Farklılıklarla Yaşama Dersi: 2

120

 

Devam ediyoruz…

Aynı program dahilinde Atlanta’da Martin Luther King Jr. Müzesi’ni de görme imkanı bulmuştuk. İlgilenenler bilir, Martin Luther King Jr. 60’larda Amerika’da ırkçılık karşıtı fikirleriyle etkili olmuş, özellikle zencilerin haklarını mücadeleyle savunmuş bir isim.

Meşhur “Bir hayalim var…” sözünün sahibi.

Müze çok geniş bir alanı kapsamaktaydı. İsim olarak müze desek de aslını isterseniz bir yaşam alanının geçmişten günümüze aktarılmış halini de içerdiğini söyleyebilirim. Zira o dönemde zencilerin beyazlardan “ayrı” bir biçimde oluşturulmuş yerleşim alanları, King Jr.’ın doğduğu ev çevresinde sergilenmekteydi.

Döneme ait bir takım fotoğrafların sergilendiği bir bölümde bir fotoğraf dikkatimi çekmişti: Kolej öğrencisi zenci bir genç kız, tedirgin bir ifadeyle beyaz öğrencilerin sözlü tacizleri arasında (yüz ifadeleri de bu durumu gösteriyordu) yürümeye çalışırken fotoğraflanmıştı.

Fotoğrafın altındaki yazıya göre zenci kız öğrenci o koleje giren ilk zenci kız olup, taciz ve baskılara ancak (yanlış hatırlamıyorsam) iki hafta dayanabilmiş. Akabinde ayrılmak zorunda kalmış.

1960’lar ve Amerika’nın gündeminden bir konu: Irkçılık. Öyle ki bir zenci için bırakın başkanlık hayalini, okul okumak bile rengi sebebiyle neredeyse mümkün değil.

Tabii Obama’nın başkan seçilmesinin, bir milletin ulaştığı olgunluk seviyesi bakımından neden Amerikan halkı tarafından alkışlandığını daha iyi anlıyorsunuz. Zira bir dönem kabul etmekte zorlandığınız “farklılıklarla” bütünleştiğinizin somut resmini çizmiş oluyorsunuz.

Yani “hayal”in gerçekleştiğini.

Böyle durumlarda insan kendisiyle mukayeseye girmeden edemiyor… En azından benim zihnim bu mukayeseye kayıyor…

Kayar kaymaz da aklıma özellikle Anadolu’yu fethettiğimizden beri “farklılıklar”la nasıl hemhal oluşumuz geldi…

Mesela o gün Bizans’ın tebası durumunda olan Ermenilerin bilhassa Osmanlı’da yükselebildikleri mevkiler ve halkın komşuluk ilişkilerine dair tarihi veriler geldi…

Mesela Endülüs’ün yıkılmasının ardından yapılan zulüm ve baskılardan kaçan Yahudilerin Osmanlı’ya sığınması ve bu “farklılığın” da bünyeye zorlanmadan kabul edilişi geldi…

Mesela 19. yüzyılda Rusya tarafından zorunlu göçe tabii tutulan Kafkas halklarına dedelerimiz tarafından kucak açılması geldi…

Mesela yakın tarihimizde Saddam’dan kaçarak ülkemize sığınan 500 bin peşmergeyi şikayet etmeksizin kabul edişimiz, kendi vatandaşımızın büyük çoğunluğu böyle bir imkana sahip değilken, bu misafirlerimizin ifadesiyle “bıktırana kadar” tavuk yedirmek gibi “hatalarımızla” bağrımıza basışımız geldi…

(Mesela şuan da aklıma, bir müddettir Avrupa’da göçmenlerin ekonomik nedenlerle yük olarak görüldüğü ve tepki görmeye başladığı günümüzde, Suriye’den bizlere sığınan mültecileri bağrımıza basışımız geldi…)

Korkmayın, tüm örnekleri saymayacağım.

Ancak bu örnekler aklıma gelirken mukayesenin temelini oluşturan “farklılıklarla yaşama farkımızın” nedenini de düşünmeden edemedim.

Cevabımı mı soracaksınız?

Soranlar için, cevabımı üçüncü derste açıklayacağım…