Dedim: “İlk Okul’u niçin okudun?”
Dedi: “Orta Okul için.”
Dedim: “Orta Okul’a niçin devam ettin?”
Dedi: “Lise’ye yazılmak için.”
Dedim: “Lise’de niçin bulundun?”
Dedi: “Üniversite’ye kaydolmak için.”
Dedim: “Üniversite’de bulunuş sebebin?”
Dedi: “Hayatı kazanmak gayesiyle.”
Dedim: “Niçin çalıştın durdun?”
Dedi: “Emekli olunca, rahat yaşamak için.”
Dedim: “Sen hep yarınlar için çalışmışsın.”
Dedi: “Evet, öyle gibi.”
Dedim: “Bu yarınların da, bir yarını yok mu?”
Dedi: “Nasıl yani?”
Dedim: “Sınıfta bulunuş yarınlar için. Trene biniş, başka yere gitmek için. Tarlada çalışmamız, kış için. İş’te bulunuş, evde rahat etmek için. Diploma, yarınki iş hayatı için. Uyku, yarın zinde olmak için.
Demek çalışmalar, hep yarınlar için. Yarınlar da, daha büyük yarınlar içindir. En büyük yarın ise Ahiret’tir. Çünkü insan, bir öncekinde, hep bir sonraki için bulunur. O halde biz burada, o büyük YARIN için bulunuyoruz.
“Tohum toprakta, toprak üstüne çıkmak için vardır. Toprak altı, tohumun bugünü ise, yeryüzü onun yarınıdır. İnsan da bir tohum gibidir. Dünya onun bugünü, Ahiret ise yarınıdır. Öyleyse insan, yarın için yaratılmıştır.”
Dedi: “Hiç böyle düşünmemiştim.”
Dedim: “Düşün öyleyse. Vasıtaya; bir yere gitmemek için mi bineriz? Sokağa; yürümemek için mi çıkarız?”
Dedi: “Elbette, hareket; bir yere varmak içindir.”
Dedim: “İşte, feza gemisi olan dünyada bulunuşumuz da, ebedi yarın olan Ahiret yurduna ulaşmak içindir.”
Dedi: “Demek ki, dünyamız da, Kıyamet yarınında durmak için gidiyor.”
Dedim: “Ha şunu bileydin.”