Fikirsiz zikir sahipleri boş teneke gibidir. Fikirsiz zikir, gürültüdür. Fikir, belli bir disiplinle, usulle zikredilirse insanın değerine değer katar. Dün akşam, TV’deki iki kanala takıldım. Birinde iki fikir sahibi, sözde allame bir konuyu horoz dövüşünden farksız bir usulle tartıştılar. Tartışmadılar, dövüştüler. İkisi de birbirinin açığını aradı, yanlışlarını ıslak havlu gibi yüzlerine vurdu. Onları dinleyenlerin kazancı, gerilimden başka bir şey olmadı. Diğer kanalda orta yaşlı iki bey, filmlerden alıntılar yaparak bir konuyu tartıştı, konuşurken nezaketi elden bırakmadı, katılmadıkları düşüncelerini temellendirmekten kaçınmadı. Örneklemeleri benim için doyurucu olmasa da üslupları beğenimi kazandı. Ben de onlarla birlikte düşündüm, zihin jimnastiği yaptım. Onları dinlemek için ayırdığım zamanı kazanç saydım.
Önceki gün, bir öğrencimle sohbet ederken ağzımdan “İnsanı diğer canlılardan ayrıcalıklı kılan, düşünmesi, düşüncelerini inanç haline getirip uğrunda mücadele etmesidir.” cümlesinin çıktığını hatırlıyorum. Yine bir gün sınıfta dadaizm hakkında bilgi verirken “Dadaizm, kuralcılığa karşıdır, hatta Dadaistler, sanatta, sosyal hayatta anarşizmi savunurlar, kuralsızlığın kural haline gelmesi ihtimalinden dolayı dadaizme bile karşıdırlar.” deyince bir öğrencim “Bu ekol tam bana göre.” demişti. O öğrencim, günlük yaşamayı seven, sorumluluk almaktan kaçınan, derse geliş ve dersten gidişlerinde disiplini olmayan, babasıyla akşamları karşılıklı içki içtiğini bana ve arkadaşlarına övünerek anlatan biriydi. Bir minibüste gördüğüm “Akıllı olup milleti taşıyacağına deli ol, millet seni taşısın.” cümlesi, tam da onun yaşam tarzını özetliyordu.
Bazı şirketlerin ömürleri uzun, bazılarınınki kısadır. Bazı insanlar ölünceye kadar yaşar, bazıları öldükten sonra da… Bedene yönelik gıdalar kişiyi yaşadığı sürece ayakta tutar, kalbe ve akla yönelik gıdalar o insanı tarihe altın harflerle yazar. Bizde yok; ama dünyada, ömrü asırlarla ifade edilecek şirketler var. Bazı peygamberler tek başına milletti; milletleriyle hala yaşıyorlar. Kurumları ve kişileri uzun soluklu yaşatan, onların zikir sahibi olmadan fikir sahibi olmasıdır. Buna, bizde kurumlar için “ar-ge” deniyor. Araştırma ve geliştirme birimi. Batı’da ise “think-thank” deniyor.
“Arge”, zekanın akla dönüşmesidir, aklın eylemsizlikten kurtulup değer kazanmasıdır. Argenin merkez eylemi, düşünmedir. Düşünmeyle ortaya çıkan düşünce, insanı diğer canlılardan ve düşünen insanı, diğer insanlardan farkı kılar. Düşünenle düşünmeyen bir olmaz. Düşünmeyen insan, tepkiseldir; hisleriyle hareket eder, onun ortaya koyduğu eylemler kısa ömürlüdür, değersizdir. Tepkisel insan kendisiyle barışık değildir, çelişkilidir. Bir istikamet sahibi değildir o. “Kıblesi olmayan insan” denebilir ona. Onun en fazla yaşadığı duygu, pişmanlıktır.
Yemek, içmek, oynamak, sevmek; kolaydır. Bedeninizin bir bölgesine zevk olarak döner bu eylemler. Alınan zevkler, kişinin iştihanı artırır, eylemin tekrarını ihtiyaç haline getirir. Düşünmek zordur; kişiyi gerer, uykusuz bırakır; midesinde ağrı, kalbinde çarpıntı, beyninde zonklama hisseder insan. Yorgunluktur, elde ettiğiniz. Düşünme eyleminin, hemen somut sonucunu da göremezsiniz. Hayal kırıklığına uğramak, yılmak, bezmek; çok kere sizi bekleyen sonuçtur. Ampulü bulmak için dokuz yüz doksan dokuz deney yaptığı halde “Dokuz yüz doksan dokuz yanlış yolun olduğunu anladım, şimdi bininci ihtimali denemek gerekir.” diyebilen Edison gibi sabırlı olmayı gerektirir düşünmek. Hele, bilginin değer ifade etmediği, popülerliğin pirim yaptığı toplumlarda, düşünme eylemi kişide aşağılık duygusu da yaratabilir. Bunun için bir cihattır, düşünmek. Gerçek mücahittir düşünen insan, tefessüh etmiş toplumlarda.
Değerler; düşünerek oluşturulur, davranışla somutlaşır. Davranışlar; karakterimiz olur, ahlakımız olur. Düşünen insandan kimseye zarar gelmez. Düşünmek; insanı eşyanın inceliğine, varlığın sihrine, olayların derinliğine ulaştırır. İnsanın en değerli eylemidir düşünmek. Düşünmeyle kendimizi keşfeder, değerimizi anlarız. Düşünmekten kaçan, korkan insan kendisini, çevresini, neslini, kendisi üzerinde hakkı bulunanları önemsemeyen insandır. Bir düşünme seferberliği başlatmak gerekir ülkemizde. TV’deki kanallar özel programlar yapmalı, okullara düşünme dersleri konmalı, düşünme kulüpleri kurulmalı, insanlara düşünmenin yaşamak için bir gereklilik olduğu kabul ettirilmelidir. Düşünme sistematiği öğretilmeli, özellikle yarının aydını olacak genç beyinlere. Felsefe derslerinde öğretilen düşünme çeşitleri salt bilgi olmaktan çıkarılmalı, doğru düşünmenin uygulamaları yapılmalıdır özel ve resmi eğitim kurumlarında.
Önce kendi “arge”mizi kuralım. Değerimize değer katılım. Düşünme ibadeti son nefesle bitiyor. Descartes ne kadar veciz söylemiş: “Düşünüyorum; o halde varım.” Ben de diyorum ki: “Düşünmek zorundayım; çünkü varım.”