Başım daraldıkça, canım sıkıldıkça, dertlenir gibi bir havaya bürünmek üzereyken; hemen insanı düşünür, insan olmanın mânevî zevkine dalar; dertlerimi, kasavetlerimi unutur; insan olmanın tadına varır, insan olmanın gurûrunu yaşar, insan olarak yaratılmış olmamın manevî hazzına gark olur; tüm sıkıntı ve darlıklarımı bir kenara iter; Ben kendimle, hem-hâl olur, bu bilişle, bu idrâkle mes’elelerim küçüldükçe küçülür âdeta ortadan kaybolur, etrafımdan elimi eteğimi çeker; kendimi mânen mutluluklar diyarında; saâdet tahtına oturur hâlde bulur; mânevî sultan olarak her problemin üstüne çıkar; onlara ancak tebessüm ve gülümsemeyle karşılık verir; “Bu da geçer Ya hu.” diyerek tesellî bulur, yatışırım.
Çünkü bilirim ki:
Olaylardan ötürü ne gam
İnsan olmak en büyük makâm
Büyük âlem olan kâinat, benim büyümüş hâlimdir. O küçülse olacak benim gibi bir insan.
Ama maddeten, küçük mü küçük insan olan Ben
Mânen olurum büyük mü büyük, maddî âlemden
Evet, maddeten büyük olan âlem, mânen küçüktür Ben insandan. Çünkü Ben küçük insan; o büyük âlemi kucaklayabiliyor, düşünebiliyor, aklımla kavrıyor, hayâlimle avuçlarımın içine alabiliyorum.
Halbuki o büyük âlem, Ben’den ne kadar bîhaber
Ne sevinçten haberdar, ne geliyor aklına keder
Antik / eski / klâsik felsefede geçtiği gibi
“İnsan, âlemin sûretidir.” diyorum Ben de sanki
Bu düşünüş her zaman, alıyor Benden Beni
Sarıyor bir ılık rüzgâr, bunalan bedeni
Kâh olurum o ân, kendimce büyük âlem
Bir huzur âlemine yükselirim, o dem
Bilirim ki aslında küçüğüm, koskoca âlemden Ben
Ama büyük âlemin hakîkatleri, geçer içimden
Ben insan küçük âlem, âlem büyük insan ise de
Ondaki her hakîkat zuhûr etmiş, topluca Bende
Bu gerçekler karşısında, dünyevî mes’ele ve problemlerin ne ehemmiyeti olur, ne önemi kalır? Ki kendimi kaybedeyim, kendimi onlar için kahredip heba edeyim. Öyleyse gerekeni yapar, keyifle düşünce dünyama dalar, asıl oraya kapılanır. O uçsuz bucaksız âlemlerde
zihnen, dimağen dolaşır dururum. Maddeten ulaşılmaz mekânlarda hayâlen gezer. Kendimi
meçhullerin arasına kondurur. Muammaların ortasında bulurum kendimi. Asıl var oluş keyfiyetini akıl eder. İşte ancak o zaman, düşünce hedefime kenetlenirim sessizce.
Kısaca demek gerekirse “Dünyayı kesben değil kalben terk” ederim. Yâni çalışmamak sûretiyle değil, kalbimde ona yer vermemek şeklinde ona sırt çeviririm.
Ben ki, muhatap edilmişim âlemlerin Yüce Rabbine
Kalbimi vermem gerekmez mi, O’nun Sevgili Habibine?
Bitmez tükenmez, ebedî hayât beklerken Beni
Fâni şeyler, mahcûp etmez mi şikâyet edeni
Dünyamın fâni işlerini, etmeden kat’iyen ihmâl
İnsanlığımı, etmeye çalışmalıyım hemen ikmâl
Büyük insan hükmündeki âlem / kâinat, tüm yaratılış ve imkân hakîkatlerini kendisinde toplamış. Hakk’a; Halk / Yaratılmış olan her şey ayna olmuştur. İşte böyle bir âlemin yâni büyük insanın rûhu olan Ben; insanken nasıl olur da heyecanlanmaz, çocuklar gibi sevinmez.