Son dönemde iç ve dış üzücü olaylar muhakkak ki hepimizi fazlasıyla üzmüştür. Ana muhalefet ile iktidardaki ittifak arasındaki medeni ilişkiler, görüşmeler ve yakınlaşmalar ortaya çıkmışken doğrusu demokrasi adına çok sevindik. Ancak bir süre sonra bu anlamlı ve takdir edilen ortam birden değişiverdi. Tekrar eski tas eski hamam mı şeklinde tekrar yanıldığımızı ister istemez düşündük. Dost bilinen aslında düşmanlarımız Türkiye’yi karadan, Ege’den ve Akdeniz’den kuşatmış oldukları anlaşıldı. Bu gelişmeler bizleri daha çok birbirimize yaklaştırması gerekirken iktidar ve ana muhalefet arasında şiddetli bir çatışma ortamı doğdu. Ortadoğu’daki gelişmeler yoğun çalışmalarla Türkiye’nin lehine olurken bu çatışma ve seçimi neredeyse çok yakına alma hevesleri üstünde durulması gereken gerçekleri bastırıverdi. Eğer yeni birtakım Haçlı saldırıları olursa bu bizi şaşırtmamalıdır. İnsan hakları, milletlerarası hukuk, egemenlik hakları dâhil ne kadar barış, istikrar ve huzur getirmekle görevli anlı şanlı birçok ismi büyük kuruluş sıkışınca ABD’nin arka bahçesinde yer alıverdi. Patron, İsrail’in arkasında olduğundan, onu koruma altına aldığından küçüklü büyüklü Batı ülkeleri de onların arkasında ilkokul çocukları gibi düzgün sıraya giriverdiler. Böyle bir Dünyada yaşamak inanıyoruz ki çok zordur. Hak, hukuk, adalet hak getire; sadece güçlü önde ve tek hâkimdir.
Bazı siyasiler asıl ülke için yapmaları gerekenleri sandalyeden düşmemek ve yeni sandalyeler işgal edebilmek için büyük gayret sarfettiler. Siyonist genişleme peşindeki İsrail’in ve diğer İsrail’i destekleyen çevre ve ülkelerin, terör baronlarının, dünün emperyalist ülkelerinin genişlemeden ne kadar mutlu oldukları açıktır. Siyonist genişlemeciler kuzeylerindeki sahili ele geçirme peşine düşmüşlerdir. Ortadoğu’da İsrail Suriye’ye doğru toprak kazanma peşindedir. Terör örgütleri açıkça kullanılmakta ve bazıları ABD’nin kara gücü haline dönüştürülmüştür. Kürtçü bölücülük evrensel bir çizgiye çekilmiş, Türkiye’den 1071’in, 1453’ün, 1923’ün intikamı alınmak istenmektedir. Anadolu coğrafyasında Milli Mücadele ile kovduğumuz bazı ülkeler yanlış politikalarla tekrar ümitlendirilmektedir. Kürtlerin temsilcisi olmaktan çoktan uzak düşmüş olan PKK ve ismi devamlı değiştirilen terör örgütleri, bilhassa ABD tarafından her türlü desteğe kavuşturulmakta; DEAŞ sopası gösterilerek terör sevici ülkeler terörü meşrulaştırmak peşindedir. Örgütler aslında Kürt vatandaşlarımıza kin beslemektedir. Terör örgütleri Kürt vatandaşlarımızı kendilerine hizmet etmedikleri, çocuklarını örgüte katmadıkları, maddi destek sağlamadıkları için öldürmekten bile kaçınmamışlardır. Cinayet şebekesi İsrail Dünyanın gözü önünde soykırım denemeleri yapmaktadır. Şu rezalete bakın ki; sözde ateşkese rağmen, Filistin’de çoluk çocuk öldürülmeye devam edilmiş ve buna devam edilebileceği Netanyahu tarafından ilan edilmiştir. Ortada sadece sözde bir ateşkes bulunmakta; o da her an delinebilecektir. İsrail ve patronları Türkiye’ni savunma sanayiindeki gelişmeleri, Ortadoğu’da, Türk dünyasında ve bilhassa Afrika’da siyasi etkinliğimizin artması karşısında çok rahatsızdırlar. Bunların başında da Yunanistan, ABD ve Afrika’dan kovulan Fransa ve onun boş çabaları gelmektedir.
TC vatandaşlarının hepsine düşen görev parti farkı gözetmeden ve Balkan Harbi’ndeki yanlışlara düşmeden, ülkemizin çıkarlarını korumak, işgalcilerin oyunlarını bozmak ve onlara yem olmamaktır. Değişik tezgahlarla Türkiye’nin toprak bütünlüğü, milli ve üniter yapısı neredeyse açık artırmaya çıkarılacak noktaya çekilmişti.
Demokrasinin teröre yenik düşürülmesi halinde demokrasi diye bir şey kalmaz. Türkiye ve Türklük düşmanlığı ile uğraşanlar İslam’la da çelişmektedirler. Türk’e düşman olarak İslam’a dost olunamayacağı tarih itibariyle açık bir gerçektir.
Bu ve benzeri üzücü ve düşündürücü birtakım oyunlar olurken biz nelerle uğraşıyoruz? Türkiye’nin günümüzde milli davalarda ve sorunlar karşısında güçlü bir ittifaka ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Batıya göre, Türkiye sürekli terör örgütleriyle savaşmalı, Anadolu’da çatışma olmalı ve sürdürülmeli görüşü ABD ve diğer şube ülkelerce ballı börektir. Şu halde, bize düşen görev bellidir. Maalesef bunları göz ardı ederek iktidar kavgası peşine düştükleri birbirlerini savaşla itham ettikleri ve savaşa hazır olduklarını TV ekranlarında bağıra bağıra ifade eden genel başkan görülmektedir. Diğer taraftan, heybe veya torba dolu lafı da uygun olmamıştır. Geliniz enerjinizi ve savaşı içerde birbirinize karşı değil, yabancılara karşı birlikte mücadele ediniz. Kırmızı kartları birbirinize değil, Türkiye üzerine emeli olan çevrelere karşı kullanınız. Verdiği beyanatla ülkemizin değil ama Yunanistan’ın çıkarlarını destekleyen, Akdeniz’de milli menfaatlerimizle yakından ilgili mavi vatan için masal diye saçmalamış olanlara gerekli işlemi yapınız. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” şeklindeki ifadeden rahatsız olan milletvekillerinize gerekeni yapınız. Bu ifadeye hem sahip çıkacaksınız, hem de bazı milletvekilleriniz tersini söyleyecek. Bu gibi çelişkiler ortadan kalkmalıdır. Bütün bunlar olurken sözde dostumuz ve Müslüman kardeşimiz İran neler yapıyor? Yüce Peygamberimiz “Müslüman Müslümanın kardeşidir” demesine rağmen, İran PKK ve YPG’den neden medet umar? Suriye çok şükür üçe bölünemedi; Türkiye bazılarının beklediği gibi sıkıştırılamadı. Suriye’de varlığı biten İran’ın YPG’ye kamikaze dron vermesi O’nun için utanç vesikası değil mi? Suriye’de sahada kalmayı yitirmesine rağmen, İran’ın Türkiye aleyhine faaliyetlere destek olmasını nereye koyacağız? Şeytan dediği ABD ile zaman zaman işbirliği yapabilmesi ne ile tanımlanabilir? İran’ın sürekli karmaşık ve oynak dış politikası bölgemizde belirsizlikler doğurmakta İran güvenilirliğini yitirmekte; komşuluk ilişkilerini de zedelemektedir. Ne gariptir ki; Tahran’da güneş hep farklı yönlerden doğuyor ve batıyor gibidir. Balkan Harbi’nde bize harbi kaybettirenlerden Hürriyet-i İtilaf Partisine özenmek neden? Komşumuz nasıl bir Müslümandır ki dış politikada Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı savunur? İktidarı ve muhalefetiyle ülke çıkarlarına, milli devlet ve üniter yapı prensiplerine hizmet eden, Cumhuriyete ve Atatürk çizgisine saygılı, bu çizgiden kopmayan her partinin güçlü olmasını ve yanlış yapmamasını bekleriz. Atatürk’e rağmen Atatürkçülük yapmak uygun değildir.