Edip ve eğitimci yazar Dr. SÂKİN ÖNER ile Türk-İslâm Ülküsünün Mütefekkiri SEYYİD AHMET ARVASİ Hakkında Konuştuk. 

39

Vefatı: (31 Aralık 1988)

(ÜÇÜNCÜ (SON) BÖLÜM)

Oğuz Çetioğlu: Arvasi Hoca’nın Doğu Anadolu gerçeğine bakış açısı nasıldı?

 Dr. Sâkin Öner: Arvasi Hoca, Doğu Anadolu çocuğu olmasına rağmen, bölgeciliğe ve bölücülüğe kesin olarak karşıydı. Fakat Hoca’nın insanlar üzerindeki büyük etkisini gören devletin istihbarat kurumları, Doğu Anadolulu olması sebebiyle onu yıllarca ‘Kürtçü’ diye tâkip ettiler. Bu durumu Hoca da biliyordu ve bundan çok rahatsız oluyordu. Fakat bu rahatsızlığını mümkün olduğu kadar çevresine hissettirmiyordu. Hiçbir zaman devletin yıpranmasını istemiyordu. Bu durum, Hoca’nın Türk milliyetçiliği inancını hiçbir zaman zedelemedi. Yalnız birçok üst görev için düşünüldüğünde hep önüne engel çıkartıldı. Mesela Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde iken, çok yararlı olabileceği Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Üyeliğine getirilmesi düşünülmüş, maalesef engellenmiştir. 12 Eylül’den sonra MHP Genel İdare Kurulu üyesi suçlamasıyla tutuklanıp dört aya yakın askerî cezaevinde kaldıktan sonra suçsuz görülüp beraat ederek hürriyetine kavuştu. 1986 yılında bir gün Millî Güvenlik Kurulu, ‘Doğu Anadolu gerçeği’ni anlatması için Hocayı Ankara’ya dâvet etti. Hoca dâvete icabet ediyor ve konuşmak için kürsüye geldiğinde; ‘Beni yirmi beş yıldır tâkip ettiniz. Bir Kürtçünün, bir Kürt milliyetçisinin Doğu Anadolu hakkındaki görüşlerini dinlemek için mi, yoksa bir Türk milliyetçisinin görüşlerini dinlemek için mi çağırdınız. Önce karar verin, ondan sonra konuşacağım’ diyor ve susuyor. Ortalık buz kesiliyor. Bir Orgeneral kalkıyor ve diyor ki: ‘Hoca doğru söylüyor. Biz kendisini yıllarca Kürtçü diye tâkip ettik, büyük hatâ ettik. Devletim adına kendisinden özür diliyorum. Biz kendisini bir Türk milliyetçisinin Doğu Anadolu hakkındaki görüşlerini öğrenmek ve tavsiyelerini almak için dâvet ettik. Buyurun Hocam, sizi dinliyoruz’ diyor. Hoca bundan sonra bu konudaki görüşlerini açıklıyor ve konuşmasının sonunda: ‘Siz Doğu Anadolu insanına güvenmiyorsunuz. Ama bu bölgenin çocukları da en az diğer bölgelerdekiler kadar vatanseverdir. Vatanını, imanını, namusunu korur. Yeter ki, siz onlara güvenin, görev verin destek olun’ diyor. Koruculuk sisteminin bu tavsiyeden sonra hayata geçirildiği söylenir. Millî Güvenlik Kurulu, çok beğenilen bu konferansın genişletilerek kitap haline getirilmesini Hoca’dan rica ediyor. Hoca da bu çalışmayı yaptı ve teslim etti. Bu çalışma, 1986 yılında devletle bağlantılı olan Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından ‘Doğu Anadolu Gerçeği’ ismiyle kitap olarak bastırıldı. Genelkurmay bu kitabı ordu mensuplarına ve etkili çevrelere dağıttı. Kitabın ilaveli 2. baskısı yine aynı Enstitü tarafından yapıldı. 1993’te Burak Yayınevi 3. baskısını yaptı.

Arvasi Hoca’nın milliyetçiliğinin duygu ve iman ayağından başka bir de maddî ayağı vardı. Maddî ayağı, ‘muasırlaşmak’, yani çağdaşlaşmaktı. Hoca, Gökalp’in ‘Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak’ çizgisindeydi. Hem Türk milliyetçisi, hem Müslüman, hem de çağdaş olunabileceğine, muasır dünyâya öncülük edilebileceğine inanıyordu. Ne pahasına olursa olsun, mutlaka ilmî ve teknolojik üstünlüğü ele geçirmemiz gerekiyordu. Hoca bu konuda şöyle diyordu: ‘Bu milletin en büyük özlemi nedir biliyor musunuz? Yabancılaşmadan çağdaşlaşmak. Türklük, Müslümanlık ve çağdaşlaşmak birbirine zıt düşen özellikler değil, aksine çağdaş Türk-İslâm Medeniyetinin yeniden doğuşunu gerçekleştirecek şartlardır.’ Hoca, Türk gençliğine, kendi kökünden kopmadan, kendi kültür ve medeniyetinin değerlerini kaybetmeden, Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyanın bir numaralı devleti hâline getirme ülküsüyle yetiştirilmesinin önemli olduğunu belirtmiştir. Arvasi, Türk gençliğinin, dünya Türklüğünün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik olarak yetiştirilmesini istemiştir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Seyyid Ahmet Arvasi, İslâm dinini çok iyi bilen, yorumlayan ve yaşayan samîmi ve tâvizsiz bir Müslümandı, din adamı değildi. İslâmın meşru çerçevesi içinde şuurlu ve idealist bir Türk milliyetçisiydi. Aynı zamanda aydın ve entelektüel bir insandı,  ilimde ve teknolojide çağdaşlaşmayı, her alanda güçlü bir devlete ve zengin bir millete sâhip olmayı, milliyetçiliğin bir gereği olarak görürdü. Ama onun milliyetçiliği sâdece Türkiye Türklerine münhasır değildir. Bütün Türk ve İslâm dünyasını ve insanlık âlemini de kucaklayan birleştirici bir milliyetçilik anlayışına sahipti.

Çetinoğlu: Arvasi Hoca’nın fikir dünyası hakkında verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim, Sâkin Bey…

Dr. Öner: Ben de sizemillî düşüncenin 20. yüzyıldaki önemli kanaat önderlerinden biri olan Seyyid Ahmet Arvasi’nin ruh ve fikir dünyası hakkındaki bilgilerimi ve anılarımı paylaşmama imkân verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

  Dr. SÂKİN ÖNER       Sâkin Öner 05.10.1947 târihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan ve günümüzde Baklan adı ile ilçe olan Dedeköy bucağında doğdu. Emniyet Komiseri olan babasının görevleri sebebiyle ilkokulu; Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde, Manisa vilayetinde, Afyon ilinin Sandıklı ilçesinde, ortaokulu; Sandıklı, Balıkesir’in Bandırma ilçesinde, Van’da okudu, Van’da başladığı liseyi 1965 yılında Yozgat’ta bitirdi.       Üniversiteye İstanbul Hukuk Fakültesi’nde başladı. Gazetecilik tutkusu ve geçimini sağlama düşüncesiyle Bab-ı Âli’de Sabah Gazetesi’nde muhabir olarak çalışmaya başladı. 1966 yılında Bugün Gazetesi’ne teknik sekreter olarak transfer oldu. 1967’de Hukuk Fakültesi’nden ayrılarak yeniden girdiği üniversite giriş imtihanı sonucunda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandı. Üniversite hayatı boyunca; dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. Üniversiteden 1972 yılı Şubat ayında mezun oldu. Denizli iline öğretmen olarak tâyin edildi. İstanbul’da Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde, Sinop Lisesi, İstanbul Kız Lisesi, Şehremini Lisesi, Pertevniyal Lisesi ve Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nde idareci ve öğretmen olarak çalıştı. İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü’nde Müdür Yardımcılığı, Vefa Lisesi’nde müdürlük yaptı. ‘Tanzimat Döneminde Dil ve Edebiyatta Milliyetçilik’ konulu doktora tezini vererek ‘Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru” oldu. 2005 yılında Millî Eğitim Bakanlığınca ilk defa uygulamaya konulan öğretmenlik kariyer basamakları uygulamasında, en yüksek puanı alarak kendi alanında ‘Birinci sırada Başöğretmen’ unvanını kazandı. 2010 yılında tâyin edildiği İstanbul Erkek Lisesi Müdürlüğü’nden, 07 Mart 2012 târihinde emekli oldu. Marmara Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent Doktor yapıldıktan sonra 2012-2016 yılları arasında İstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü yaptı.        Sâkin Öner, âilesinden, Van ve Yozgat’taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı bir dünya görüşüne sahip oldu. Milliyetçi fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilendi. Şiir ve nesir alanında çalışmalar yaptı. Gazete ve dergilerde üst düzey yönetici olarak görev yaptı, yayınevi kurdu, dergi çıkardı, bu yayın organlarında Türk Milliyetçiliği fikriyatına hizmet eden makaleler yazdı.          Göktuğ Yayınevi tarafından 1971 yılında yayımlanan Osmanlıcadan Türkçeye çevirdiği Ömer Seyfettin’in ‘Amelî Siyâset’ isimli eseri, Sâkin Öner imzasıyla yayınlanan ilk kitaptır. Aynı yazarın ‘Türklük Ülküsü’ isimli kitabını da Osmanlıcadan Türkçeye çevirip yayınladı. Yayınlanmış diğer eserlerinden bâzıları şunlardır:       Abdülhak Hamit Tarhan Biyografisi (1974),  Ülkücü Şehitlere Şiirler (1975), Ülkücü Hareket’in Şiirleri ve Marşları (1976), Ârif Nihat Asya Biyografisi (1978) Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz’le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn’dan Cumhuriyet’e kadar) isimli ders kitabı. (1979), Yusuf Akçura’nın ‘Türk Yılı’ isimli dergide yer alan ‘Türkçülük’ başlıklı 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıcadan yeni yazıya çevirdi. Kitap, Türk Kültürü Yayınları arasında çıktı. Nihal Atsız Biyografisi (1979), Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine (1979), Kompozisyon Sanatı (l981), İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi: (1981), Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler (1981), Prof. İskender Pala ve Rakin Ertem’le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi Kitapları (1992), Vefa Lisesi 125. Yıl Anı Kitabı (1997), Editör olarak Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitapları (1998), Özlü Sözler (1998),  İlk Dersimiz Sevgi (Şiirler 2002), Vefa Lisesi 135. Yıl Anı Kitabı (2007).

SEYİT AHMET ARVASİ’NİN BÜTÜN ESERLERİ:

Sosyolog ve mütefekkir yazar Seyit Ahmet Arvasi, Türk milliyetçiliği-ülkücülük fikriyatının en aktif ve mühim ideologlarınının önde gelenlerindendir. Bütün eserleri 19 cilt hâlinde, Bilgeoğuz Yayınları tarafından yeniden basılarak kültür hayatımıza kazandırıldı. *İlm-i Hal, *Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, *Doğu Anadolu Gerçeği, *Eğitim Sosyolojisi, *Hasbihal (6 Cilt), *İnsan ve İnsan Ötesi, *Kendini Arayan İnsan, *Mamak Günleri, *Sohbetler, *Şiirlerim, *Türk İslam Ülküsü (3 Cilt), *Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:                                                                                                                                                     Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65                                                 Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: bilgi@bilgeoguz.com.tr  www.bilgeoguz.com.tr 

SEYİT AHMET ARVASİ’DEN BİR MAKALE:

MİLLÎ TERBİYE İHTİYACI VE BAZI ÇATLAK SESLER

Çocuğun terbiyesinde âile ve cemiyetin rolü üzerinde çok tartışılmıştır. Bâzıları, çocuğun terbiyesinde âileye ağırlık tanırken, bâzıları bu işin cemiyete âit olduğunu söylemiştir.

Umumiyetle liberal çevreler, çocuğun tamamı ile âileye âit olduğunu, onun terbiye ve gelişiminden âilenin sorumlu bulunduğunu, bu konuda devletin müdâhale hakkı bulunmadığını, âilenin, çocuklarına -onlar reşit oluncaya kadar-  istediği terbiyeyi verebileceğini savunurlar.

Buna karşılık, tâlim ve terbiye işini, İçtimaî bir vakıa olarak değerlendiren çevrelere göre de çocuk, âile kadar içinde doğduğu cemiyete ve devlete de âittir. Çocuğun terbiyesi ve gelişmesi, cemiyeti ve devleti de ilgilendirir. Âileler çocuklarını, elbette istedikleri gibi yetiştirme hakkına sahiptirler. Ama, hiçbir âile, çocuğuna “anti sosyal” bir terbiye veremez, onu, içinde doğduğu cemiyetin millî ve mukaddes değerlerine ters düşecek bir tarzda yetiştiremez. Yine hiçbir âile, çocuğunun beden ve ruh sağlığını bir kenara atamaz ve hiçbir âile, çocuğunu millî birlik ve beraberlik şuuruna aykırı düşecek biçimde şartlandıramaz.

Kaldı ki, iyi düşünülecek olursa, genç nesillerin terbiyesinde her âile, aynı derecede güçlü ve başarılı olamaz. Tâlim ve terbiye, artık bir uzmanlık işidir ve ancak ehil ellerle yürütülür. Öte yandan, problemli, huzursuz, her bakımdan yetersiz ve cemiyetin değerleri ile çatışan pek çok âilenin varlığı da bir vakıadır. Genç nesiller, bunlara teslim edilemez. Esâsen pek çok medenî ülkenin anayasası, bu konuda devlete müdâhale hakkı tanır. Devlet, umumî mânâsı ile velâyet ve vesâyet hakkını kullanarak mahkeme kararı ile çocuğu -tehlikelerden korumak üzere- kendi himâyesine alabilir. Durum, ülkemizde de aynıdır.

Bütün bunları niçin yazıyoruz? Son zamanlarda, tâlim ve terbiyemize yönelik çok garip sesler ve acayip tavsiyeler ortaya atılmaktadır. Bunlardan bazılarının görüşlerini özetlemek istiyoruz:

Bölücü çevreler, tâlim ve terbiyemizin belkemiğini teşkil eden Türkçe öğretimine karşı çıkıp, mahallî ve etnik ağızları savunmak cüretini göstermekte, ‘Çocuk benim değil mi? Onu istediğim gibi yetiştirebilirim’ diyebilmektedirler.

Ateist ve dinsiz çevreler: ‘Okullarda verilen mecburî dîn kültürü de ne demek? Ben çocuğumu, tanrıtanımaz ve dinsiz yetiştirmek istiyorum’ diyerek meydan okuyorlar. Marksistler ve komünistler: ‘Millî târih ne demek tüm çatışmalar sınıfsaldır.

Onun için okullardan Türk ve ‘İslâm Târihi dersleri kaldırılmalıdır. Ben çocuklarımı Marksist ve materyalist yetiştirmek istiyorum, bu benim en doğal hakkımdır’ diyebilmektedirler.

Eşcinseller ve benzerleri: ‘Biz cinsel özgürlük isteriz. Okullarda dîn ve ahlâk derslerine yer verilmemelidir’ diyorlar.

Ne gariptir ki, bazı çevreler bunlara destek verebiliyorlar.

‘İrtica’ yaygaraları ile kafaları ve gönülleri bulandıran bir kısım ‘çirkin basın’ da bunların boy boy resimlerini basabiliyor ve beyanatlarına ciddiyetle yer verebiliyor.

Hayret etmemek mümkün değil.

  SEYİT AHMET ARVASÎ’NİN KENDİ KALEMİNDEN HAYAT HİKÂYESİ: 15 Şubat 1932 târihinde Ağrı ilinin Doğubeyazıt kasa­basında doğdum. Ailece Van’ın Müküs (Bahçesaray) kasabasına bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündeniz. Muhitimizde bu köyün adı­na izafeten Arvasîler olarak tanınırız. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra, köyümüzün adı soyadımız oldu. Babam Van Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Abdülhakim efendi, annem ev kadını Cevahir hanımdır. Biri benden büyük 5 kardeşim var. Evliyim. Hâlen 5’i hayatta 6 çocuk babasıyım, ilkokula Van’da başladım. Doğu­beyazıt’ta bitirdim. Ortaokula Karaköse’de başladım, Erzurum’da bitirdim. Daha sonra Erzurum Erkek Öğretmen Okulu’na (sonra Nene Hatun Kız Öğretmen Okulu oldu) kayıt yaptırdım. 1952 yılında ilkokul öğretmeni olarak çalışıp askerliğimi yedek subay olarak tamamladım. Sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’ne kaydoldum. 1979 yılında emekliye ayrıldım. Ben İslâm, iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saâdet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sâhibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin; ‘Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz.’ ‘Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir.’ ‘Vatan sevgisi iman­dandır.’ tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. Öte yandan İslâm’ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti tevhid bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan İlâhî sis­tem olduğunu da unutmuyorum. Yine Şanlı Peygamberimizin, ‘İlim müminin kaybolmuş malıdır. Nerede bulursa almalıdır’ tarzında formülleştirdiği mukaddes ölçüye bağlı olarak, hızla muasırlaşmak gereğine inanmaktayım. Bu Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır.   İslâm’dan zerre taviz vermeden yepyeni kadrolar ve müessese­ler ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, Peygamber tebliğ­lerinin ve sünnet yoluna bağlı büyük müçtehidlerin açıkla­malarının ışığında, yeniden bir tahlile ve tertibe tâbi tutulabilir.   İnanıyorum ki, hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün târihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu târihî misyonumuzu yerine getirmeyelim?   Asla unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler, yabancı ve istilâcı devletlerin fikir paravanalarıdır. Milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim, buna inandığım içindir ki, Türk milleti­ni parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir namus ve vicdan borcu bilmekteyim. Hele bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndü­rülmek istenen hâin niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıt­sız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslâm Ülküsü’ne vakfettiğimi elbette bilirler. Beni bu mukaddes yoldan döndürmek için ne oyunlara, ne terti­plere ve ne kahpeliklere maruz bırakıldığımı bir Allah bilir bir ben. Şüphesiz bu oyunlar bitmemiştir ve kolayca biteceğe de benzemez. Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlü ise, İslâm dünyası da güçlüdür. Aksi bir durum varsa, bütün Türk dünyası ile birlikte İslâm dünyası da sömürülmektedir. Galiba bu durumu en iyi idrâk edenler de düşmanlarımızdır. Onun için bütün İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk devleti ve Türk milleti olmuştur. Târihten ibret almasını bilenler, bunu ayan-beyan göreceklerdir. Durum günü­müzde de aynıdır. Onun için diyorum ki; Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslâm’a da ihânet etmektedirler.

Bitti 

Önceki İçerik Okunanı Anlama San’atı
Sonraki İçerikİlâhiyatçı Prof. Dr. MEHMET MAKSUDOĞLU’dan Okunmaya Değer İki Eser:
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.