Osmanlı İmparatorluğu döneminde çocukların okula başlaması renkli olaylarla bezeli törenlerle gerçekleşirdi. Ve zamanının en önemli günlerinden biri sayılırdı.
İmparatorluk döneminde okula gitmenin belli bir başlama tarihi bulunmuyordu. Okula gidecek çocuklar için kesin bir yaş sınırı da yoktu. Mektebe başlayacak çocukların dört yaşla altı yaş arasında olmaları gerekiyordu. Öğrenci adayının hangi yıl okula gideceğine, fiziki ve zihni yapısı göz önünde bulundurularak, ebeveynleri tarafından karar veriliyordu.
Çocuğun mektebe başlama gününe karar verilince, bütün ev halkı, aile yakınları, akrabalar, komşular ve bütün mahalleli merasime katılmak için harekete geçerdi. Günün erken saatlerinde hazırlıklar başlardı. Ve tören çocuğun mektep kapısından içeri girmesiyle sona ererdi.
Merasimi meydana getiren uygulamalar aşağı yukarı şu sırayı tâkip ederdi.
Mektebe başlayacak çocuğun ailesi, evlerini baştan aşağıya temizlerlerdi. Temizlik sonrası, çocuk evin hanımları ile akraba ve komşu hanımları tarafından hamama götürülür, yıkanıp temizlenirdi. Bu arada yemekli hamam eğlenceleri de gerçekleştirilirdi.
Ertesi gün çocuk tertemiz giydirilir, boynuna süslü işlemeli Kur’an cüzü kesesi asılırdı. Başındaki fese gösterişli bir nazarlık takılırdı. Mektebe gidecek çocuk, erkekse şehzade kız ise hanım sultan muamelesi görürdü.
Giyim kuşamdan sonra, evdeki büyüklerin elleri öpülür, hayır duaları alınırdı. Daha sonra Eyüp Sultan ve Fatih Sultan Mehmet’in türbeleri ziyaret edilir. Mektep döneminin hayırlı ve başarılı olması için dualar edilirdi.
Bu arada hazırlanan şekerlemeler, helvalar, lokumlar, şerbetler merasime katılmak için gelenlere ikram edilirdi.
Eve dönüşte merasimin ikinci bölümü başlardı.
Daha önceden peylenip temizlenmiş, tımar edilmiş midilliye, bu “küçük at”a binen çocuk, mahallenin ve mektebin diğer çocuklarının söylediği ilâhilerle okula doğru yola çıkardı.
Alayın en önünde yürüyen biri, atlas yastık üstünde elifba ve cüz kesesini taşırdı. Bir başka kişide çocuğun okulda oturacağı minderle, üstüne okunacak kitap veya defter konulan rahleyi taşırdı.
Onları çocuğun bindiği midillinin yularını tutan kişi ve tâkiben okulun hocası, yardımcısı izlerdi. Bunları da ilâhi söyleyenler, dua edenler, aminciler, çocuğun ailesi, akrabaları, mahalle komşuları ve çevre esnafından bazıları tâkip ederlerdi.
Alaya iştirâk edemeyen mahalleli evlerinin pencerelerinden, sokak kapılarından ve evlerinin önlerinden, dualara ve hayır dileklerine katılırlardı.
Alay ilâhilerle, dualar ve aminlerle mektebe varırdı. Mahalle mektepleri genelde caminin yanında inşâ edilmiş taş binalarda hizmet verirdi. Bu nedenle taş mektep diye de anılırlardı.
Mektebe varınca önce hoca içeri girer, sonra yardımcı hoca rahle ve minderi okula götürüp, en ön sıraya koyardı.
Sonra çocuk mektebe alınır, hocanın elini öper ve en ön sıraya konan minderine otururdu.
Hoca önce besmele çeker ve elifbanın ilk harfi olan “elif”i göstererek, yüksek sesle “-bu eliftir” der ve dersin bittiğini söyleyerek “-bugünlük dersin bu kadar, sakın elifi unutma” diyerek tembih eder ve çocuğu eve gönderirdi.
Evine dönen çocuk bütün gün evdeki her aile ferdinin “-bugün mektepte ne öğrendin?” sorularına, öğrendiği elifi herkese tekrar ederek yanıt verir, böylece dersini iyice öğrenmiş olarak ertesi gün mektebe devam ederdi.
Manevi açıdan da ailede ve çevrede yaşayanları duygulandıran, heyecanlandıran bu renkli, saygın, görsel zenginlikleri içeren törenler artık geride kalmışlardır. Gene de anılarda yaşamaya devam edeceklerdir.
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, sürekli arttığı günümüz dünyasında okullarımız yeni, özgün programlarıyla çocuklarımızı aydınlatacaklar ve geleceğe hazırlayacaklardır.
Bu vesileyle yeni eğitim ve öğretim döneminin öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve ailelerimize hayırlı olmasını diliyorum.