Oğuz Çetinoğlu: Ziya Gökalp’ın şahsiyeti hakkındaki genel değerlendirmenizle sohbetimize başlayabilir miyiz?
İsa Kocakaplan: Ziya Gökalp 48 yıllık ömründe acıların içinde yoğrulmuş, çökmekte olan devleti kurtarmak için, o dönemin diğer aydınları gibi kendince çözümler üretmeye çalışmış bir fikir adamıdır.
1898 yılından itibâren kendini kaptırdığı siyasî faaliyetler, İkinci Meşrutiyet’in ilânı ile hızlanmış ve dışarıdan sâkin görünen ama içinde fırtınalar kopan bu adam, arkadaşları ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır Şubesi’nin kuruluşunu gerçekleştirmiştir.
Ziya Gökalp, İkinci Meşrutiyet’ten itibâren daha da hızlanan Osmanlı’nın yıkılış devrinde yaşamış bir insandır.
Çetinoğlu: Yaşadığı dönem hakkında da umumî bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?
Kocakaplan: Meşrutiyet sonrası Türkiye’si, her türlü fikrin sınır tanınmadan söylendiği, aydınlarımızın zihinlerinin karma karışık olduğu; iktidar mücâdelelerinin, mensuplarını ihtirasla sardığı bir ülkedir.
1911 Trablusgarp Savaşı’ndan başlayarak, durum daha da ağırlaşacak, ülkemiz birbiri ardından savaşların içinde olacaktır. Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Mondros Mütarekesi, Millî Mücâdele ile devam eden bu silsile hâlindeki savaşlar, 1923 yılında Cumhuriyetin ilânı ile ancak son bulacaktır.
Bu on üç yıl, Türk târihinde belki de eşi olmayan acıların yaşandığı, milyonlarca vatan evlâdının ve milyonlarca metre kare vatan toprağın kaybedildiği yıllardır.
Çetinoğlu: İkinci Meşrutiyet’ten sonra Gökalp’ı daha aktif bir hayatın içerisinde görüyoruz…
Kocakaplan: Gökalp’ın İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonraki hayatı, İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde yükselişler ve İttihatçıların fikir yönünü temsil etme şeklinde devam etti. 1923’e gelindiğinde o, Türkçülüğün Esasları isimli eserini de ortaya koymuş ve Türk Milliyetçiliğini sistemleştirmiş bir fikir adamı olarak karşımıza çıkıyor.
25 Ekim 1924 tarihinde vuku bulan erken ölüm, O’nu Türk fikir hayatından çekip alacak ve muhtemelen daha sonra geliştireceği pek çok eserinin o zamanki hâlleriyle kalmasına sebep olacaktır. Ve bu eserler, o hâlleriyle pek çok kişinin tenkidine mâruz kalacaktır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra dinî konularda uygulanan politikanın, Ziya Gökalp’ın eseri olduğu söylenecek ve Gökalp en fazla bu yönüyle tenkit edilecektir.
Onun bir sosyolog olarak ortaya koydukları, kültür ve medeniyet anlayışı, Prof. Dr. Erol Güngör ve Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar gibi birkaç ilim adamının dışında pek fazla incelenmemiştir.
Bu konuda ifrat-tefrit açmazına düşülmüş; bir taraf Gökalp’ı alabildiğine eleştirirken, diğer taraf da neredeyse Gökalp için dokunulmazlık ilân etmiştir. Neticede bu konuda da objektif hükmün verilebilmesi için, suların durulması beklenecektir. Türkiye’de hayatın her alanını saran sansasyonellik, Ziya Gökalp’ın fikir ve kültür yanını da etkisi altına almıştır. (Ziya Gökalp,
Çetinoğlu: Babası ve dedesinin Diyarbakır’da yaşıyor olmaları sebebiyle Ziya Gökalp’in Kürt kökenli olduğu iddiaları var…
Kocakaplan: Bilinen ilk dedesi Hacı Ali Ağa, 18. Yüzyılın ortalarında Diyarbakır’a yerleşmiştir. Gökalp’ın babası Diyarbakır’da evrak müdürlüğü ve nüfus nâzırlığı yapmış olan Tevfik Efendi’dir. Annesi ise Pirinçcizâdelerden Zeliha Hanım’dır. Gökalp’ın anne ve baba tarafından ailesi, çevresinde iyi tanınmış, bilgili kimselerdir. Bu aileler Türk’tür.
Gökalp’ın dedelerinin köyü Diyarbakır’ın Çermik ilçesine bağlı Allos (1928)-Yoğun Bucağı (1960), bu günkü adıyla Başarı köyüdür. Bu köy günümüzde hâlâ Türkçe konuşmaktadır. Bu bilgiyi ben Çermikli Kürt kardeşim Ebubekir Akkılıç’tan 2012 yılında aldım. Bu köyün Türk yerleşimi olduğu Sevan Nişanyan’ın index anatolicus isimli sitesinde bile kayıtlıdır.
Aslında Osmanlı Devleti gibi ırkların ve inançların harman olduğu bir yapıda aydınların etnik kökenleri aranmamalıdır. Ancak Gökalp konusunda fazla süpekülasyon yapıldığı için bu bilgiyi vermek ihtiyacını duydum.
Çetinoğlu: Tahsil ve eğitim hayatı ile alakalı olarak hangi bilgiler var?
Kocakaplan: Babası Tevfik Efendi, Nâmık Kemal’i çok sevmektedir. Nâmık Kemal’in vefat haberini aldığı gün çok üzüldü ve O’nu oğluna anlattı. Fransızca, Arapça ve Farsçayı öğrenmesini istedi. Ziya Gökap, kendisine gösterilen bu istikamette yetişmiştir. Askerî Rüştiye’den mezun oldu. Malatya Mahkemesi Cezâ Reisliğinden emekli olan Amcası Müderris Hasip Efendi’den özel dersler aldı. İslâm Felsefesi, Doğu düşüncesi gibi konularda bilgilerini artırdı, Arapça ve Farsçasını ilerletti. Diyarbakır Mülkî İdadisi’nde Fransızcasını iyice geliştirdi. Ayrıca tabiye öğretmeni Dr. Yorgi’den Yunan filozofları hakkında bilgiler edindi.
Çetinoğlu: İntihara teşebbüs hâdisesi var…
Kocakaplan: Amcasından aldığı İslâmî bilgilerin beslediği imanı ile Dr. Yogi’nin aşıladığı pozitif düşünce arasında çıkan çatışmaya, istibdat-hürriyet fikirleri çatışması eklenince Gökalp büyük bir buhranın içine yuvarlandı. Tahsiline İstanbul’da devam etmek istediyse de ailesi bu isteğe karşı çıktı. İntihar teşebbüsü bu karmaşanın neticesidir.
Çetinoğlu: Materyalist ve ateist Dr. Abdullah Cevdet ile tedâvi vesilesiyle tanışmış olmalı…
Kocakaplan: Evet, Abdullah Cevdet, kolera salgını sebebiyle Diyarbakır’a gelmişti. Bir Rus operatörü ile birlikte Mehmet Ziya’yı, 15 gün devam eden tedâvi ile hayata döndürebildiler. İntihar teşebbüsünde kullandığı tabancanın kurşunu ise ölünceye kadar alnının iç kısmında kaldı.
Çetinoğlu: Ailesi sonunda Mehmet Ziya’nın İstanbul’a gitmesine razı oldu…
Kocakaplan: İstanbul’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından Dr. İbrâhim Temo, Diyarbakırlı İshak Sükûti ile tanıştı ve onların tesirinde kaldı. Yaz tâtilinde Diyarbakır’da pâdişah aleyhindeki bâzı olaylara karıştığı için ders yılı başlangıcında okula kabul edilmedi ve bir yıl süre ile hapse konuldu. Hapishânede yalnızca Kur’an-ı Kerim okumasına izin verildi. Cezâsı bitince Diyarbakır’a gönderildi. 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilince Gökalp, tekrar İstanbul’a geldi. İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisindeki faaliyetleri ve etkinliği arttı. Mondros Mütârekesi’nden sonra İtihatçılar, ülkeyi terk ettiler. Gökalp kaçmayı kabul etmedi. İşgal kuvvetleri tarafından önce Limni sonra da Malta Adası’na sürgüne gönderildi. Burada diğer sürgünlere konferanslar verdi.
Çetinoğlu: Sürgün hayatından sonra?
Kocakaplan: 19 Mayıs 1921 târihinde İstanbul’a döndü. Bir müddet sonra da Ankara’ya geçti. Osmanlı Devleti’ni kurtarma hayalleri sona ermiş, Yeni Türkiye için çalışmalarına başlamıştı. Fakat Ankara’da geçimini sağlayacak bir geliri olmadığından Diyarbakır’a döndü, muallim mektebine felsefe hocası olarak tâyin edildi. Hocalık yaparken, Küçük Mecmua’yı yayımladı. Derginin 33. sayısında maddî durumu bozuldu. Evini satarak derginin borçlarını ödedi, Telif ve Tercüme Heyeti’nde göreve başlamak üzere Ankara’ya hareket etti. Burada Mustafa Kemal Paşa ile görüştü ve O’nun emri ile ‘Doğru Yol, Hâkimiyet-i Milliye ve Umdelerin Tasnifi, Tahlil ve Tefsiri‘ isimli çalışmayı hazırladı.
Çetinoğlu: Başka faaliyetleri de olmalı…
Kocakaplan: 1923’te toplanan İkinci TBMM’ne Diyarbakır milletvekili olarak katıldı. Milletvekili iken; Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Doğru Yol, Altın Işık gibi eserlerini yayımladı. Atatürk, yayımlarından çok etkilendiğini; ‘Bedenimin babası Ali Rıza, hislerimin Nâmık Kemal, fikirlerimin ise Ziya Gökalp’tir.’ diyerek açıklamıştır.
Meclis çalışmaları, yazdığı eserler ve millî eğitimle ilgili düzenlemelerde aldığı aktif görevlerden dolayı çok yorulup hastalandı. Hastalığı dayanılmaz bir hal alınca İstanbul’a gönderildi. Fransız hastahânesi’ne yatırıldı. Yapılan tedâvi ve müdâhaleler netice vermedi, 25 Ekim 1924 günü saat 04,49’da vefat etti.
Çetinoğlu: Cenab-ı Allah af ve mağfiretini lütfeylesin. Rahmetli nasıl bir kişiliğe sâhipti?
Kocakaplan: Son derece mahcup bir insandı. Maddiyata önem vermezdi. İttihat ve Terakki’nin iktidar yıllarında el üstünde tutulmasına rağmen, bu durumdan maddî mânâda faydalanmayı aklına bile getirmemiştir. Diyarbakır’da amcasının kızı ile evlendikten sonraki birkaç yılı hâriç, hayatının hemen tamamı, yokluk ve ihtiyaç içerisinde geçmiştir.
İlk karşılaştığı kişiler O’nun bu sessiz ve sıkılgan tavrını hep şaşkınlıkla karşılamışlardır. Dostları arasında heyecanlı, sürükleyici, vukuflu ve uzun konuşmaları ile tanınan bu fikir adamı, içine kapanık tavrını daima muhafaza etmiştir.
Çetinoğlu: İttihatçılarla birlikte yurt dışına kaçmayı reddedişi ile alakalı gelişmeleri lütfeder misiniz?
Kocakaplan: Ziya Gökalp, en zor şartlarda bile milletine güvenini kaybetmedi. Bükülmez bir irâdeye sahiptir. 18 yaşındaki intihar teşebbüsü ve bundan kurtuluşu Gökalp’ı zorluklara ve çilelere karşı dayanıklı yapmıştır. 19 Mayıs 1919 günü çıkarıldığı sıkıyönetim mahkemesinde, mahkeme başkanı Mustafa Nâzım Paşa’nın ‘Ermeni katliamına siz fetva vermişsiniz, doğru mu?’ şeklindeki sorusunu, ‘Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye’de bir Ermeni katliamı değil bir Türk-Ermeni mukatelesi (çatışma/karşılıklı öldürme) vardır. Bize arkadan vurdular, biz de cevap verdik.’ şeklinde cevaplandırması, onun pervasızlığını gösteren önemli bir olaydır.
Mahkeme başkanı, böyle cevap alacağını tahmin etmemişti, ağzı açık kaldı. Kaşları alnına tırmanmış, gözleri fal taşına dönmüştü.
–Demek tehcir (Ermenilere mecburî yer değiştirtme) işlemini de mâzur görüyorsunuz? diye bağırdı.
Gökalp, Diyarbekir şivesiyle:
–Tebii! demekten çekinmedi.
Bundan sonra, divanca en ağır, en korkunç suç sayılan şeyler birer birer sıralandı. O, hepsini birer birer:
–Tebii! ile cevaplandırdı.
Divanı-ı Harbin kanlı dekorundaki azametli gösterişi yıkan bu cevaplarda bütün bir târih vardır. Çünkü bu cevapları aldıktan ve salonda bu cevapların uyandırdığı hayranlık uğultusunu duyduktan sonra, hâkimlerle sanıklar arasındaki mesâfe kalkmış ve her iki taraf da müşterek bir düşman karşısında bulunduklarını anlamışlardı. Mahkeme Başkanı Mustafa Nâzım Paşa’nın istifa kararında bu tarihî ânın tesiri büyüktür.
Ziya Gökalp, velilere mahsus vekarı, namus ve faziletle aydın yüzü, inandırıcı, vecdli ve ilmî heyecanıyle bir çocuk gibi girdiği divandan işte böyle bir kahraman olarak çıkmıştı.
Malta sürgünlüğü sırasında, günlerini arkadaşlarına konferans vererek geçirmesi, Gökalp’ın ümit yüklü bir kişiliğe sahip olduğunu da gösterir.
İSA KOCAKAPLAN 1956 yılında, vaktiyle Çankırı’nın, 1995 yılından itibâren Karabük’ün ilçesi olan Eskipazar’da doğdu. İlk ve ortaokulu İstanbul’da okudu. İstanbul, Tunceli ve Kırşehir İlköğretmen okullarında devam eden lise öğrenimini Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulunda tamamladı. 1974-1975 yıllarında Siirt ili Eruh ilçesinde ilkokul öğretmenliği yaptı. 1979’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini bitirdi. Çeşitli ortaokul ve liselerde Türkçe/Edebiyat öğretmenliği yaptı. 1990 yılında ‘Yahya Kemal’in Şiirlerinde Edebî Sanatlar‘ isimli tezi ile İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansını bitirdi ve aynı yıl Kültür Bakanlığı bünyesinde çalışmaya başladı. İstanbul İl Kültür Müdürlüğünde Müdür Yardımcılığı ve adı, 1997’den sonra Ansiklopediler Yayım Müdürlüğü olarak değiştirilen İslam Ansiklopedisi Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Şubat 2001-Eylül 2005 târihleri arasında Türk Edebiyatı Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 2002 Aralık ayında İl Kültür Müdürlüğü Müdür Yardımcılığı görevinden emekliye ayrıldı. O târihten itibaren İstanbul Kültür Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Daha çok biyografi, metin incelemesi ve deneme türünde eserler veren İsa Kocakaplan’ın Hareket, Divan, Türk Edebiyatı, Orkun, Türk Dili, Millî Folklor, Berceste, Bizim Külliye, Varlık vb. dergilerde çok sayıda makale, inceleme ve röportajları yayımlandı. Kitap hâlinde yayımlanmış eserleri: *Türklük Mücahidi İsa Yusuf Alptekin (Altan Deliorman ve Abdülkadir Donukla birlikte), *Açıklamalı Edebî Sanatlar, *Cengiz Dağcının Dört Romanı, *Gök Kubbemizin Şâiri Yahya Kemal, *Kırım’dan Londra’ya Cengiz Dağcı, *Namık Kemal, *İstiklâl Marşımız ve Mehmet Âkif Ersoy, *Ziya Gökalp, *Ahmet Hâşim, *Türkü Söyleyen Şehirler; *İki Cihan Arasında-1 Şinasi, *İki Cihan Arasında-2 Ziya Paşa, *İki Cihan Arasında-3 Namık Kemal, *İki Cihan Arasında-4 Abdülhak Hâmid, *İki Cihan Arasında-5 Muallim Naci, *Tür ve Şekil Bilgisi (Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında) (Mehmet Aça ve Halûk Gökalp’la birlikte), *Kırım’ın Ebedî Sesi Cengiz Dağcı, *Üniversitelerde Türk Dili ve Kompozisyon (Rekin Ertemle birlikte), *Edebiyat Burcu/ Makaleler, *Yahya Kemal’in Şiirlerinde Edebî Sanatlar.
|