-Gaflet, ünsiyetsizlik doğurur. Mevcudatın hakiki vechesini; yani kulluklarını, lisanı hâlleriyle yaptıkları ibadetleri göstermez. Kullukta hangi mertebede olduğumuz gizlenir. Bu da mahlûkata ünsiyetimize perde çeker. Birbirimize karşı vahşileşiriz! Yabancılaşırız! “Bir göz hatırı için, çok gözler sevilir.” anlayışından uzak düşeriz. Aksi ise bizi, ibadete sevkeder; âbid âbidi sever iktizasınca, mevcudat arasında muhabbete vesile olur. “Yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü.” hükmü nümâyan olur. Tembel tembelle, çalışkan çalışkanla, âbid âbidle ünsiyet eder mânâsı doğar.
-İlimden hikmete, bakıştan görüşe ve ibret almaya, yani basîrete yol bulamaz, eserden ustaya, fiilden fâile, nizamdan nâzıma, yapılandan yapana geçemez isek; bakış tesadüf, görüş tevafuk, biliş malûmattan ibaret kalır. Çünkü ilim idraki, maksat hikmeti intaç etmeli. Zira:
Bakmak değil görmek,
Duymak değil işitmek,
Bilmek değil, anlamak asıl olmalı.
Resme bakınca ressamı,
Nakışı görünce, nakkaşı akla gelmeli.
-Kâinat büyük bir insan,
İnsan küçük bir kâinat.
Kâinatta ne varsa insanda var.
Maddesinde kâinat, mânâsında;
Gayb âlemleri ve maneviyat özetlenmiş.
Boşuna denmemiş: “Ne ararsan insanda ara, insanda bul.”
“Nefsini bilen Rabbini bilir.”
“Sen seni bil sen seni; yoksa patlatırlar enseni!”
Velhâsıl, içinde bulunduğumuz her yer; kâinattan bir parça.
Bizler ise, insanlık âleminden bir fert.
Bu durumda gerçek nedir? Pozisyonumuz, neyin ifadesi?
Dünyada bulunuş keyfiyetimiz neyin nesi?
Ve hayatın asıl ve hakiki gayesi nedir?
-”Kıymet, niyete vâbestedir: Her amelî mes’elede bir akaid yönü bulunmaktadır. Meselâ bir adamın temizlik niyetiyle abdest alması hâlinde abdest (almış) sayılmayacağı, seyahat niyetiyle hacca gidenin, hac farizasını yerine getirmiş olamıyacağı açıktır. O halde, her amelî hükmün beraberinde bir akîde vardır ve olmalıdır.” (Deccal, s.140)
-“Doktora gitti, gözlük verdi. Ama yine de okuyamadı! Çünkü okuma yazması yoktu…”
(Saadet Yalım)
-“Gafile kelâm, nafile kelâm.”
-Gübreyi görmekten başını kaldıramayanlar; gülü görmeye fırsat bulamazlar.
-“Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayattan lezzet alır.”
-“Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir.
Hedefe varamayışımız, usulüne uygun hareket etmeyişimizdendir.
Usul bilgileri, binanın temeline veya ağaçların köklerine benzer.
Temel sağlam olmazsa, bina çöker.
Ağacın kökü sağlam değilse, meyveleri ya hiç olmaz veya cılız olur.”
-“Öfkelenme, kötü şeyler söyleme, acele etme, bekle!”
-“14 asırlık uzun zaman dilimi içinde İslâm elması üzerinde bir takım hurafeler, vehimler ve hayaller bir toz gibi birikmiştir.”
-“Medrese ilimleriyle meşgul olan zatlar, bazen ‘lâfızperestlik, âlet ilimlerini asıl ilimlere tercih etmek’ gibi bazı hastalıklara yakalanabilmektedir.”
-“İyi bir Tefsir Usûlü bilgisine sahip olmadan, âyetleri sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir.”