Oğuz Çetinoğlu: Anne-Babalar için ne tür bir destek veriyorsunuz?
Yasemin Balcı Yağlıkçı: Mindfulness / bilinçli farkındalıkla1 stres2 yönetimi üzerine yetişkinlere seminerler, oyun ve oyuncak seçimi konusunda yol gösterecek programlar düzenliyoruz. Bunun yanı sıra stresli bir süreç olan çocuk yetiştirme esnasında ebeveynler desteğe ihtiyaç duyduğu zamanlar olabiliyor. Bilinçli farkındalık eğitimi bu süreçteki stresle ve problemlerle baş etme konusunda yardımcı olabiliyor. Aileler problemi çözemeseler bile en azından problemi açık ve yargılayıcı olmayan bir tutumla karşılayabilirler. Bazen kendi tutumlarından kaynaklanan durumları farkedip bertaraf etmekte bir araç kazanmış olurlar.
Çetinoğlu: Bilinçli Farkındalık eğitimi ne kadar devam ediyor?
Yağlıkçı: Bilinçli Farkındalık eğitimleri 4-8 haftalık programlarla verilmektedir. Bu konunun daha fazla öğrenilip uygulanması benim sâdece profesyonel olarak değil topluma bir katkı sağlaması açısından da önemli bulduğum, ücretsiz seminerlerle bu konudaki farkındalığı artırmayı ümit ettiğim bir kavram.
Çetinoğlu: Bilinçli Farkındalık kavramı hakkında açıklayıcı bilgi lütfeder misiniz?
Yağlıkçı: Dikkati bedendeki hisleri ve zihindeki düşünce ve duyguları, yargılamadan sebeplerini araştırmaksızın ve direnmeden kabul ederek yöneltmek diye tanımlayabiliriz.
Düzenli bilinçli farkındalık uygulamalarının stres, kaygı, depresif ruh hali3, uyku problemleri, yüksek tansiyon, fizikî acı ve tükenmişlik hissini azalttığını, huzur hissi, hâfıza, enerji, bağışıklık sisteminin gücünü, duygu yönetimini, problem çözme becerilerini, zekânın işleyişiyle alâkalı yetenekler ve odaklanma süresini arttırdığını gösteren sayısız araştırma mevcut.
Çetinoğlu:‘Stressiz insan yoktur, stresini yönetemeyen insan vardır‘ deniliyor. Stres nasıl yönetilir?
Yağlıkçı: Benim şimdiye kadar gördüğüm en iyi stres yönetme tekniği bilinçli farkındalık uygulamalarını düzenli olarak hayata geçirmek.
Çetinoğlu: İnsanların şahsiyet yapıları, karakter ve alışkanlıkları uzun yılların ürünüdür. Kendisine yakıştıramadığımız alışkanlıkları değiştirmek zordur. Zorluklar nasıl aşılabilir?
Yağlıkçı: Sabırla ve zamanla değişim mümkün. Burada bize yardımcı olan yine bilinçli farkındalık uygulamaları var. Ancak değişimin belli bir süre alacağını ve sürecin içinde bazen tekrarlanmaların olacağını kabul edersek motivasyonumuzu kaybetmeden olumsuz alışkanlıklarımızı törpüleyebiliriz.
Diğer yandan psikoterapi4 de önemli bir destek. Bazı düşünce hataları psikoterapi sâyesinde çözümlenebilir. Zaman ve uygun bir metodoloji5 ve en önemlisi değişmeye niyet ve istek gerekli.
Çetinoğlu: İnsanlarımız meselelerini konuşarak değil tartışarak halletmeye çalışıyorlar. Bu çarpıklığın sebebi ve çareleri olarak neler söylemek istersiniz?
Yağlıkçı: Dinleme becerilerini geliştirerek! Aynı fikirde olmasak da başkasının fikrini, bakış açısını dinlemeye ve anlamaya gayret göstermek, uygun bir çare olarak düşünülebilir.
Çetinoğlu: Çocuk büyütürken dikkat edilmesi gerekenleri konusunda ebeveynlere tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?
Yağlıkçı: Şöylece sıralayabilirim:
-Oyun için zaman ayırmak çok önemli. Oyun oynarken çocuğunuzun ipuçlarına duyarlı olunuz.
-Çocuklarınızın fikirlerini ve yaratıcılığını cesaretlendiriniz. Oyunda güç mücadelesine girmemeye dikkat edeniz.
-Yaptıklarınızın, söylediklerinizden daha önemli olduğunu hatırlayınız.
-Çocuğunuza saygılı davranmanız, ona kendi eşiti ya da denginiz gibi davranmanızı gerektirmez.
-Net ve anlamlı sınırlar koyunuz. ‘Hayır‘ınızı eskitmeyiniz!
-Bütün duyguları kabul edilebiliriz, ancak bütün davranışlar kabul edilebilir değildir!
Burada bu ayrımı çocuklara açık bir şekilde göstermeliyiz.
Çetinoğlu: Duygularını, sıkıntılarını ifade edemeyenlere nasıl yaklaşılmalı?
Yağlıkçı: Bu onların daha çok kim olduğuna bağlı… Ailemizden birine, eşimize, çocuğumuza yaklaşımımızda empati6 ile halden anlayan bir yaklaşıma sâhip olmamız işleri kolaylaştırır. Bir nevi duygu koçluğu yapmamız gerekebilir. Meselâ duyguların olumsuz da olsa tanımlanması, onların üzerimizdeki etkisini azalttığını biliyoruz. Yâni olumsuz duyguların ifade edilmesinin daha olumlu/müspet olmayı mümkün kıldığı anlatılabilir. Kimi insanlarda güçlü görünme kaygısı ile duygu ve sıkıntıları bastırma olabiliyor. Ancak insanız ve bazen âciz olabiliriz. Bunun hepimiz için geçerli olduğu; güçlü olmanın zaman zaman destek alma ihtiyacı ile ters olmadığını anlatmak faydalıdır.
Çetinoğlu: Ebeveynlerin çocukların sıkıntıları ile ilgili ‘Oyun Terapisi‘ yaklaşımından faydalanabileceğini ifade ediyorsunuz. ‘Oyun Terapisi‘ kavramını açıklayabilir misiniz?
Yağlıkçı: Oyun terapisi, oyun ve oyuncaklar aracılığıyla çocukların duygu ve düşüncelerini ifade etmesini sağlayan, terapi sürecinde çocuğun yaşadığı olumsuz hâdiseleri tehdit edici olmayacak şekilde tekrardan deneyimlemesine imkân tanıyan ve dünyaya ilişkin güvenlik algısını yeniden kazanmasını sağlayan bir terapi yaklaşımıdır. Byron Norton ve Carol Norton tarafından geliştirilmiştir. Üzüntü, korku, kızgınlık ve diğer çözümlenmemiş duygularla çalışırken bütün duyular kullanılır. Çocukların kaygı, korkular, çocukluk depresyonu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite 7, öğrenme güçlüğü, uyum ve davranış bozuklukları, kendine güvenememe probleminden mustarip olduğunu fark eden anne-babalar çocukları için oyun terapistlerinden destek alabilirler.
Çetinoğlu: Karakter ve şahsiyet yapılarının oluşması sırasında çocuklar nelerden etkileniyorlar?(Şiddet içeren çizgi filimler, hane halkının kendi aralarındaki ilişkiler, dizi filmler, bilgisayar oyunları, anne ve babalarının çocukları ile olan ilişkiler, mahallede ve okulda gördükleri… Veya bunların dışında sizin tespitleriniz…)
Yağlıkçı:En çok etkilendikleri bakım veren kişidir. Yani anne-baba ve/veya bakım veren kimselerden etkileniyorlar. Yine önemli bir etken olarak gördüğümüz anne-baba arasındaki iletişimin mahiyeti de çocukları etkiliyor.
Diğerleri ise; çevre, okul, seyrettikleri programlar da sonraki sırada yer alabilir.
Üç yaş öncesi televizyonun ve bilgisayar oyunlarının konuşma becerisinde geriliğe yol açabildiğini biliyoruz ama karakter yapısını doğrudan etkilediğinden bahsedemeyiz. Konuşma becerisindeki noksanlık, iletişim kurmada zorluk çekmeye doğru gidebiliyor.
Çetinoğlu: Çocukların (beden dışında) sağlıklı gelişmesi için olmazsa olmaz şartlar nelerdir?
Yağlıkçı: Sevgi…J Sevgi nasıl gösterilir derseniz; dikkatimizi onlara vermek, dinlemek, duygularını ifade etmelerine yardımcı olmak; sâdece olumlu değil olumsuz duyguları ile de (davranışları değil) kabul gördüğünü hissettirmek gibi şartlardan söz edilebilir.
Çetinoğlu: Çocuklara, daha küçük yaşlarda iken Allah kavramını anlatmanın faydaları nelerdir?
Yağlıkçı:Araştırmalar inancın psikolojik olarak bizi daha dayanıklı kıldığını gösteriyor.
Çetinoğlu: Nasıl anlatılabilir?
Yağlıkçı: Genelde çocuklar dört beş yaşlarında bu konuda sorular sormaya başlayabilirler.
Korkutan değil seven bir Allah imajını vermek önemli diye düşünüyorum. Annelerin şefkatli ve sevgi dolu olması gibi Allah’ın da bizi böyle sevdiği anlatılabilir.
Altı yaşına kadar çocukların taklit yoluyla birçok kavramı öğrendiğini biliyoruz. O yüzden bizzat kendimizin model olması önemli. Yaşamadığımız bir şeyi sadece anlatarak çocuğumuzun benimsemesini bekleyemeyiz. Beraber yapalım yaklaşımı, neticeye ulaşmayı kolaylaştırır.
Bu konuda ben ne kadar tavsiye verebilirim bilmiyorum, ne de olsa bu konu benim uzmanlık alanım değil. Ancak ilgilenenler için güzel kitaplar var; mesela Hatice Kübra Tongar’ın8 çocuklara dinî konuların öğretilmesi ile ilgili kitaplarından faydalanılabilir.
Çetinoğlu: Her yaşta insan için inançlı olmanın sağlayacağı faydalar nelerdir?
Yağlıkçı:Yaratılıştan var olan bir inanma ve sığınma ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Her insan ne zaman biteceğini bilmediği bir hayatın içinde… O veya bu şekilde bir anlam arayışında. İnanç kavramını, inananlar ve inanmayanlar farklı yorumlayacaklardır, dolayısıyla buna objektif yaklaşmak zor. Ben bir inanan olarak bu soruya cevap verebileceğim, bu konuda benden farklı düşünen elbette birçok kişi olacaktır.
Bana göre, naçizane J inanmanın faydaları iç huzuru sağlaması, kibirli olmaktan uzak durmayı, tevazu sâhibi olmayı desteklemesidir. Tartışma, kavga ve mücadelelerin çoğunun temelinde kibir duygusu yattığını düşünüyorum.
Çetinoğlu:Son zamanlarda ‘karma okul‘ meselesi tartışılıyor. Kız liseleri var, erkek liseleri var. Konu hakkındaki değerlendirmenizi lütfeder misiniz?
Yağlıkçı: Ben kız okulunda okudum. O zaman bu bize bir üstünlük, bir imtiyaz gibi gelirdi. Erkek egemen toplumun kadın egemen okulu! Pozitif ayrımcılık bir nevi… Ben karma okulların daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Zaten benim okulum da bir süre sonra karma eğitime geçti.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Efendim.
Yağlıkçı: Ben teşekkür ederim.
YASEMİN BALCI YAĞLIKÇI:
Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü mezunudur. Beykent Üniversitesinde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans yapmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi lisans programına devam etmektedir.
Yaklaşık sekiz yıl Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulunda öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra 2001-2005 yılları arasında yaşadığı Almanya’da ve daha sonra İngiltere’de kişisel gelişim ve beden psikoterapisi üzerine eğitimler aldı. 2007 itibariyle tamamen iletişim, psikoloji, çocuk gelişimi konularında eğitim almaya yöneldi. Turkuaz’da eğitim danışmanı ve gelişim mentörü* olarak çalışan Yağlıkçı başta iletişim olmak üzere bilinçli farkındalıkla stres yönetimi, duygusal zekâ, psikolojik dayanıklılık ve anne-babalar için oyun becerileri eğitim programlarını da sunuyor. Gönüllü projelerde yer alıyor.
Hobileri dans, kitaplar, sufizm…
*mentör: Mentörlük işimi yapan kimse. Mentörlük: Danışmanlık, denetim, bir problemin birkaç kişi ile birlikte, tahlil edilmesi çalışmalarıdır.
|
AÇIKLAMALAR:
1bilinçli farkındalık: ‘Mindfulness‘ olarak da kullanılmaktadır. ‘Bilinçli Farkındalık‘ olarak veya ‘Yargısız Farkındalık‘ olarak Türkçede kullanılan bu kavram, tıp tâbiri olarak orijinal hâli ile de dilimizde kullanılmaktadır. Bilinçli farkındalık dikkati, anın içinde yaşanan deneyimlere yoğunlaştırmaya yönelik uygulamalar bütünüdür. Kökenleri Doğu’da olan bu uygulamalar bilinçli farkındalık meditasyonu olarak da adlandırılıyor. Temelinde nefes alıp vermeyi bir konsantrasyon aracı olarak kullanmak vardır. (konsantrasyon: ‘Odaklanma‘ ve ‘yoğunlaşma‘ olarak da ifade ediliyor. İnsanın bütün dikkatini belli bir nokta, konu veya husus üzerinde toplaması… 2stres: İnsanlarda, üstesinden gelinemeyen büyük veya küçük problemlerin sebebiyet verdiği ruhî gerilim. 3depresif ruh hali: En az iki hafta boyunca devam eden üzüntü ümitsizlik ve moralsizlik gibi duyguların hâkim olduğu bir ruh halidir. Depresif ruh hali özellikle güneş ışığının az olduğu sonbahar ve kış aylarında oldukça sık görülen bir durumdur. 4terapi / terapist / psikoterapi: Terapi, Hastalığın ilaç dışında yöntemlerle tedavi edilmesidir. Bu yöntem, psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılır. Terapist: Özel eğitim almış ruh sağlığı uzmanı. Tıp eğitiminin özel ihtisas alanında öğrenim görmüş doktor. Psikoterapi: Psikolojik rahatsızlığı olan hastayı iyileştirmek için terapistin tatbik ettiği yöntemlerin tamamı. 5metodoloji: Metotların temellendirilmesi, karşılaştırılması, eşleştirilmesi, değerlendirilmesi, geliştirilmesi ve yeni metotlar aranması konuları ilgi alanına giren bir yöntem bilimidir. 6empati: Kişinin başka bir kişinin istek ve duygularını anlayabilmesi, başka bir kimsenin hâlini kavrayabilmesi durumu. Kişinin kendisi başka bir birinin yerine koyarak, o kişinin duygu ve düşüncelerini öğrenmeye çalışması. 7hiperaktif: Aşırı hareketli. 8Hatice Kübra Tongar: Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin süper lise bölümünden mezun olduktan sonra ilahiyat ve sosyoloji dalında lisans eğitimi ve çocuk eğitimi ve gelişimi konusunda 1000 saatlik ders aldı. Hay Kitap Yayınevi’nden; Çocuk Eğitiminde 100 Mucize Çözüm, Fıtrat Pedagojisi, Fıtrata Uygun Çocuk Yetiştirmek ve benzeri konularda 12 adet kitabı yayınlandı.
DERKENAR: Bizler çocukluğumuzda Allah’ı; yakan, taş eden, cehenneme atan, kızan, çarpan bir Allah sanırdık. Çünkü öyle duyardık büyüklerden. ‘Anneye karşı gelinmez, Allah taş eder‘ derlerdi. ‘Bu davranışlarına devam edersen cehenneme gider, yanarsın‘ denirdi. Bir şeyi merak etsek ve sorsak; mesela çocuk masumluğuyla ‘Babam Allah’ı yenebilir mi anne‘ desek, aldığımız cevap ‘Sus bakayım, tövbe de, Allah çarpar yoksa‘ formatında olurdu. Pek çoğumuz cehennemi olan Allah’tan korkar, uzak dururduk; çocuk gönlümüzü açmazdık. Hatta Peygamberin (sav) çocuklara olan sevgisi anlatılırken, Allah’lı cümlelere hep ‘cehennem’ yakıştırıldığı için ‘Ben Peygamberi Allah’tan daha çok seviyorum. Çünkü onun cehennemi yok, çocukları yakmıyor‘ diyenlerimiz bile olurdu. Yaşımız büyüdükçe durum pek değişmedi. Küçükken korkutulduğumuz Allah, ergenlik döneminde yine cehenneme atan, bir vakit namaz kaçıranlara 80 sene kızgın sac üzerinde namaz kıldıran, hataya düşen kulları için zebanileriyle azaplar hazırlayan ‘eli sopalı‘ bir Allah tasviriyle anlatıldı pek çoğumuza. Kimse Gafur olan, Tevvab olan, Rahim olan Allah’tan bu denli altını çizerek bahsetmedi. *** Sonra bir şey oldu ve yıllar boyu Allah hakkında öyle olduğunu sandığım pek çok inanç değişiverdi: Anne oldum. Anneler bilir, evladınızı kucağınıza aldığınızda hissettiğiniz baskın duygular sevgi, merhamet ve şefkattir. Bu duyguları öyle yoğun hissedersiniz ki; uykusuz ve yorgun geçen günlere gecelere rağmen evladınız ‘gık‘ dese yanına koşar, sarar sarmalar, başka hiç bir canlının bir diğeri için yapamayacağı fedakârlıklara gönüllü talip olursunuz. Gerçekten de yemez yedirir, giymez giydirir, uyumaz uyutursunuz. Anneliğimin ilk aylarında, ben de her anne gibi bu duygu kokteylini yudumlarken şu hadis çıktı karşıma: Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştu: ‘Çalılıkta dolaşırken, bulduğum bir kuş yuvasından yavruları alıp koynuma koymuştum. Tam bu sırada yavruların annesi başımda dolanmaya başladı. Acıdım, yavruları bırakmak için ihramımı açmaya çalıştığım sırada anne kuş hemen koynumdaki yavrularının yanına girdi ve kanatlarını onları korumak için açarak siper etti. Bu kuşun canı pahasına yavrularına olan şefkatini ve acımasını görüyor musunuz? İşte Allah’ın kuluna olan şefkati ve acıması kıyas kabul edilemeyecek kadar fazladır…’ Bu muazzam bir şeydi. Eğer bir annenin kendi canından geçercesine evladına akıttığı sevgi ve şefkat, Allah’ın kuluna duyduğu muhabbetin yanında lâfı edilemeyecek kadar az ise, Allah (cc) kullarını çok seviyor demekti. Anneler şefkatli ise, Allah (cc) şefkatin kendisiydi. Sonra yüzümü Kur’ân-ı Kerîm’e döndüm. Kur’ân’ın 114 yerinde, hiçbir mecburiyeti yokken kendini kuluna Rahman ve Rahim olarak tanıtan, onu sonsuz olarak rızıklandıran bir Allah çıktı karşıma… Çocuk nimeti, Rabbimin diğer nimetlerine olan farkındalığımı ve hayranlığımı arttırdı. Ve kulunu seven Allah’ı sevmeyi, hem de çok sevmeyi öğrendim. Bu öğreti bütün hayatımı değiştirdi. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye, imtihanlardaki hikmet nazarını görmeye, ibadetlerimden lezzet almaya başladım. Çünkü bir insanın ‘Allah beni yakar‘ korkusuyla namaza durması ile âdeta bir sevgiliye koşar gibi ‘çok sevdiğim Rabbimle buluşuyorum’ hissi ile namaza durması arasında dağlar kadar fark vardı. İşte bu kitap tam da bu sebeple yazıldı. Bu kitabı okuyan tek bir annenin Rabbine dair bakışı ve hissedişi değişse; tek bir çocuk seccadesinin başına heyecan ve istekle geçebilse benim duam kabul olmuş olacak. Gayret bizden, takdir Allah’tan… Umarım hepimiz hayatımızın bir noktasında şu cümleyi kurabiliriz; Anne olunca Allah’ı (cc) sevmeyi, hem de çok sevmeyi öğrendim. Sevgilerimle… Hatice Kübra Tongar: Korkutarak Değil, Sevdirerek Din Eğitimi. Hayy Kitap. İstanbul 2017 |