Dostluk öldükten sonra da devam eder ve ahiret kardeşliği olarak bir sonraki nesillere örnek olarak aktarılır. İslam Peygamberi dostluğun ve bunun devam etmesi hususunda şöyle diyor “Dostluğu sürdürmek imandandır. Dostlukta kıdem de esastır-Ömer Nasuhi Bilmen(1882/1971) Büyük İslam İlmihali”
Bizim neslin çok iyi tanıdığı insan mühendisi merhum Fethi Gemuhluoğlu(1923-1977) da hep Dosta Dair’dir söyledikleri ve eylemleri. “Sen hiç aşık oldun mu?” sorusundan başka derdi ki “Önce refik, sonra tarik!.” Yani evvelen dost, sonra güzergah, yani yol! Dost ve dostluk sıralamada birincidir. İsyan Ahlakı’nın teorisyeni sosyolog rahmetli Nurettin Topçu(1909-1975) ise dostluk ve ahlakı birbiriyle örtüştürür. “Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada barınamazlar.” diye hatırlatır.
ABDULLAH EFENDİ GÖREVDEN ALINIYOR VE HASAN TAHSİN’İN ÜÇ EVLADI
İstiklalimizin ve istikbalimizin şairi Mehmet Akif Ersoy(1873-1936) ise dostluk konusunda Safahat’ının ve hayatının satır aralarına bakalım neler sığdırmış?
Abdullah Bey, İkinci Meşrutiyet yıllarında(1908-1920) İstanbul Baytar Müdür-i Umumisidir ve yardımcısı da Baytar Mehmet Akif Ersoy’dur. Aynı zamanda İstanbul Halkalı Baytar Mektebinden de sınıf arkadaşıdırlar bu iki isim. Haksız bir şekilde Abdullah Bey görevinden alınınca Mehmet Akif Ersoy da bütün ısrarlara rağmen görevinde kalmak istemez, o da istifa ederek ayrılır.
Baytar Mektebi’nden bir başka sınıf arkadaşı da Hasan Tahsin Beydir. Daha öğrenci iken iki arkadaş aralarında şöyle bir söz keserler:
-Kim erken vefat ederse, geride bıraktığı çocuklarına bakacak!
Hasan Tahsin Bey daha önce hayata gözlerini yumar. Üç evladı yetim kalır. Akif’in “hamasi şairimiz” dediği Mithat Cemal Kuntay(1885-1956) bir gün üstadın evine gider. Bahçesi çocuk yuvası gibi cıvıl cıvıldır. Çocuklar oyun oynuyorlar. Önce dikkatini çekmez. Ancak bir sonraki ziyaretinde aynı durumda karşılaşınca sorar. Mehmet Akif ısrarla bahçede oynayan sekiz çocuğun da misafir değil, ısrarla kendi evlatları olduğunu anlatmaya çalışır. Gerçekten de Mehmet Akif Ersoy yetim bu üç çocuğu kendi evlatları Cemile, Feride, Suat, Emin ve Tahir’den hiç ayırt etmez. Öyle ki bu çocuklardan Süheyla Hanımı 1927’den itibaren beş dönem milletvekilliği yapacak olan Hayrettin Karan(1890-1964) ile evlendirir. Bu ne muhteşem bir dostluk ve sözünü yerine getirmedir.
SOFRA DOSTLUĞU.. KOMŞU DOSTLUĞU
Yine meşrutiyet günleri.. Dahiliye Nazırı Mehmet Akif’in görüş ve yazılarından rahatsız. Bunu söylemek üzere görevlendirdiği biri Sebilürreşat yazıhanesine geliyor. Mehmet Akif o sırada bir kağıt üzerine serdiği peynir ekmeğini yemekle meşgul. Görevli tehditkar bir ifade ile başlıyor konuşmasına ve kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini anlatıyor Akif’e. Mehmet Akif de dayanamıyor konuşuyor bu tehdide karşı “Git nazırına söyle, ben böyle peynir ekmeğe razı olduktan sonra nazırın kendisine çeki düzen versin!”
Mehmet Akif Ersoy ekmek ile sofra ile dost. Nimet ile dost.
Sanatçı, şair Mehmet Akif Ersoy dostsuz yapamaz, evini değiştirirken bile dostlarına yakın olmasını ister. Ankara’da Burdur milletvekili iken en yakın dostlarından bir suikastta öldürülen Trabzon Mebusu Ali Şükre Bey’e (1884-1923)de yakın otururdu. Özellikle de tercih etmişti.
İstanbul günlerinde ise Kandilli Rasathanesinin kurucusu Hoca Mehmet Fatin Gökmen’e(1877-1955) yakın olmak için Beylerbeyi’nde kirada oturdu. Bir gün Akif, Fatih Hoca’nın evinde uluşmak üzere sözleştiler. O gün de öyle bir yağmur başladı ki yolları sel götürdü. Gök gürledi, şimşek çaktı. Hava erken karardı. Akif zor mevsim şartlarına rağmen Fatin Hoca’ya yürüyerek gitti. Kapıyı vurdu. Karısı, Fatin Hoca’nın evde olmadığını söyledi. Akif gönül koydu ve “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülür” diyerek Beylerbeyi’ne o kışta kıyamette geri döndü. Gönül koydu. Fatin hoca ise “Böylesi mevsim şartlarında evinden kimse çıkmaz” diye aklından geçirdiği için Akif’i beklememiş meğer. Ancak iki dost daha sonra yine hep beraber oldular.
KARŞI TAVRI İSLAH İLE KARŞILAMAK
Çok aziz ve kadim dostu hukukçu, gazeteci, yayıncı Eşref Edip Fergan’a (1882-1971) “Sebilürreşat’ın mührünü al, milli mücadele için Anadolu’ya geçiyoruz” diyerek birlikte İstiklal Savaşı’na katıldı.
Azab-ı Mukaddes’in müellifi, sanatçı, taşlama üstadı Neyzen Tevfik( 1879- 1953) Kolaylı alkol müptelasıydı aynı zamanda. Vazgeçemiyordu. Ancak Akif’in dostu idi. Neyzen Tevfik Akif’e ney öğretirdi. Akif de şiir. Mehmet Akif son olarak gittiği Mısır’da(1925- 1936) bulunduğu süre içinde Neyzen o günün şartlarında bile Akif dostunu hiç ihmal etmedi, Kahire’ye gitti. Bir gün Akif abdest almış, kurulamak üzere havlusunu alacaktı ki, Neyzen ondan önce davranıp havluyu Akif’e uzattı. “Elimi yeni yıkadım” diyen Mehmet Akif havluyu almayarak Neyzen’e ve herkese güzel bir dostluk dersi vermişti. Akif Neyzen’den Neyzen de Akif’ten vazgeçmeyen bir dostluk kurmuşlardı. Herkese dost elini uzatmış ve gönlünü vermişti İstiklal Marşı Şairi.
Mehmet Akif Ersoy, hiciv ustası, yolsuzlukların üzerine cesaretle giden Şair Eşref’in bir dizesinden aldığı “Kişi hissettiği nispette yaşar” adını verdiği şiirde kendisine “beyni sağır, göz kör” diyen Robert Kolejli bir gence kendisine yakışır bir olgunlukla cevap vermiştir;
Ne ibret, yok mu, bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren
Bırak tahsili evladım, sen ilkin bir haya öğren!”
İŞTE DOSTLAR, İŞTE DOSTLUK
Mehmet Akif’in dostlarına ve dostluklarına bakıyorum tümünde birer nişanesi mevcut. Bir kısmına şiir ithaf etmiş. Bir kısmına hayatında yer vermiştir. İşte dostları Akif’in;
Mehmet Ali, Ulemadan İbrahim Bey, Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır (1869-1937), TBMM Kurucu Milletvekili Hüseyin Avni Ulaş(1887-1948), Ali Şevki Efendi, milletvekili ve müfessir Hasan Basri Çantay(1884-1964), Şerif Ali Haydar Paşa, Sami Paşazade Sezai(1860-1936), Şair Süleyman Nazif(1870-1927), Şairi azam Abdülhak Hamit Tarhan((1852-1937), Şerif Ali Haydar Paşa, Hanedan-ı Hilafetin erkanı muazzamasından, son Halife Abdülmeci’tin oğlu Ömer Faruk Efendi( 1898-1969), “Akif her zaman bir Abbas Halimbulur fakat, ben birAkif bulamam” diyen Emir Abbas Halim Paşa (1866-1934), “Kardeşim” dediği Binbaşı Ömer Lütfi Bey, Safahat’ın Asım bölümünde adı zikredilen, Mısır Apartımanımükimi “Kardeşim” diye hatırlattığı Fuat Şemsi İnan, Fahr’n Nisa Emire Hatice, mütefekkir Mahir İz(1895-1974), Üstadı Hakim diye vasıflandırdığı Ferit Bey, Şairi Hakim Arif Hikmet Bey, İbnül Emin Mahmut Kemal (1871-1957), Hersekli Arif Hikmet Bey, Abdulvahap Azam(1894-1954), Filozof Şair Rıza Tevfik Bölükbaşı(1869-1949), Mısırlı Abulillah, “Enisi ruhum Akif’e” diyen dini ve felsefi musahabeleri olan Ferit Bey, Edremitli Ruhi, öğrencisi Ali İlmi Fani Bey. 4 yaşında vefat eden hemşirezadesi Selma Hanımı da dostluğundan istifade ettiriyor şiiriyle. Kalıcı kılıyor. Dostluğunu arkadaşlarının vefatı sonrasında da devam ettirmiştir. Her kesimden ve herkesten idealizmi içinde dostu olmuştur, dost olmuştur. Zaten gerçek dostu olmayanın kötü bir yalnızlık içinde olacağını en iyi fark eden ve yansıtan bir sanatçımızdır Mehmet Akif.
VATAN DOSTU
Mehmet Akif Ersoy, sanatçı, bestekar Şerif Muhitten Targan’ı (1892-1967) “Şarkın tek dahii sanatçısı” diye anlatır. Şerif Muhittin Bey New York’ta iken iki dönem ABD Başkanlığı yapan Theodure Roosevelt’in(1882-1945) oğlunun sanatçımız Şerif Muhittin Bey’e karşı gösterdiği dostluk, mihmandarlık, sanatseverlik üzerine San’atkar adlı şiirini “Mister ArchibaldBullok Roosevelt Cenaplarına” diye ithafta bulunmuştur. İki yönlü bir dostluk göstermiştir.
Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’taki dramalarının tümü sosyolojik bir vak’a olarak dostluk üzerinedir. Halkalı Ziraat Mektebinde geçen olayı dramatize eden Akif Hasta şiirinde bütün hastaların dostudur. Meyhane’de bütün reisleri sarhoş olan fakir, mağdur ve mazlum ailelerin de dostu kalmıştır. Küfe’de çocukların ve fakirlerin. Kocakarı ve Ömer’de adaletin, adil yöneticilerin dostu olmuştur. İstiklal Marşı ve Çanakkale Destanı başta olmak üzere Safahat’ta milletin ve devletin örnek aydın sorumluluğu içinde dostu olarak bayraklaşmıştır. Asım ile gençlerin ve istikbalin dostudur. Sözcüsüdür. El Cezire Kumandanı Nihat Paşa’yla görüşmeden dost oluyorlar. Çünkü Akif Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği ve Sebilürreşat’ta yayınladığı vaazında halkın moralini artırarak istiklal savaşına çağırıyor. Bu aynı zamanda bir itibar ve güvenin yansımasıdır. Nihat Paşa da bu vaazı Diyarbakır’da çoğaltarak bölgede dağıtıyor ve Akif”e de çektiği telgrafla teşekkür ediyor, bilgi veriyor. Sadece bir vaazdan fışkıran bir dostluk ve bir yurtseverlik örneği bu. Hemen akabinde ise Ali Fuat Cebesoy Paşa (1882-1968) başkanlığında mebusların da içinde bulunduğu bir heyetle büyük savaş öncesinde cepheleri dolaşarak vatan dostu olarak bir başka fedakar dostluğunu gösteriyor.
DOSTLUK NEYİ GEREKTİRİR?
Kahire Üniversitesi’nde Mehmet Akif Ersoy öğrencilerine ders verirken bir olayı hatırlatıyor. İskenderiye’deki SeydülbeşirKuveysna Osmani Usera-i HarbiyeKampında 15 bin Osmanlı Cihan Devleti esiri bulunmaktadır. İngiliz Komutan ve esir kampının ermeni doktoru bit kırma bahanesiyle krizol maddesi attıkları havuzlara attıkları askerlerin tümünün gözünü kör ediyor.(1918-1920) Havuzda başını suya sokmak istemeyen askerlerin ise kafalarına dipçikle vurarak mecbur ediyorlar. Havuza giren Türk askerlerinin tümünün gözü kör oluyordu.
Mehmet Akif Ersoy Milletvekili olarak Edirne Saylavı(mebusu) Şeref Aykut ve Faik Bey ile birlikte bir önerge vererek(25 mayıs 1921) olayın araştırılmasını talep ediyorlar. Ancak yeni kurulan bir cumhuriyetin bir çok sorunu olduğundan önerge kadük oluyor. Öte yandan daha sonra Myamar (Arakan) Müslümanları olarak tarihte yerini alacak olan başka İngiliz kamplarındaki Osmanlı esirleri ise tren ve gemilerle Hindistan ve Pakistan’a götürülerek çiftliklerde amele olarak çalıştırıyorlar. Uluslararası toplum sus pus. Akif coğrafyaya, insanlığa, tarihe, barışa, ıslaha dost. Yeni katliamlar, ihanetler, yangınlar, sürgünler, göçler, facialar olmasın istiyor.
Dostluk da zaten bunu gerektirmiyor mu? Böyle bir şey değil mi?