Dokuz bin yıllık maceramız

29

Altmış küsur yıllık dostluğuyla gurur duyduğum Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun son kitabını yolladı. Başlığı maraqlı: Köklere Doğru. Fakat alt başlığı daha heyecan verici: Türk Dilinin Dokuz Bin Yıllık Macerası. (Ötüken, 2024) Dokuz bin, on bin, hatta kırk-elli bin yıl öncesine gidip gelen çok kalem var da Ahmet Bican Ercilasun dokuz bin deyince, dikkat kesilmek lazım. Çünkü o, kılı kırk yaran bir bilim adamıdır.

Dokuz bin çarpıcı bir sayı. Evvela, dokuz bin yıl önce tarih yok. Daha doğrusu yazı yok, tarihçilere göre yazı olmayınca tarih de yoktur. İkincisi, dokuz bin yıl öncesi son buz devrinin bitişine işaret eder. Neolitik döneme, yani tarımın başlangıcına… Tarımdan önce insan toplulukları “avcı- toplayıcı” idi. Bu hayat tarzı ancak küçük toplulukları besleyebilir. Avcı-toplayıcı çoğunlukla da 100-150 kişilik klandır, “kavim”dir. En fazla kabiledir. Onun kurabileceği medeniyet de boyuna göredir. İşte 9000 yıl önce çekilen buzlarla birlikte bu kısıtlar kırılmış, bitkiler ehlileştirilmiş, tarım ve yerleşik hayat başlamıştır. Dikkatinizi çekerim, Göbekli Tepe de 1500 yıl farkla o geçişin eseridir.

Gölgeler kalkıyor

Tarih yok. O halde? O halde elimizdeki bütün bilimleri kullanacağız. Ercilasun’un elindeki aletlerden biri ve en yetkin olduğu dal linguistik. Sonra arkeoloji. Daha daha, antropoloji. Yetmiyor, genetik. Fonda iklimleri değiştiren jeoloji de var. Birçok bilimin bir problem üzerine yoğunlaşması her birinin kendi alanına kapalı kalmasına kıyasla çok daha verimli oluyor. Sır perdeleri böyle kalkıyor. Alt Akıl kitabımda bunu, “Birden fazla ışık gölgeleri kaldırıyor.” diye anlatmıştım. Yukarıda saydığım dalların tek tek başaramayacaklarını, güçleri birleşince başarabiliyorlar.

Bilim çoğu zaman bir dedektif hikâyesine benzer ve Köklere Doğru, eski bir sırrın aydınlanmasıyla başlıyor. Türkçe ile Sümerce’deki ortak kelimeler nasıl ortak oldu? Öyle ya, Sümerler Mezopotamyalı, Türkler Güney Sibirya, Altay sakini. Bu iki dil nasıl birbirine ödünç kelime alıp veriyor?

Komşuluk ve ortaklık sırrını arkeoloji çözüyor. İki toplumun bugünkü Türkmenistan’da, Aşkabat yakınlarında neolitik yerleşimlerini buluyoruz. Ceytun’da. Bu kültüre Ceytun Kültürü deniyor. Buradaki “kültür”, arkeolojik anlamdaki kültür. Yaşam tarzını, çanak çömlek teknolojisini ve benzer medeniyet özelliklerini anlatıyor. Tek odalı evler. Odanın bir köşesinde Türklerin “aşlug- aşlık” dediği kiler var. Sümer de aynı kelimeyi kullanmış. Büyükbaş hayvan besliyorlar. Tarım toplumları.

Türk Sümer ortaklığında son söz

Türkçe- Sümerce ödünç kelime listeleri birden fazla. Ercilasun bunların üstüne kendi listesini de kuruyor. Kolay değil. Ölü fakat bir dilin 9000 yıl öncesini tahmin edeceksin. Sonra yaşayan bir dilin o zamanlardaki kelimeleri nasıldı diye soracaksın. Sümerler sağken konuştukları dille Türkçenin Büyük Türk Kaanlığı’nın (Göktürklerin) Bengü Taşlarını, Kaşgarlı’nın Dîvânu Lugâti’t-Türk’ünü tekrar okuyup yayımlayan, onlara tam hâkim bir bilim adamı için bile kolay iş değil. Üstelik ortaklıklardan “yansımaları” ayıklayacaksın. Dünyanın her yerine suyun “şırıl şırıl” akması gibi ses taklitlerini… Ercilasun’un dilin evrimi hakkındaki Basamak Teorisi’ni okumalı. Kitabın sonundaki eklerde o da var.

Daha başka? Afrika dışındaki modern insanın 50 ila 70 bin yıl önce Afrika’dan çıkan küçük bir gruptan türediğini biliyoruz. İşte o küçük grubun da bir dili vardı muhakkak. Sonra o dil, dil biliminde karşımıza çıkıyor: Dünya Dili. Hiç olmazsa Afrika dışındaki insanların ortak kök dili. Sonra o dilin zamanımıza daha yakın şekilleri var: Nostratik. Avrasyatik. Birincisi “bizim” anlamındaki “nostra”dan geliyor. İkincisi bütün Avrasya’nın ortak dili…  Sümerce- Türkçe ödünç kelimeleri belirlerken bu kök dillerden gelen ortaklıkları da ayıklamanız gerekiyor. Zor iş. Fakat Ercilasun başarmış. Sonuçta ortaya son söz diyebileceğimiz bir ödünç kelime listesi çıkıyor. Ercilasun’un listesi.

Ceytun’dan Altaylara

Hikâyemize dönersek: Ceytun Kültürü yerleşik. Bitkiler ehlileşmiş. Bir de büyük baş hayvanlar. Fakat sonraki aşama onları bir üst bir ekonomiye taşıyor. At ehlileştiriliyor! Bu dev bir adım. At, bir taraftan büyük koyun-keçi sürülerini yaymaya, bir taraftan da geniş coğrafyalarda siyasî egemenlik kurmaya imkân veriyor. Neolitik evlerden çıkıp portatif kıl çadırlara taşınıyorlar. Artık onlar Ceytun değil Andronova Kültürü’nün insanları. Bu sırada bir başka atlı topluluk da sahneye çıkıyor. Karadeniz’le Urallar arasından kopup gelen Hint- Avrupalılar. Hem bunların baskısı, hem de gittikçe ısınan bir dünya. Türkleri kuzeye ve doğuya, Altay, Sayan dağlarının eteklerine, Güney Sibirya’ya yöneltiyor. Ondan sonrası tarih zaten. Sümerler de yazıyı keşfedecekleri ve dünyanın da Sümerleri keşfedeceği Mezopotamya’ya ulaşıyor.

Bir paragrafta oluvermiş gibi yazdıklarım 4- 5000 yıllık bir macerayı kapsıyor. Birçok bilim adamının on yılları var bu oluverenlerin keşfinde.

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un eserini övmek bile haddim değil ama baktığım yerden ilmik ilmik işlenmiş muhteşem bir keşif görüyorum. “Keşif”, örtüyü kaldırmak demek değil mi!