Her seçim öncesi alıştığımız gibi, yine RTE bombardımanı altındayız. Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan müthiş yoğun bir seçim kampanyası sürdürüyor.
Günde en az üç meydan veya kapalı salon toplantısında yaptığı konuşmaları, onlarca TV kanalında mevcut yayın kesilerek canlı yayınla veriliyor. Akşam da sözde uzmanların yorumlarıyla detayları kafamıza kazınıyor.
Ama bu da yetmiyor, çanak sorular soran gazetecilerin karşısında verdiği cevaplar birkaç kanalda yayınlanıyor.
İlginç olan şu ki ne Erdoğan ve ne de partisinin (bakan, belediye başkanı vd) yetkilileri asla rakipleriyle bir arada tartışma programına çıkmıyor, hep bu tarz tek taraflı yayınları tercih ediyor.
Cumartesi günü de Doğan Medya‘dan devri sağlanan ve yandaş Demirören‘in yönettiği CNN Türk ve Kanal D‘de, Hande Fırat ve Hakan Çelik‘in karşısında benzer bir programa konuk oldu.
Halka açık toplantılarda, bu kadar sık şekilde, profesyonel danışmanların hazırladığı metinleri dinlemekten yorulmuş durumdayız.
CNN Türk‘teki programın bir bölümünü doğaçlama ve kendi cümleleri ile vereceği cevaplardan daha gerçekçi bir değerlendirme yapabiliriz ümidiyle dinledim.
***
Kendi Düşüncelerimi bile Duyamıyorum
Televizyonu her açtığımda karşımda Tayyip Erdoğan’ı görünce aklıma bir cümle geliyor:
“Burası o kadar gürültülü ki, kendi düşüncelerimi bile duyamıyorum.”
Bence bu kadar yoğun propaganda yaparak, Reis kendi düşüncelerimizi duymamızı istemiyor.
***
Erdoğan’ın Performansı
CNN Türk‘teki programın “ekonomi” ve “beka sorunu” konularının sorulduğu bölümde tam bir hayal kırıklığı yaşadım.
Bu iki konudaki cevaplarında performansını çok düşük buldum.
Anladım ki hâlâ kendi düşüncelerimi duyabiliyorum.
Ak Parti Genel Başkanı Türkiye’deki en tecrübeli siyasetçi. Hatta dünyadaki liderler arasında en kıdemli olanlardan biri. Peki, niye böyle oldu?
İyimser bir bakışla bu kadar çok koşturmanın bir sonucu olarak yorgunluğu ile açıklayabiliriz.
Belki de yaptıkları hataların, halka ödettirilen bedelleri çok büyüdü. Artık lafla kapatılamayacak boyuta geldi.
*******************************
Ekonomi Konusunda Söyledikleri
Erdoğan “Haliç’in kıyısında ‘Tersane İstanbul’ adlı muhteşem bir projenin temelini attıklarını, projenin 2020 yılının Kasım ayında hayata geçeceğini” anlattı.
Tersane İstanbul yine ranta yönelik bir proje. Güya üretimi önceleyeceklerdi.
300 dönüm arazi içinde 2 adet yat limanı, 3 adet 5 yıldızlı ve 1200 odalı otel, 3 müze, 80 bin metrekare AVM perakende alanları, ofis binaları, rezidans konutlar ve lokantalar bulunacak. Projenin 49 yıllık işletme hakkını alan da yabancı değil, Fettah Tamince…
Gazeteciler “niye hâlâ tarımsal üretim veya sanayi yatırımı değil?” diye sormadılar.
***
Erdoğan, bankacılık sektörü ile ilgili bazı küsuratlı rakamları virgülden sonraki hanelerini de vererek konuştu. “Şu an da bankacılık sistemi çok ciddi bir itibara sahiptir” dedi.
Burada muhtemelen sunucuların arkasında, Erdoğan’ın baktığı yönde bir ekrandan okuyarak yaptı. Böylece hafızası güçlü lider imajı çizmeye çalışmış olabilir. Ekibi bu konuda bir PR çalışması yapmış ama bana göre rakamları biraz yuvarlayarak yazsalardı daha inandırıcı olurdu.
Gazeteciler hiç “faizler neden bu kadar yüksek, bu faizlerle yatırım yapılır mı, döviz neden geçen seneki değerine düşürülemiyor. 450 milyar dolar dış borç nasıl ödenecek?” Gibi sorular sormadı. İnşaat ve otomotivdeki satışlardaki dramatik düşüşleri, işsizlikteki tırmanışı sormadılar.
***
Erdoğan “Tanzim Satış Noktaları”nın başarılı olduğunu söyledi. “Adım atınca bir anda fiyatlar yüzde 50 düştü” dedi. Ama ben pazarda ve marketlerde bir değişim görmedim.
“Bir ara kıyma 35 liraya kadar çıktı. Sonra biz ithale girince hemen fiyatlar 28 liraya düştü” dedi. Ama ben son senelerde bu fiyata yakın bir fiyata et veya kıyma aldığımı hatırlamıyorum.
“Sadece Kocaeli’de durum böyleyse bir zahmet burada da gıda fiyatlarını düşürüversinler” diye düşündüm.
*******************************
BEKA Sorunu
Gazeteci sordu: “Muhalefet yetkilileri ‘yerel yöneticiler seçeceğiz, beka ile ne alakası var?’ diyor. Ne dersiniz?”
Erdoğan’ın cevabından ben bir anlam çıkaramadım:
“Yerelde beka meselesi hallolmadıkça, genelde o sıkıntı yaşar. Bu iş öyle hafife alınacak bir şey değil. Yerelde de biz o beka meselesini çözüme kavuşturmamız lazım. Cumhur İttifakı bunu kanıtlamıştır, yerelde de genelde de kanıtlamıştır. Ülkenin bekası için taban ve teşkilatlar uyum içinde çalışmaya devam ediyor. Zillet ittifakı kendi içinde koltuk kavgasında. Bizim böyle bir derdimiz yok. Bunun yanında çok daha önemlisi ülkenin geleceğini inşa etmeye çalışıyoruz.”
Bu cümlelerden neler anlaşıldı bilemiyorum.
Ama gazeteciler, “Efendim, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray, beka konusunda Meclis Araştırması yapılması için bir önerge verdi. Fakat önerge AKP ve MHP’lilerin oyları ile reddedildi. Mademki beka meselesi vardı, Meclis’in araştırmasını niye engellediniz?” diye sormadı. Soramazdı.
Milletin size oy vermeyen diğer yarısına “zillet” demek “beka sorununa” olumsuz etki yapmaz mı, diye sormasını zaten beklemiyorduk. Bizi yanıltmadılar.
Ak Parti Genel Başkanının, “Pensilvanya’nın ve Kandil’in talimatları var. Bunların siyaset pratiğini, siyaset etme anlayışını etkiliyor. Aynı şekilde Kandil de bu şekilde verdiği mesajlarıyla, isimlerle bunları etkiliyor. İsimler de buna göre belirleniyor” diyerek İyi Parti, CHP ve SP‘ye yönelik iddiası akıl, mantık dışı idi.
Bir Cumhurbaşkanının milletin yarısını temsil eden siyasi partilerin terör örgütlerinden emir aldığı iddiası üzücü ve ürkütücü idi.