Bazıları
“ekonomi konusunda muhalefet hep kötü yapılan şeyleri sıralıyor, kendi
çözümlerini anlatmadığı için güven vermiyor” iddiasındalar.
Bir
bakıma bu iddia aşı karşıtlarının “içinde ne olduğunu bilmediğim sıvıları
vücuduma almam” savunmasına benziyor. Aşı karşıtları sanki şimdiye kadar
kullandıkları ilaçların içeriğindeki maddeleri tanıyor mu? Bırakın ilaçların
içeriğini, yedikleri içtikleri gıdanın vücutlarına taşıdığı nice zehirli veya
zararlı maddeleri bilmeleri mümkün değil.
Ama
sıra aşıya gelince nedense içeriğini bu kadar merak ediyorlar.
Bunun
gibi, iktidara soru soramayanlar muhalefete “çözüm ve modeliniz var mı?”
diyor.
Millet
İttifakı şemsiyesi altında toplanan 6 partinin her birinin ekonomi
konusunda yaptıkları hazırlıklar ve açıklamaları var. “Kendi çözümlerini
söylemiyorlar” diyenlerin bu açıklananları dinleyip okumadığı anlaşılıyor.
Ayrıca
ben Ak Parti ile MHP’nin tüzük ve programlarını okudum. Bugün AKP’nin
yaptıkları her iki partinin tüzük ve programlarında vaat ettikleriyle alakası
yok.
İktidarın
dün söylediği ile bugün söylediği çözümler 180 derece değişirken, buna itiraz
etmeyenlerin muhalefetten “hap gibi çözüm” istemelerini anlamak mümkün
değil.
İktidar
daha Aralık ayında “döviz kurları serbestçe artsın, ihracatımız artar,
cari açığımız düşer ve üretim, istihdam odaklı kalkınma gerçekleşir” diyordu.
Şimdi sadece kur artışını önleyebilmek için “kur garantili hesap,
garantili altın hesabı” gibi sonu çok sıkıntılı olabilecek yollara sapıyor.
Her
gün “şapkadan tavşan çıkarır gibi” yeni model çıkaran iktidara güvenelim
ama daha tüzük ve programlarında ve güncel konularda vaat ettiklerini
okumadığımız muhalefeti “modelleri yok” diye suçlayalım mı?
Yine
de bu tür eleştiriler muhalefetin bu algıyı değiştirecek bir iletişim dili
geliştirmesi gerektiğini de gösteriyor.
Aslında
model ve çözüm önerisi yazmak kadar yapılan vaatlerin uygulanacağına dair güven
vermek gerekiyor. İktidar yazdıklarını ve söylediklerini uygulamıyor.
Ama hala görevde.
İktidarın
pusulası yok, nereye gideceği belirsiz. Muhalefete vaatlerini uygulaması için
şans vermek gerekiyor.
*********************************
Yapısal
Sorunlar ve Öncelik Belirleme
Ekonomimizin
içinde bulunduğu kötü durumun sebebi yapısal sorunlar ve kötü yönetimdir.
Yapısal
sorunlarımız deyince aklımıza çok şeyler geliyor. Mesela
Türkiye üreten, ürettiğini satıp cari fazla veren bir ülke değil. Aldığımız
sattığımızdan fazla. Hep cari açık veriyoruz ve bunu borçla kapatıyoruz.
Eğitim
kalitemiz çok kötü. İhracatımız içinde yüksek teknolojili ürün oranı çok
düşük. İşin kötüsü bu oran artacağı yerde düşüyor. Yani yükte ağır, pahada
hafif ürün üretebiliyoruz.
Tarımda
kendi kendine yeten bir ülke iken samandan buğdaya, etten meyveye, o kadar çok
gıda ürünü ithal ediyoruz ki şaşırmamak elde değil.
Dünyanın
en bereketli topraklarına sahibiz. Ama Trakya kadar arazilerimiz ekilip dikilmiyor.
Tarım ve hayvancılıkta teknolojiyi kullanamıyoruz. Çiftçiler doğru şekilde desteklenmiyor.
Elektrik, gübre, akaryakıt gibi dövize endeksli girdilerin maliyete etkisi çok
yüksek. Bu yüzden tarım ve hayvancılıkta ithalata bağımlı hale geldik.
Son
20 yılda Türkiye sanayi ve tarımını geliştirerek büyümedi. Dışarıdan
sermaye girişlerine paralel olarak büyüdü. Bu girişler azaldığında
da GSYH düştü.
Bu
sürede devlet borçlarını artırdığı gibi, özel sektör ve vatandaşlar da
borçlandılar. Borç aldığımız parayla üretim tesisleri yapmadık, Ar-Ge’ye
yatırım yapmadık, inşaat ve lüks tüketime harcadık. Böyle bir büyüme
sürdürülebilir değildi. Şimdi yediğimiz hurmaların bedelini ödeme
zamanı.
Demek
ki yapılmaması gerekenler yapıldı ve bunların neler olduğu belli.
Yapılması
gerekenler de ekonomiden anlayan herkesin bildiği konular. Fakat uygulanabilir
olması önceliklerin iyi belirlenmesine bağlı.
*********************************
Öncelikler
Belirlenmezse Yapısal Reformlar Yapılamaz
İYİ
Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz siyasete yeni
kazandırılan bir değerimiz. Prof. Yılmaz ABD’nin Finans Eğitimi veren en
prestijli üniversitesi Wharton School’da finans profesörü. ABD’de ve dünyada
alanının en iyilerinden bir ekonomist. İYİ Parti lideri Meral Akşener’in
davetiyle partinin ekonomi kurmayları arasına katıldı.
Prof.
Dr. Bilge Yılmaz İYİ Parti’nin “Kalkınma Kongresinde” nitelikli bir sunum
yaptı. Şu cümlelerini önemli buldum:
“Yapısal
reformların yapılabilmesi için önceliklerin iyi belirlenmesi gerekir.
Birçok ülke yapısal reformların teşhisini ve tedavi yöntemini doğru belirliyor.
Fakat önceliklerini tespit edemedikleri için uygulayamıyor. Uygulayabilmek için
hangi problemlerin hangi sırayla çözüleceğini belirlemeniz gerekir.”
“Yapısal
reformların her birinin ülke içinde ve dışında muhalifleri olabilir. Siz hepsini
birden ortaya koyarsanız bütün muhalifleri bir araya getirirsiniz.”
****
Prof.
Dr. Bilge Yılmaz’ın verdiği bilgiye göre, İYİ Parti’nin
finansal alanda ilk yapılacaklar listesinde şunlar var:
“Merkez
Bankasının bağımsızlığı ANAYASAL GÜVENCE altına alınacak.”
“Merkez
Bankası’nın güvenilirliği, saygınlığı yeniden tesis edilecek. Bilanço yapısı ve
uluslararası rezerv pozisyonu güçlendirilecek, döviz müdahaleleri hakkında
kapsamlı rapor sunulacak. Merkez Bankası enflasyonla mücadele görevini bağımsız
olarak ve tüm silahlarını kullanarak yürütecek. Döviz swap işlemlerinin
seviyesi kademeli olarak düşürülecek.”
Bunlar
yapılırsa enflasyon düşer. Arkasından faizler de düşer.
“Düşük
faiz enflasyonu düşürmenin bir ödülüdür.”
Görünen
o ki, İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz “Ekonomist”
olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “faiz sebep,
enflasyon sonuçtur” tezinin tam tersini savunuyor.
Erdoğan
“söz dinleyen Merkez Bankası Başkanı” istiyor.
İYİ
Partili Prof. Dr. Bilge Yılmaz “bağımsız ve liyakatli Merkez Bankası Başkanı
ile çalışılırsa enflasyon düşer” diyor. (Nitekim Merkez Bankasının
bu nitelikteki başkanları Durmuş Yılmaz ve Erdem Başçı döneminde enflasyon en
düşük, MB rezervleri en yüksek seviyede idi.)
Hangi
“ekonomiste” inanacağınıza elbette siz karar vereceksiniz.