerde kurulacak Türkçe eserler kütüphanesi ve Türk Süsleme Sanatları Sergisi Tabloları için müracaat etti. Sözkonusu hizmetin Türk yazar, sanatçı ve eserlerinin tanıtımına yönelik ve bu ülkelere hediye olmasına karşılık THY kargoyu ücretsiz taşımayı reddetmişti. Her ne ise!.

Amerikalı Vietnam’da ölen subayı televizyon dizisi, askerine film yaptı. Bugün için Irak’tan sonra Afganistan işgal edildi. Afganlılar tehdit altında hayatını idameye çalışıyor. Bu ülkede sürekli müslüman kanı dökülüyor, bir türlü demokrasi gelmiyor her nasılsa!. Hollywood bunu görmezden geliyor, ama Afgan at sporu oyunu  buzkaşi’yi dünyaya tanıtmayı biliyor ve Oscar kazanıyor!

YÜCEL ÇAKMAKLI, MESUT UÇAKAN VE İSMAİL GÜNEŞ

Sinema Yazarı  Deniz Yavuz “Türk Sinemasının 22. Yılı” adlı bir kitap yayınladı. Bu çalışmayla  sinemamızın neredeyse son çeyrek asırlık bütün envanteri ortaya dökülmüş. 40 Yönetmenin performansında  Toğan Gökbakar 4 film ve 12. 131. 361 seyirci, Yılmaz Erdoğan 4 film ve 9.945.383 seyirci, Ömer Faruk Sorak 4 film ve 9.903.710 seyirci ile ilk üç sıradalar. Bunu ilk onda olmak üzere Çağan Irmak, Faruk Aksoy, Mahzun Kırmızıgül, Yavuz Turgul, Serdar Akar, Cem Yılmaz, Ömer Vargı ve Gani Müjde izliyor.

40 Yönetmen arasında Osman Sınav 14, Yücel Çakmaklı da 4 film ve 916.383 seyirciyle 23. sırada yer alıyor. Musut Uçakan ve  İsmail Güneş’i aradım göremedim!. Yüreğime sancılar girdi. Başka da arayacağım yönetmen herhalde yoktu. Nitekim en fazla izlenen filmler sırasında da arkadaşlarımı bulamadım.

En çok izlenen yapancı filmler Titanic, Avatar, Buz Devri; Kıtalar Ayrılıyor, Yüzüklerin Efendisi olurken, yerli filmler sıralaması da şöyle; 6.564.425 seyirci ile Fetih 1453 birinci; 4.330.714 seyirci ile Recep İvedik 2. , sonra yine Recep İvedik, ardından da Kurtlar Vadisi Irak 4.256.567 seyirci ile 4. sırada geliyor. Bu sıramaya devam edersek GORA, Eyvah Eyvah 2, Babam ve Oğlum, AROG, New York’ta Beş Minare ve Recep İvedik 3.

Recep İvedik’in  üç ayrı film halinde gösterimi sürdürmesi her halde sosyologların 24 saat mesai vererek durum tespiti yapması gerekir. Hele adına sağ deyin, muhafazakar, milliyetçi, demokrat, islamcı, ülkücü, kendi kültür köküne bağlı nesil ne derseniz deyin ciddi ciddi düşünmeleri gerek.

BİZE DE “BABAM VE OĞLUM” GEREK GALİBA

Türkiye’de  geçen sene 567 sinema salonu ve 2093 perde vardı. Eurimages film yapımcılarına 16.4 milyon avro destek vermiş. Kültür Bakanlığı da film başına 250 bin TL katkıda bulunuyor. 2005-2011 yılları arasında 212 sinema filmine Kültür Bakanlığı 28 milyon 261 TL aktarmış. Babam ve Oğlum, 120,  Kurtuluş Son durak, Ağır roman, İstanbul Kanatlarımın Altında, Hoşça Kal Yarın adlı filmler bundan nasiplenmiş, katkı almış. Destek alıp vizyona çıkamayan filmler de mevcut.

Babam ve Oğlum’u defalarca seyrettim. Bir solcu üniversitelinin talebe eylemleri sonrasındaki hayatı anlatılıyor. Aynı görüşteki eşi doğum yaparken ölüyor, genç memleketine dönüyor, yanında oğlu var. O küçük kasabada aile içi ve dışı gelişmeler aktarılıyor. Üniversiteli genç daha önce cezaevindeki işkenceden hastalıklı çıkıyor, kasabasında da hayata veda ediyor, torun dedesine kalıyor. Sinema filmi olarak başarılı bir prodüksiyon. Keşke bir islamcı, bir ülkücü, bir milliyetçi, bir mukeddesatçı, bir Atatürkçü, bir demokrat, bir liberal bir başka görüşteki üniversiteli gencimizin öğrenci eylemlerinin yoğun olduğu yıllardaki hayatı da Babam ve Oğlum’daki gibi drama konusu yapılsa, filme çekilse. Görüşleri yüzünden düşüncesi ne olursa olsun onca gencimizin ortak yanı işkenceyle, ötekileştirme, dışlanma, yalnızlaştırılma, eşsiz, işsiz ve parasız kalmalarıyla onca ortak yönü var.

Hatırla Sevgilim ve Çemberimde Gül Oya gibi televizyon dizilerinde sözkonusu konular işlendi, ancak hep tek gözle bakıldı olaya. Karşı tarafın protestosu oldu ama, şöyle bir kıpırdayıp da  sanat, kültür ve medeniyet hareketinin içine girmedi, girenlere imkanı olanlar katkı vermedi, “kaç oy getirir?.” diye düşünüldü filmler, tablolar, kitaplar, sergiler, etkinlikler, paneller! Böyle bir resim çıktı ortaya. Mücahitlerin evlatları müteahhitliği tercih etti iddiasını doğrulattı!. Bunların söylemleri de en ideal olarak tekrardan öteye gidemedi.

YENİ NESİL GENEL AKIMLARA SÜRÜKLENİYOR

Sanata, kültüre, medeniyete, değişime direnmek değil, galiba bu süreci sevk ve idare etmenin önü açılsa yine yeter. Kurulan tuzaklara dilerim düşülmez.

Bilişim ve iletişim teknolojilerinin süratle gelip, yaygınlaşması, yeni pazarlara girmesi, zenginlik, makam, ünvan, şöhret, refah, bilgi ve görgünün artması, geleneksel ama kimlikle örtüşen alışkınlıklarımızı galiba epeyi değiştirdi. Kimimiz bunu hala farketmemekte direniyoruz. Yeni nesillerin dünyadaki genel akımlara  süratle sürüklendiği günümüzde ülkemizi ve insanlarımızı yönetenler yeni bir medeniyet dilinin evrensenselliği içinde kamuoyunun oluşmasına ve  fikir fukaralığına sanat, kültür, edebiyat, sinema ürünleriyle katkı vererek sivil toplumun, gönüllü kuruluşların ve mütevazi, ancak kabiliyetli insanlarımızın önünü açmalıdır. Günümüzde, birilerinin oy’u az ama fikirleriyle dikkat çekenleri arayıp bulma zamanıdır. Ya Nobel’e, Pulitzer’e, Oscar’a aday olunur, düşünce ve eylem acezeliğinden kurtulunur, yahut aynısı Türkiye’de kurulur! Ne derseniz?