Eugene Ionesco’nun “Gergedan” adını taşıyan oyunundan haberdar mısınız? Oyunun sonunda, herkes gergedan haline gelir. Oyunun, Gergedan olmayı reddeden kahramanı Beranger: “İnsanım ben, insan kalacağım, tek başıma olsam bile direneceğim!…” diye haykırır. Perde, bu haykırışla iner.
İnsan olarak doğduğumuz halde insan kalamamak, başkalaşmak veya gergedanlaşmak ne kadar acı! Hepimiz her gün başkalaşıyoruz, bunun farkında değiliz. Bugünlerde “Ben böyle değildim, bana ne oldu?” dediğim oluyor kendi kendime. Yakınımda bulunanlar, dostlarım, diğer insanlar da böyle değillerdi. Daha yakındık sanki insanlara, insan olmaya. Onlara değer verir, onları anlar, onların sorunlarıyla ilgilenirdik. Ateş düştüğü yeri yaksa da biz de rahatsız olurduk düşen ateşin yaktığı yerden. Pakistan’da binlerce insan ölüyor, yirmi milyon insan evsiz kalıyor, salgın hastalıklar başlıyor; “Bana ne?” duyarsızlığı içersindeyiz. Mahallemizdeki hastalar, yoksullar; eskisi kadar ilgilendirmiyor artık bizi. Yalnız ben mi böyleyim, diyorum; kendimi haksız yere suçladığımı görüyorum. İnsanlar gergedanlaşmış, haberimiz yok. Bunu fark etmek için “Gergedan” oyununu seyretmek veya okumak gerekiyor.
Oyunun kahramanı Beranger’e göre söylenecek söz kalmamıştır, söz bitmiştir; tuz kokmuştur. O buna rağmen “İnsanım ben, insan kalacağım, tek başıma olsam bile direneceğim!…” diyebiliyor. Beranger, Necip Fazıl’ın ifadesiyle kimsenin kalmadığı yerde, “Kimse yok mu?” dendiğinde tek başına “Ben varım!” diyebilen insan tipi. Onun haykırışı, insan onurunun sesidir. Bu haykırış, bir isyan, bir direniş, bir varlık, bir sorumluluktur. Bir kahramandır o, tek başına tarihin akışına yön veren insandır o. Zaman zaman kendinizi bulursunuz onun kişiliğinde. Kekremsi bir tat verir onun her tavrı, her sözü size. Yeniden doğduğunuzu, üzerinizdeki bütün yükleri, bedeninizdeki ifrazatı attığınızı hissedersiniz onunla. Şairin “Uçan kuşlarlayım, akan sularlayım; yeniden gelmişim ben bu dünyaya.” dizelerini mırıldanırsınız.
Zaman zaman kendimi sevdiğim olur. Siz de seversiniz kendinizi. Aldığınız karar, yaptığınız eylem yanlış da olsa, bu bir silkinişse eğer, kendinizi size sevdirir. Her zaman olmaz bu, zaten olmamalı da. Ülkemiz insanı bugünlerde bir silkinişe hazırlanıyor, bir asırlık bir vesayetin silkinişi bu. “Evet ya da Hayır!” tercihine dayalı bir referandum bunun adı. “Evet!” derse, “Ben artık kendimim, kendim olmaya kararlıyım, geleceğimi kendim belirleyeceğim, efendilerden kurtulup kendim efendi olacağım, kimse beni kullanarak benim adıma beni ezmesin, aşımda da işimde de eşimde de özgür olmak istiyorum, elimi de dilimi de ben yöneteceğim…” demiş olacak. “Hayır!” derse, ben bir hiçim, gergedanlaşmış insan olmaktan memnunum; ben bilmem, ben anlamam, ben sormam; siz efendilerim benden daha iyi bilirsiniz…” demiş olacak.
İnsan hayatında olduğu gibi, toplumların hayatında da kırılma noktaları vardır. Her kırılma, bir kahraman ortaya çıkarır. Bu, bazen biz oluruz, bazen toplumun kendisi olur. Sapla samanı karıştırmanın anlamı yok. Şimdi, gergedanlaştığımızı fark etmenin, “Ben insan kalmak istiyorum.” diyerek Beranger rolü üstlenmenin tam zamanı!… Evet mi hayır mı?