Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en doğru iki
politikasını söyle derseniz cevabım: “kamusal alanda sigara içme yasağı” ve “üç
çocuk tavsiyesi” olur.
İçme alanları azaltıldı diye sigara tüketimi
azaldı mı tam bilemiyorum. Ama rakamlar “üç çocuk tavsiyesinin” etkili
olmadığını gösteriyor.
Yıllık nüfus artış hızımız, 2019’da binde 13,9 iken 2020’de binde
5,5’e geriledi.
Bir kadının doğurgan olduğu dönem (15-49 yaş grubu)
boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısına “toplam doğurganlık
hızı” deniyor.
Bir toplumda Toplam Doğurganlık Hızı (TDH)
2,1 seviyesinde iken nüfus ancak kendini yenileyebilmekte ve durağan hale gelmektedir.
Türkiye’de TDH 2001’de 2,38 çocuk iken 2019’da 1,88 çocuk olarak gerçekleşti.
Bu durumda “Türkiye’nin nüfusu hiç bir
zaman 100 milyona ulaşamayacaktır.” Daha da kötüsü, doğurganlık,
nüfusun yenilenme seviyesi olan, 2,1’in altında kaldığı için nüfusumuz
azalacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan son açıklanan TÜİK rakamlarından sonra “Nüfus
artış hızımızın yarı yarıya düştüğünü gördük. Nüfusumuz azalmaya dahi
başlayabilir. Avrupa ülkeleri bu tehditle uzunca bir süredir karşı karşıya.
Türkiye’nin aynı akıbete duçar olmasına izin vermeyeceğiz. Bu iş öyle
parayla pulla olmaz. Aileye sahip çıkmaktan geçiyor” dedi.
“Aileye sahip çıkmak” ne demek? Açıklanmaya muhtaç bir söz bu. Galiba
ailelerin çocuklarına ekonomik destek vermesi kastediliyor.
Zaten sosyal bir patlama yaşamıyorsak
ailelerin işsiz veya ekonomik sıkıntı içindeki genç evlatlarına sahip
çıkmasından değil mi? Milyonlarca gencimiz ailesine muhtaç ve boynu
bükük, özgüveni kaybolmuş bir durumda. Böyle iken varını yoğunu evlatlarıyla
paylaşan dar gelirli aileler daha ne yapsın?
Önce teşhisi doğru koymak lazım. Nüfus
artış hızı ve doğum oranları neden hızla düşüyor?
*************************
Ekonomik Kriz En Çok Eğitimsiz Kesimi Vurdu
İbrahim Kahveci (Karar Gazetesinde) lise altı eğitimli kesimin son yıllarda en çok iş kaybını yaşayan
kesim olduğunu ve bu kesimdeki çocuk sayısının azalmasını rakamlarla açıkladı.
“Kasım 2017’de lise altı eğitimli
çalışan sayısı 16 milyon 212 bin kişiydi. Kasım 2020 itibari ile 13 milyon
491 kişi oldu.”
“Lise altı eğitimli olanlar ekonomik krizden en çok etkilenen
kesim oldu. Kasım 2017- Kasım 2020 arasında bu kesimden 2 milyon 721 bin
kişi mevcut işini kaybetti.
Buna karşılık 195 bin lise mezunu yeni
iş bulurken, üniversite mezunlarından da 1 milyon 075 bin kişi yeni iş bulmuş
oldu.”
Üniversite mezunları lise mezunlarına
göre biraz daha kolay iş bulur hale geldi. Fakat onların da önemli bir kesimi
lise mezunlarının çalıştığı işlerde çalışıyor. Zannedersem ücretlerin asgari
ücrete yakın olması işverenlerin lise mezunları yerine üniversite mezunlarını
tercih etmesinde etkili oluyor.
Şimdi de doğum sayılarına bakalım.
“2015 yılında lise altı eğitimli annelerin doğum sayısı 794 bin
kişiydi. Bu sayı 2019 yılında 611 bin doğuma geriledi. Lise altı eğitimli
kesimde çocuk sayısı tam yüzde 23,0 azaldı.
Aynı dönemde iş bulma oranı artan üniversite
mezunlarında ise doğum sayısı 254 binden 298 bine yükseldi. Üniversite
mezunlarındaki doğum sayısı artışı ise tam yüzde 17,3 oranına sahip.”
Yaşanan ekonomik krizden en çok etkilenen alt
eğitim gruplarının doğum sayılarına aynen yansıdığını görüyoruz.
Ekonomimiz artan nüfusa göre istihdam yaratamadığı gibi
mevcut çalışanlar da işsiz kalmakta.
İşsizler ordusuna katılan lise ve altı eğitimli
2,7 milyon gencimiz ile her yıl çalışma yaşına geldiği halde iş bulamayan gençlerimizin geleceğe güvenle bakmaları mümkün değil.
Buna rağmen “mutluluk araştırmasında” en
mutsuz kesimin üniversite mezunları olduğu tespit edildi. Üniversite
mezunları da çoğunlukla hak ettikleri işlerde çalışamamaktan ve düşük
gelirlerinden dolayı mutsuz.
Gençlerimiz evlenemiyor, evli olanlar da bu
şartlarda çocuk sahibi olmak istemiyorlar.
Bu yüzden yıllık nüfus artış hızı keskin bir
düşüş gösterdi. Bu çok vahim bir gelişme.
*************************
Altın Fırsatı Heba Ettik
Artık nüfus artışımızın durduğu noktadan, nüfusun
gerilemeye doğru geçeceği bir kırılma noktasındayız.
Oysaki Türkiye, genç ve çalışabilir nüfus
oranı yönünden, bir altın fırsat dönemi içinde. Çok az ülkeye nasip
olacak şekilde, halen çocuk ve çalışamaz durumdaki yaşlı kesimlerin oranı en
düşük, çalışabilir nüfus oranımız en yükseklerde.
Bu dönem iyi değerlendirilirse çok yüksek
büyüme ve kalkınma oranları sağlanabilirdi. Ama maalesef altın fırsatı heba
ediyoruz.
Bundan sonra nüfusumuz gittikçe yaşlanacak,
çalışabilir nüfus oranımız gittikçe düşecek.
Emeklilerin maaşlarını aslında çalışanlar
öder. Çalışanların oranı düşüp emekliler çoğalınca, çalışanlar da emekliler de
geçinemeyecek.
Bu trend bir kere başladıktan sonra geri
dönüşü mümkün olmuyor. Avrupa ve Rusya’nın halen yaşadığı bu yaşlanma süreci ile gittikçe dünya
sıralamasında gerileyeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Türkiye, daha gelişmiş ülke sınıfına giremeden,
insan kaynağının azaldığı bu trende girerse yazık olur. Ekonomik büyüklük
açısından, bir daha dünya sıralamasında ilk on içine girme şansımız hiç
olmaz.