Sokrates MÖ 470 yılında Atina’da doğmuş. İnsan yaşamında kişisel ve sosyal olaylarda ahlaki boyutu ön plana çıkararak fikirlerini sürdürmüştür. Kendisi herhangi bir şey yazmamıştır. Çarşıda pazarda karşılaştıkları ile konuşarak fikirlerini anlatmaya çalışmıştır. Herhangi bir okula ve gruba bağlı olmamıştır. 70 yaşında iken “Gençliği baştan çıkarmak ve Atina’ya yeni Tanrılar getirmeye kalkışmak” ile suçlanmıştır. Yargıçlar onu ölüm cezasına çarptırmışlar ve MÖ 399 yılının mayıs ayında zehir içerek ölmüştür.
Genel olarak, mevcut bulunan değer ve ölçülere körü körüne inanılmaması gerektiğini bunların muhakkak akıl yolu ile bulunması gerektiğinden bahseder. Sokrates doğru bilgiyi çevresi ile birlikte bulmaya çalışır. Genel yaklaşımı ruhta saklı duyguların olduğuna ve bu duyguların herkes için ortak duygular olduğuna inanır. Bu duyguların sorgulanarak, düşünülerek ortaya çıkarılacağına, ortak duyguların bu şekilde bilinir hale geleceğine inanır.
Sokrates’in ana kavramı ahlaka yönelik olmuştur. Çıkış noktası “erdem ile bilginin aynı oldukları” görüşüdür. Sokrates bilgiye çok önem verir ve şöyle der “Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir.“. Kısaca şunu söylemeye çalışıyor. “Bütün erdemler bilginin içindedir.”
Kendisinin yazılı kayıtlarının olmadığından bahsedilir. Dilden dile dolaşan sözleri ve talebelerini onun söylediklerini ifade ettikleri bilgiler vardır. Günümüze gelen birkaç sözlerini aktarmaya çalışalım.
Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır.
Kainatta tesadüfe tesadüf edilmez.
Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir.
Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet.
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
Yalnız işsiz olanlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur.
Talebesi olan Platon’un “Sokrates’in Savunması” adlı kayıtlardan kendisini çok iyi öğreniyoruz. Savunmadan birkaç yazı aktaracağım parça parça bu yazıları okurken yer isimleri ile bazı kavramları günümüze getirdiğinizde İnsanlığın MÖ yıllarda ki düşünce ve davranış kalıpları ile günümüzdekiler arasında ne gibi değişikler olduğunu hep beraber görelim.
Savunmasına şöyle başlıyor Sokrates ” Atinalılar ! Beni suçlayanların üzerindeki etkisini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcıydı ki, ben kendi hesabıma onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum…….. Ben size bütün gerçekleri söyleyeceğim……bütün söyleyeceklerimin doğru olduğuna inanıyorum. İçinizden kimse benim doğrudan başka bir şey söyleyeceğimi sanmasın….Benim için para ile ders vermekte olduğuma dair dolaşan sözün hiçbir temeli yoktur, bu da ötekiler gibi asılsızdır. Doğrusu bir kimsenin insanlara gerçekten bir şeyler öğretmesi mümkün olsaydı, buna karşılık para alması bence o kimse için şeref olurdu….
Size doğru söylemeliyim Atinalılar ,…… bütün araştırmalarımda baktım ki asıl bilgisizler, bilgilidir diye tanınmış olanlar! Bilgisiz denenlerde ise daha çok akıl var. …………… Atinalılar, size saygı ve sevgim vardır; ancak, ben size değil, yalnız tanrıya baş eğerim ömrüm ve kuvvetim oldukça da iyi biliniz ki, felsefe ile uğraşmaktan, karşıma çıkan herkesi buna yöneltmekten, felsefeyi öğretmekten vazgeçmeyeceğim; karşıma çıkana, her zaman dediğim gibi gene şöyle diyeceğim. “Sen ki, dostum, Atinalısın dünyanın en büyük kudretiyle, bilgeliğiyle en ünlü şehrin hemşehrisisin, paraya, şerefe üne bu kadar önem verdiğin halde bilgeliğe, akla, hiç durmadan yükseltilmesi gereken ruha bu kadar az önem vermekten sıkılmaz mısın?” Kendisi ile münakaşa ettiğim bir adam bu saydıklarıma önem verdiğini söylerse yakasını bırakacağımı ve salıvereceğimi sanmayın……Erdemli olduğunu bir sözden başka bir şey olmadığını anlarsam, kendisini , değeri büyük olana az değer vermekle, değeri küçük olana da çok değer verdiğinden dolayı utandıracağım…….. Hakkımda ister beraat hükmü verin ister vermeyin; her durumda, iyice bilin ki, bir değil bin kere ölmem gerekse bile, yolumu asla değiştirmeyeceğim.“
“hakimin vazifesi, doğruluğu bağışlamak değil, herkesin hakkını ölçerek hüküm verme; kendi keyfine göre değil, kanunlara göre hüküm vermektir. Yalan yere ant içmeye alışarak sizi etki altında bırakmamalıyız, sizde buna göz yummamalısınız; bu dine uymaz bir hareket olur.“
“Orada hiç şüphesiz, sormak yüzünden ölüme mahkum edilmek tehlikesi yoktur. Bizden daha mesut olduktan başka, doğruyu söyleyen, orada ölümsüz olacaktır. O halde, hakimler! Sizde benim gibi ölümden korkmayınız, şunu biliniz ki iyi bir insana, ne hayatta ne de öldükten sonra hiçbir kötülük gelmez.”
“Gene bunun için beni mahkum edenlere, beni suçlayanlara asla kızmıyorum. Onlar bana iyilik etmeyi bile bile istememişlerse de bana kötülükte etmemişlerdir. Onları ancak, bana bilerek kötülük etmek istediklerinden dolayı kınayabilirim.”
“Sizden dileyeceğim bir şey daha kaldı: Çocuklarım büyüdükleri zaman, Atinalılar, erdemden çok zenginliğe yahut herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olursa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, sizde onlarla uğraşınız. Onları cezalandırınız; kendilerine, kendilerinde olmayan bir değeri verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamışsam, sizde onları öyle azarlayınız. Bunu yaparsanız, bana da oğullarıma da doğruluk etmiş olursunuz.
Artık ayrılmak zamanı geldi, yolumuza gidelim: Ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Bunu Tanrıdan başka kimse bilmez.”