Erdal Güzel’in Anlatımıyla Zevkli Ve Heyecanlı Moğolistan Seyahati… Gitmiş, Gezmiş Ve Görmüş Gibi Olacaksanız

67

(Birinci Bölüm)

Oğuz Çetinoğlu: Seyahat etmeyi seven, dünyayı tanımak isteyen dostlar grubu olarak Moğolistan’ı ziyâret ettiniz. Neden Moğolistan?

Erdal Güzel: Maksadımız Orhun Anıtları’nda geçmişi yâd etmekti.

Toplumların genetik kodları, târih sahnesine çıkmış oldukları coğrafyalarda gizlidir. Bir nevi parmak izine benzeyen bu özellik, o toplumun kimliğini ifade etmektedir. 

Dünyanın en köklü milletlerinden biri olan Türklerin kültür kodları, Orhun Irmağı’nın suladığı ata yurdumuz Ötüken’de bulunmaktadır. 

Gençlik yıllarımızdan beri en büyük hayalimiz, ata yurdumuza gitmek ve Orhun Anıtlarını görmekti.

Çetinoğlu: Gençlik yıllarında okuduğunuz kitapların yönlendirmesi söz konusu mu? 

Güzel: Evet! Nihal Atsız’ın romanlarında okuduğumuz bu toprakları ziyâret etmek, ‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı’ diyen şâirin sözüne kulak vermek, Orhun Irmağı’ndan ruhumuzu doyurmak düşüncesi içimizi yakıp tutuşturuyordu. 

Yüce Mevlâ’nın nasip etmesiyle dünyanın çoğu ülkesini gezmek ve Hac münâsebetiyle mukaddes topraklara gitmek nasip olmuştu. Türk Dünyası’nın çoğunu gezmeme rağmen Türklüğün ana kaynağı Ötüken topraklarına gidememiştim. 

Bu özlem ile beklerken, kıymetli dostlarımın bulunduğu Kocaeli’nde ki Akça Koca Kültür Platformu’nun böyle bir gezi yapacaklarını duydum. Sevinçle tura katılmak istediğimi söyledim. Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra 31. Mayıs 2024 günü 21 kişilik arkadaş gurubuyla İstanbul Havalimanı’ndan Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’a gitmek üzere uçakta yerimizi aldık. 

Çetinoğlu: Seyahatinizin başlangıcındaki duygularınızı anlatır mısınız?  

Güzel: Gençlik yıllarımdan beri Demirperde arkasındaki Türk dünyasını hep hayal ederdim. Suyun kaynağına ulaşmak ve o kaynaktan içmek düşüncesi aklımdan hiç gitmiyordu. Orhun Anıtlarını görmek ne zaman nasip olur düşüncesi içimde hep taze kaldı.

Nihayet Kocaeli’nde ki dostlarımın organize ettiği seyahatle bu arzuma kavuşacağımın heyecanı ve sevinciyle Erzurum’dan İstanbul Havalimanına saatler önce geldim. Bu süreçte târihî bilgilerimi tazeleyip kendimi yolculuğa hazırladım.

Anlatılmaz bir duygu fırtınası içerisinde İstanbul Hava Limanı’nda kafileyi bekledim.

Ömrümüzün sonbaharında buraları bir daha görebilir miyim endişesiyle ‘inşallah bir aksilik olmaz’ diyerek duâ ettim.

Moğolistan’a gidecek uçak havalanınca benim de keyfim yerine gelmişti

Çetinoğlu: Yolculuğunuz nasıl başladı?

Güzel: Saat 18,10’da kalkması gereken THY uçağı bir saat sonra havalandı. Yolcuların büyük çoğunluğu Moğolistanlı ve başka ülkelere ait insanlardı. 

Yaklaşık sekiz buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Ulanbatur’un Cengiz Han Havaalanı’na indik. Türkiye ile Moğolistan arasında beş saatlik bir fark vardı. Yani, Moğolistan yerel saatine göre sabah 08. 30 civarıydı.  

Çetinoğlu: Moğolistan’da ilk işlemleriniz nelerdi?

Güzel: Bavullarımızı alıp, pasaport işlemlerimizi yaptıktan sonra havaalanındaki döviz bürosunda 100 ABD doları verip 334.000 Moğolistan parası Tugriki aldık.  1000 Tugriki bizim parayla yaklaşık 9,50 TL ediyordu. Tugrik’in üstünde Cengiz Han’ın resmi bulunuyordu.

Çetinoğlu: Tugriki ile uyum sağlayabildiniz mi?    

Güzel: Bu paraya ilk önceleri alışmamız kolay olmadı. Havaalanında alışveriş yapmak isteyen arkadaşlardan bazıları hesaplamada bir sıfırı atlayınca ilk şoku yaşadılar ve aldıklarını geri vermek mecbûriyetinde kaldılar. Velhasıl, evdeki hesap çarşıya uymadı gerçeği ile karşılaştılar. 

Çetinoğlu: Cengiz Han Havaalanı ve binası nasıldı?

Güzel: Cengiz Han ismi büyük olsa da havaalanı küçük ve mütevazıydı. 

Bavullarımızı alıp bizi bekleyen otobüsümüze bindik. Rehberimiz, ismi Dashka olan Moğolistanlı bir gençti ve İngilizce biliyordu. 

Seyahatimiz boyunca otobüsümüzün kaptanlığını yapan Baska, işini çok iyi bilen sempatik bir Moğol’du. 

Rehberimiz Dashka ve Kaptanımız Baska ile tanıştıktan sonra otobüsteki yerlerimiz aldık ve Ulanbatur’a gitmek üzere yola çıktık. Yol üzerinde, ‘Yurt’ ismi verilen meşhur Moğol çadırları ve yoğun şekilde at sürülerini gördük. Yaklaşık 50 Km sonra hedefimize vardık.  

Şehir, Sovyet dönemi hâtıraları ve yenileşme çabalarıyla göze çarpıyordu. Japon markalı araba sayısı bir hayli fazlaydı ve araçların büyük kısmında direksiyon sağdaydı. 

Çetinoğlu: Moğolların kıyâfetlerinde dikkatinizi çeken neler vardı?

Güzel: Gençlerin ve orta yaş grubunun giyim ve kuşamları modern görüntüler ifâde ediyordu. Çok az olsa da mahallî kıyafet giyen çocuk ve yaşlılar vardı.     

Çetinoğlu: Moğolistan hakkında coğrafi bilgiler olarak neler söyleyebilirsiniz?

Güzel: Moğolistan, 1.500.000 km2 yüzölçümüne sahip, (Türkiye’nin yaklaşık 2 katı) denize kıyısı olmayan, 3.500.000 milyon nüfuslu, (Türkiye’nin 25’te 1’i kadar) Rusya ve Çin gibi iki dev ülkenin arasında kalmış emekleme döneminde olan bir ülke.

Çetinoğlu: Dînî inançlarından bahseder misiniz?

Güzel: Tibet Budizm’inin hâkim olduğu Moğolistan’da, halkın, % 53’ü Budist, %39’u dinsiz, %3’ü Müslüman, %2 Hristiyan, %3’ü ise Şamanmış.

Çetinoğlu: Moğolistan’da kişi başına düşen millî gelir?

Güzel: Kişi başına düşen Millî gelirin 12.500 USD olduğu söylendi.

Çetinoğlu: Moğolistan’ın umûmî görünümü hakkında neler söylemek istersiniz?

Güzel: Moğolistan, uçsuz bucaksız bozkırların olduğu ve iklimi Erzurum’a benzeyen bir ülkedir.

Çetinğlu: Bayrakları?

Güzel: Ülkenin bayrağı, kırmızı, mavi ve kırmızı renklerden oluşan üç sütün şeklindedir. Sağ kırmızı sütün da ‘soyombo’ adı verilen millî amblem bulunuyordu.

Bu amblemin üstünde üç alev vardı. Bu alevler dünü, bugünü ve yarını ifade ediyormuş. Alevin altında sonsuzluğu çağrıştıran Güneş ve Ay vardı. Onun altında ise yer ve su ile denge ifade eden ‘Taijitu’ vardı. İki üçgen iç ve dış düşmanları, yandaki iki sütun ise ülkenin sınırlarını gösteriyormuş.

Çetinoğlu: Moğolların alkollü içkilerle arası nasıl?

Güzel: İçki tüketiminin fazla olduğu söylendi.

Çetinoğlu: Alfabeleri? Rusyarın ‘Kril’i mi, Çinlilerin ‘Pinyin’i mi? Veya kendi alfabeleri mi var?

Güzel: 21 harfli yukarıdan aşağıya yazılan ve Göktürk Alfabesi’nden esinlenen bir alfabe kullanılıyor.

Çetinoğlu: Ülkede okuma yazma oranı hakkında bilgi edinebildiniz mi?

Güzel: Okuma yazma oranının % 99 olması çok dikkat çekiciydi.

Çetinoğlu: Moğollarla amca çocukları olduğumuz söylenir.  Ortak kelimelerimiz var mı?

Güzel: Ortak kelimelerimizin varlığını rehberimiz Dashka’dan öğreniyorduk. Moğollar, su’ya ‘us’, Süte ise ‘su’ diyorlardı. Yolculuk esnasında ekmeğe ‘talkh’ merhabaya ‘seno’, ete ‘makh’, evete ‘Za’, hayıra ‘ugyi’, teşekküre ise ‘bayırla’ dendiğini öğrendik. 

Yolumuzun üzerindeki Ankara Caddesini, Mevlevî heykelini ve Türk Büyükelçiliği ile Kazak bir iş adamının yaptırdığı cami inşaatını görünce çok memnun olduk.  

Şehirde, Çin, Kore ve Japonya’nın etkisi hemen göze çarpıyordu. Ruslardan kalma köhne binalar, termik santraller bir dönemin yorgunluğunu anlatıyordu. Diğer Sovyet şehirlerinde olduğu gibi caddelerin ortasında parklar vardı.

Çetinoğlu: Doğu Türkistan, Kırım ve Kazan Türklerinde ‘batur’ kahraman demektir. Başşehir ‘Ulanbatur’ mânâsı hakkında bilgi edinebildiniz mi?

Güzel: Moğolca ‘Kızılbahadır’ mânâsına geliyormuş

Çetinoğlu: Dikkatinizi çeken hususlardan söz eder misiniz?

Güzel: Ulanbatur’a girince etrafta anne ve babalarının elinden tutup yürüyen rengârenk elbiseleriyle çocuklar dikkatimizi çekti. Rehberimiz, ‘1 Haziran, Anne ve Çocuk Bayramı’ dediğinde işin gerçeğini anladık ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı hatırladık.   

Ulanbatur’un caddelerinden geçip etrafı temaşa ettikten sonra ünlü Gandan Tapınağı’na geldik.      

Kapı girişinde yağlı boya tablo satıcıları vardı. Tablolar genellikle at ve bozkır manzaralıydı.

İçerisinde muhtelif tapınak ve binaların bulunduğu tapınak geniş bir alana kurulmuştu. Dışarıya yansıyan ses, devamlı metin okuyan birini çağrıştırıyordu. Bâzı yerlerde Budistlerin elleriyle çevirdikleri silindir şeklinde duâ çarkları vardı. Budistler, mâbetlerin etrafında iki defa, saat yönünde dönüyorlardı. Muhtelif yerlerde, Budistlerin ayakta iki ellerini birleştirip başlarının üzerine kaldırdıktan sonra uzanıp secde ettikleri yan yana dizilmiş tahtalar vardı. Bazı arkadaşlar bu ritüeli denerken çok keyif aldılar. Tapınaktaki binalar 1910 yılına kadar Ulanbatur’un en yüksek binalarıymış. Rus devriminden sonra çoğu yıkılan tapınaklardan geriye askerî amaçla kullanılan bu tapınak kalmış. 

İkinci Dünya Savaşı’nda tapınakta bulunan büyük Buda heykeli Moskova’ya götürülerek eritilmiş ve silah yapılmış. Ülke bağımsızlığını kazandıktan sonra heykel tekrar inşa edilmiş. Stalin döneminde tapınağa girişler gözetim altında yapılıyormuş.

Buda heykellerindeki el ve bakışların bir anlamı varmış. Büyük Buda heykelinin olduğu binada duâ çarkları ve çeşitli heykeller vardı.

Tapınak, Çin mimarisinin örnekleriyle doluydu. Nihayet sesin geldiği büyük tapınağa girdik. Etraf kalabalıktı. Budist râhiplerin çokluğu dikkat çekiyordu. Üst kata çıktığımızda yerde oturan büyük bir dinleyici kitlesi vardı. Onların ilerisinde yarım ay şeklinde yan yana oturmuş ve ellerinde büyük tespihleri olan râhipler bulunuyordu. Tam karşıda üzeri heykellerle ve tütsülerle dolu bir masa ve onun arkasında mukaddes metinleri devamlı okuyan râhip bulunuyordu.

Râhip aralıksız okuyordu. Bâzı Budistler ellerindeki kitaptan okunanları tâkip ediyorlar, bazıları ise tespih çekiyorlardı.1-9 Haziran dua günü olduğu için tapınak çok hareketliydi.

İçerisi başka bir gezegendeymişiz gibi bir izlenim veriyordu. Tapınaktan çıktıktan sonra kalacağımız otele geldik.

Uzun bir yolculuk yapmış, beş saatlik bir zaman farkı vardı dolayısıyla bir hayli yorulmuştuk. Odalarımıza yerleşip iki saatlik bir istirahatten sonra tekrar Ulanbatur caddelerine döndük.

Çetinoğlu: Yemeklerine intibak edebildiniz mi?

Güzel: Karnımızı doyurmak için gittiğimiz lokantada ilk önce sütlü bir çorba, peşine büyük bir fincan içerisinde bizim kelle paçayı andıran yemek geldi. Daha sonra içerisinde bolca et olan güveç benzeri yemek servis edildi. Lokantalarda ilgi çekici olan husus, ekmek bulunmamasıydı. Fazlaca et tüketen Moğolların yemek kültürlerinde ekmek yoktu. Tatlı yerine dondurma ikram edilen lokantada, siyah çay dahi vardı.

Yemekten sonra trafiğe kapatılmış olan caddeden yürüyerek Anne ve Çocuk Bayramı’nın kutlandığı parlamento binasının önüne geldik.    

Etraf şenlik görüntüsündeydi. Aileler süsledikleri çocuklarıyla meydanı doldurmuşlardı. Çadırlarda hediyelik eşya satan dükkanlar, dondurmacılar, oyuncak satıcıları, aşık’la fal bakanlar, altı kişilik bisikletlerle tur atan çocuklar, halkacılar, gibi eğlence adına ne ararsanız vardı.   

Çetinoğlu: Parlâmento binası nasıldı?

Güzel: Parlamento binası görkemliydi. Binanın ön cephesinde ortada Cengiz Han’ın diğer iki yanda oğulları Kubilay ve Ogeday’ın heykelleri bulunuyordu. Parlamento binasının önünde büyük bir meydan vardı ve burada kurulmuş olan platformda müzik gösterileri yapılıyordu.  Meydanın ismi Moğolistan’ı Çin ve Beyaz Ruslardan kurtaran kahraman Sukhbaatar’dan geliyormuş. At üstündeki Sukhbaatar’ın heykeli de meydanın tam ortasında yer alıyordu.

Bayram yeri görünümdeki ortamdan yaya olarak ayrıldıktan sonra Nomadic Legend gösteri binasına geldik. Kapıda bizi folklorik elbiseli genç bir Moğol kızı karşıladı.

Salon doluydu. At başlı keman ile Moğol millî çalgılarının olduğu ve birbirinden güzel Millî kıyafetler içerisinde sahnede olan sanatçıların gösterileri mükemmeldi. Gırtlaktan şarkı okuyan sanatçıların performansları görülmeye değerdi.

Hele, iki Moğol kızın akrobasi hareketleri ise bu kadarı da olamaz dedirtti. Gösterinin ayakla ok atma bölümü ise harikaydı.    

Yaklaşık bir buçuk saat süren bu muhteşem gösteriden sonra aracımıza binip geceyi geçireceğimiz otelimize geldik.

Çetinoğlu: Şanslı imişsiniz. Sözünü ettiğiniz gösteriler muhtemelen Anne ve Çocuk Bayramı’na mahsustu. Seyahatiniz bu bayrama denk gelmiş. Peki Efendim, Orhun Kitâbelerine de sıra gelecektir Herhalde…

(Devam Edecek)

Önceki İçerikGerçekler, güçlü insanlar tarafından konuşulur; inançlar ise, zayıf insanlar tarafından konuşulur.” – Friedrich Nietzsche
Sonraki İçerikKitap Okunmuyor mu?
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.