Emrühüm Şûrâ Beynehüm (5)

48

 

“Onların işleri ise, aralarında şûrâ (istişare ile)dir.”

“Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki (İslâmî cem’iyyet hayatındaki) saadetlerinin anahtarı meşveret-i şer’iyedir (İslâmî ölçüler dâhilindeki fikir alış-verişidir). ‘Onların işleri ise, aralarında şûrâdır (istişare iledir)’ (mealindeki) âyet-i kerîmesi şûrâyı (fikir alış-verişini) esas olarak emrediyor.

“Evet, nasıl ki nev’-i beşerdeki (insanlardaki) telâhuk-i efkâr (fikirlerin birbiri üzerine eklenmesi) ünvanı altında asırlar ve zamanların -târih vâsıtasıyla- birbiriyle meşvereti; bütün beşeriyetin terakkıyâtının (insanlığın ilerlemesinin) ve fünûnunun (fenlerinin) esası olduğu gibi,  en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının da bir sebebi, o şûrâ-yı hakîkiyeyi yapmamasıdır.

“Asya kıt’asının ve istikbâlinin keşşâfı (keşfedicisi) ve miftâhı (anahtarı) şûrâdır. Yani nasıl ferdler, birbiriyle meşveret eder. Taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki; üç yüz, belki dört yüz milyon (şimdi 1,5-2 milyar) İslâm’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdadların (baskıların) kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak (olan); meşveret-i şer’iye ile şehâmet (kahramanlık) ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden (doğan) hürriyet-i şer’iyedir (meşrû’ hürriyettir).

“Ki; o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye (İslâmî ahlâk ölçüleri) ile süslenip, garb medeniyet-i sefihanesindeki (Menfî Batı’nın ahlâksız medeniyetindeki) seyyiâtı (günahları) atmaktır. (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 422)”

(Kur’an-ı Kerîm’in Metinsiz Muhtasar Meali, Hazırlayan: Hayrât Neşriyat İlmî Araştırma Merkezi MEÂL HEY’ETİ, 42 / Şûrâ / 38)

X

“İşleri, aralarında şûrâ (danışma, müşavere) iledir.” (İşlerini aralarında müşavere ederek, çözmeye çalışırlar.)

Direniş ve Şûrâ

“Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman kendilerini savunurlar” ve “işleri, aralarında şûrâ iledir” cümleleri genel şekilde övülmeye lâyıktır. İlki, onların savunmada dayanışma yaptıklarını, düşmanın karşısında şiddetle durduklarını, zulüm ve saldırıya boyun eğmeyi kabullenmediklerini göstermektedir.

İkincisi ise, aralarında haddi aşanların, zorbaların olmadığını, hepsinin eşit olduğunu, kimsenin kimseye üstün olmadığını, kimsenin başkasına düşmanca tavır koymadığını içerir. Genel işlerine ortak bir görüşle bakarlar, problemlerini aralarında aldıkları şûrâ kararlarının sonucuna göre çözerler.

Bu hâl, bugün demokrasi diye adlandırılan tablonun çok ilerisindedir.

Bütün bunların yanında bazı gayretli kimseler, İslâm’daki cihad düşüncesinin Medine döneminde var olduğunu, affetme ve müsamahada (hoşgörüde) bulunma prensiplerinin müslüman olmayanlar için Mekke döneminde indiğini ve Medine döneminde ihmal edildiğini söylerler. Bu, cinayet derecesinde bir yanlıştır.

Bu ayetleri dikkatlice düşünenler, Kâfirûn sûresi tefsirinde açıkladığımız üzere Medenî ayetlerde cihadı farz kılan esasların aynısını, cihad düşüncesinin çekirdeği olarak bu ilk dönem ayetlerinde de görebilirler.

Bu prensipler de; saldırganla mücadele etmek, zulmü defetmek, İslâmî davetin hürriyetini sağlama almak, misilleme ile karşılık verirken aşırı gitmemektir.

Medenî ayetlerin çoğunu dikkatlice inceleyenler, eziyet edici, inatçı ve inkârcı tutumlarından vazgeçenler, Allah’a yönelenler ve tevbe edenler için Mekkî (Mekke’de inen) ayetlerde de daima kapının açık olduğunu göreceklerdir.

Medine’de inen ayetlerin çoğu da affetmeye, müsamaha göstermeye, bağışlamaya, sözlerinde durmaya, va’adlerini yerine getirmeye, düşmanlık eden ve etmeyen gayri müslimlere adaletle ve ihsanla davranmaya teşvik etmektedir.

(Et-Tefsirü’l-Hadîs, KUR’AN  TEFSÎRİ, Cilt: 3, İzzet Derveze, Şûrâ: 38)

 

 

Önceki İçerikİleri Demokrasiden Başkanlık Sistemine
Sonraki İçerikSosyolog Prof. Dr. Musa Taşdelen ile sosyoloji ilmi ve Sosyoloji ilminin ışığı altında Türkiye’nin Meseleleri üzerine konuştuk.
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.