Eksen Sapması

117

Her devlette olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de geçmişten gelen ve devamlılığını koruyan belli başlı politikalar vardır.

Cumhuriyet’in kurulmasına da temel oluşturan bu politikaların geçmişi uzun yıllara dayanmakla birlikte özellikle son “üç yüz yıla” damgasını vuran hadiseler en belirleyici olanlarıdır denebilir.

Bu noktadan hareketle Türk tarihine bakıldığında Türk milletinin genellikle Batıya doğru yayılmaya yönelik bir politika izlediği görülür.

Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun genel siyaseti Doğu’nun hâkimi olarak bölgeyi yönetmek, Batı’ya ise yayılmak şeklinde özetlenebilir.

Ancak İmparatorluğun zayıflaması ve Batı medeniyetinin atağa geçmesi ile bu siyaset Doğu’nun hâkimi sıfatıyla Batı’nın ilerlemesini takip etmek şekline dönüşmüştür.

Hem Doğu’da hem de Batı’da kaybedilen topraklara rağmen, devletin gerçekleştirdiği yenilik hareketleri de Batı’nın takip edilmesine yönelik olmuş, bu siyasetten vazgeçilmemiştir.

Bu nedenle Türk milleti Doğu tarafından Batı kültürünü kendi içerisinde en çok yaşayan Doğulu olarak algılanırken, Batı tarafından ise Batı kültürünün Doğu’ya açılan bir kapısı olarak görülmüştür.

Türk milletinin yüzünü Batı’ya dönmesini geçmişten günümüze değin, içeriden ve dışarıdan birçok kişi eleştirse de, netice itibariyle eksen değişmemiştir.

Peki neden?

Bir milletin devamlılığını sağlayan temel unsur değişimlere ayak uydurabilmesidir.

Ya da değişime öncülük edebilmesi.

İşte bu noktada son dönem Osmanlı siyasileri ve aydınlarının geneli iki hususu tespit etmiştir:

Birincisi gerilemenin altında yatan sebeplerin başında dünyadaki değişime ayak uyduramamak yatmaktadır.

İkincisi dünyadaki değişimin öncülüğünü Batı yapmaktadır.

İşte bu iki tespit Batı’nın söz konusu takibe alınmasının temel nedenleridir.

Günümüze bakıldığında ise kimileri tarafından İmparatorluk günlerine duyulan özlemin adeta bir politika haline getirildiğini görüyoruz.

Bunun yanında çevremizde yaşanan değişimlere ayak uydurabildiğimizi  söylemek de mümkün görünmüyor.

Üstelik “Işık doğudan yükselir” sloganları ile eksenimizin Batı’dan Doğu’ya çevrilmesi ile yaşanan eksen sapması da bizi kaotik durumlara sokmaktan başka bir netice vermiyor…

Zira Doğu’nun içinde bulunduğu durum takipten ziyade teyakkuzu gerektiriyor.

Kısacası bu tablo içerisinde ülkemizin Batı’ya dönük yüzü Doğu’da sıkışıp kalmıştır.

Peki, bu sıkışıklık düzelir mi?

Mevcut şartlara göre eksen ayarı yapmadıkça, politikalarımızı bu manada gözden geçirmedikçe zor…

İşaret ettiğimiz husus “Batı’nın taklidi” anlamında algılanmasın lütfen!

Bahsettiğimiz şey bu değil…

Bahsettiğimiz şey değişimi anlamakla ilgili…

Zira söz konusu eksen sapmasında hedef değişime öncü olmaksa, öncelikle değişimin seyrini doğru anlamak ve değişime öncülük edenlerin neden “öncü” olduğunu tespit etmek gerekir…

Çünkü bugün Doğu’daki “değişimler”in de altında o “öncüler” yatmaktadır.

Anlamadığınız değişimi yönetme imkânınız da olamayacağına göre…

Eğer ekseninizi doğru ayarlamazsanız ne kendinize ne de Doğu’ya bir faydanız dokunur…

İşte o zaman elinizde kalan sadece varlık mücadelesi olur…

İşaret ettiğimiz husus budur.

Saygılarımla…