Doğu Raporu: Denize Çıkış

96

     Şark Meselesi / Doğu Sorununda gelinen
vahim, endişe verici nokta:

     Gazetede okumuş,
kupürünü kesip saklamıştım.

     Şimdi kim bilir
hangi gediktedir. Hangi notlarım arasında.

     Belki sizler de
okumuşsunuzdur. Ama bir de ben anlatayım, aklımda kaldığı kadarıyla:

     Adana’da büyük bir
toprak parçası. Arazide işçiler çalışıyor.

     Çoğu Güneydoğu’dan
gelen gündelikçiler.

     Toprak sahibi de biraz uzaktan çalışanları
seyrediyor.

     O arada,
çalışanların giyim kuşamında, onlardan olduğu anlaşılan birileri çıka geliyor.

     Çalışanlardan
birine yaklaşarak, hoş beşten sonra ona Kürtçe bir şeyler anlatıyor.

     Dinleyen şaşırmış
bir halde, ister istemez başını sallayıp söylenenleri güya onaylıyor.

     Birkaç dakika
süren bu konuşmadan sonra da geldiği gibi çekip gidiyor.

     Bu tuhaf durum
patronun dikkatini çekiyor. İşçiyi çağırtıyor.

     Gelenin
kendisiyle, üstelik hararetli bir şekilde, hem de Kürtçe olarak ne konuştuğunu
soruyor:

     İşçi, beklemediği
bu soru karşısında önce şaşırıyor, sonra bütün saflığı ve samimiyetiyle;

     Kendisine
söyleneni, daha doğrusu vadedileni / verilen sözü bir bir aynen aktarıyor:

     “O gelen adam,
bana dedi ki: ‘Sabredin! Sabredin! Az kaldı!

     Bütün buralar hep
bizim, hep sizin, hepimizin olacak!

     Sahiplerinden
tamamen alınacak! Hepsi sizlere dağıtılacak!

     Eski sahipleri yok
edilecek! Sizler bu toprakların yeni sahipleri olacaksınız!’ ”

     “İyi ama diyor
patron; hadi Güneydoğu bizim diyorsunuz!

     Gerçi sizin bizim
yok. Her yer herkesin, hepimizin ama neyse;

     Peki, ama buralar
Türklerin toprağı. Niye buralara da göz dikiyorsunuz?”

     Deyince yine o
işçi -kafalarına nasıl girilmişse- yine bütün saflığıyla cevap veriyor.

     Ama dehşet verici
bir cevap: “Yani diyor, denize çıkış yerimiz olmasın mı?”

     Bizimki donup
kalıyor. Bu cevap işçinin kafasından çıkmış olamaz diye düşünüyor.

     Aslında bir şeyden
haberi olmayan o işçi söylemiyor bütün bunları.

     Ona ve onun
gibilere de bir söylettiren var şüphesiz.

     Çünkü verilen
cevap öyle yenilir yutulur cinsten değil.

     Çünkü gündelikçi
işçi bir çarıklı erkânı harp / kurmay subayı gibi konuşturulmuştur.

     Ki bu cevap, asla onun kafasından çıkmış
olamaz, diye derin düşüncelere dalıyor.

     Bizler de nereden
nereye gelindi diyor; doğrusu şaşmaktan kendimizi alamıyoruz.

     Hani terör birkaç
çapulcunun işiydi! Hani terör birkaç eşkıyanın eyleminden ibaretti!

     Nitekim 15 Ağustos
1984’de PKK; Eruh ve Şemdinli ilçelerini basınca;

     Koskoca Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin başında bulunan en sorumlu kişi olan zatı muhterem:

     “(Canım n’olmuş
sanki alt tarafı) üç beş çapulcunun işi!” diyerek olayı küçümsememiş miydi?

     Sonra o hafife
alınanlar; uçak düşürecek kadar palazlanmamışlar mıydı?

     Şimdilerde, o
zamanlar -ne hikmetse- önemsiz görülenler;

     Bugün ABD’nin
âdeta kolluk kuvveti hâlinde arzı endam etmiyorlar mı?

     ABD yeşil ışık
yaktıkça Türkiye’ye musallat olmuyorlar mı?

     Türkiye’ye
tebelleş olmuyorlar mı?

     “Türk Dış
Politikası yanımda yer almazsa; üstünüze sürerim bunları!” demeye getirmiyor
mu?

     Nitekim sürmüyor
mu?

     Bu siyaseti güden
ABD; PKK’yı Demokles’in kılıcı gibi üstümüzde sallandırmak istemiyor mu?

     İstiyor!

     Nitekim
sallandırmıyor mu?

     Sallandırıyor!

 

Önceki İçerikMilli Devlet Düşmanlığı Neden?
Sonraki İçerikGeleneksel ve Koruyucu Tıpta Sağlığın 8 Önemli Faktörü İçin 8 Kitap
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.