Türkiye ekonomisi ile ilgili bazı parametreleri dikkatinize sunuyorum. Çoğunlukla basınımızın tanınmış ekonomi köşe yazarlarından derlediğim bilgilerle ekonomimizin içinde bulunduğu şartlarda taşıdığı risklere dikkat çekmek istiyorum:
-
Türk Lirası son 4 yılda %55 oranında değer kazandı.
-
Dışa açık bir ekonomiye sahibiz. Ekonomi büyüdükçe ithalat ve ihracat rakamlarımız da büyüyor. Ancak ithalat rakamlarımızın büyümesi ihracat rakamlarının çok üzerinde gerçekleşiyor.
-
İmalat sanayimiz tabii olarak yerli girdi yanında ithal girdi de kullanıyor. Ama bunun bir ölçüsü var. İmalat sanayii ve özellikle ihracata dönük imalat sanayii giderek daha çok ithal girdi kullanır hale gelir ise, ekonomik yapı bozulur. İşte şimdi o süreç içindeyiz.
İthalatımızın yüzde 75’ini hammadde ve parça gibi üretimin içine giren “ara mallar” oluşturuyor.
-
Bu tablonun temelinde “ucuz döviz” sorunu var. Ucuz döviz, Türk sanayisinin özellikle ihracata dönük sanayinin giderek daha fazla ithal malı kullanmasına, ithalata bağımlı hale gelmesine yol açıyor.
-
Piyasada rekabet edebilmek isteyen firmalar daha pahalı olan yerli ara malı yerine ithalata yöneliyor. İhracatımız arttıkça ara mal ithalatımız daha çok artıyor.
-
Ara malı üreten yerli fabrikalar ve işletmeler kapanıyor, işsizlik artıyor.
-
Ara malı ithalat oranı çok yükseldiği için ihracatımız artmasına rağmen (ve hatta ihracat arttıkça) cari açık büyüyor.
-
Bu ortamda sabit sermaye yatırımı yapacak yabancı sermaye gelmiyor, vur kaççı sıcak para ile rantçı ya da kurulu fabrikaları ve işletmeleri satın almaya gelen yabancı sermaye geliyor.
-
Bu gelişmeler üretim ve istihdam yapısında kısa zamanda telafi edilemeyecek kalıcı tahribat yapıyor.
-
Başka ülkelerde reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz oranı) yüzde 2 veya 3, bilemediğiniz 5 dolayında… Bizde yüzde 11 ile 15 dolayında.
Yüzde 10 oranında reel faiz, ana borcu (veya serveti) 7 yılda 2’ye katlar. Yüksek reel faiz, halkın çoğunun perişan olmasına, çok az kişinin ise servetinin artmasına yol açıyor.
Kredi kartı borcu 100 lira iken, yüksek reel faiz nedeniyle borcu 400’lere tırmanan, bankanın yüzde 400 borca da faiz bindirmesi sonucu 10 lira borcu için 700 lira ödemek zorunda kalan insanımızın bunları daha iyi anlaması beklenir.
-
Kurlardaki gerileme, enflasyon oranındaki ciddi bir yükseliş trendini gözlerden saklamış bulunuyor. Eğer TL’nin şu anda yüzde 55 kadar aşırı değerli olduğunu düşünürsek… Ve eğer bu aşırı değerlenme de mesela önümüzdeki 5 ayda yarı yarıya ortadan kalkacaksa, o zaman enflasyon oranı da önümüzdeki dönemde şu anda beklenenden en az 20 puan daha yüksek gerçekleşecek demektir. Elbette eğer kurlardaki gidiş bu şekilde devam eder ve TL daha da aşırı değerli hale gelirse, enflasyondaki bu artış da geciktirilmiş olur. Ancak ileride bir gün yine gerçekleşir.
-
Hazine, cumhuriyet tarihinin en yüksek reel faizli borçlanmasını yapıyor.
-
Doğrudan yatırımla, özelleştirmeyle gelen paralar, faize yatırılıyor.
-
Üstelik faiz dışı fazla vermek için, yatırımlar iyice azaltılmış durumda. Döviz fiyatı-piyasa faizi-enflasyon hedefi dengesindeki bozukluk apaçık ortada.
-
2007 yılında ne olacak? Hem Türk lirası hem de döviz açığını kapatmak için borçlanacağız. Borçlarımız büyümeye devam edecek.
2008 yılında ne olacak? (l) Ya üretimi artıracağız, (2) Ya bir lokma – bir hırka yaşamak için kemerleri daha da sıkacağız.
Seçimden sonra başımıza gelecekler hakkında bilgimiz olsun.