Çocuğu değişik bir şekilde kandırılıp kaçırılarak PKK terör örgütüne katılan çocukların annelerinin malum siyasi partinin Diyarbakır İl Merkezi önünde yaptıkları haklı protesto gösterisi devam ediyor. Analar emek verip büyüttükleri çocuklarını zorla örgüte katan ve örgütle iç içe olan siyasi partiden geri istiyorlar.
Bu protesto ve talebin ne anlama geldiğini en iyi anneler bilir. Yavrusunu yetiştiren anne bir gün çocuğunu kaybedebiliyor. Bu tarifi imkânsız bir acıdır ve annelere, ailelere yapılan manevi işkencedir. Çocuklarının hayatta olup olmadıkları, hangi kötü muameleyle karşılaştıkları bile belli değildir.
Bu çocukların örgüte göre büyük bir dava ile kaçırılmış oldukları yalanı analara hep fısıldanıyor. Oysa gerçekler artık ortaya çıkıyor. Kürtlere rağmen Kürtçülük yapan ve çıkar peşinde olan bölücü terör örgütü mensuplarının dış güdümlü olarak Türkiye Cumhuriyeti ile kavgaları vardır. Bu mücadele hilale karşı haçın tarihi mücadelesinin bir parçasıdır. Tarih boyu bize düşman olanlara hizmettir. Anlaşılan Şark Meselesi hala değişik boyut ve görüntü ile devam etmektedir. Hedef dün Osmanlı idi; bugün ise Cumhuriyet Türkiye’sidir. Onun hala anlayamayanlar kısır tartışmalar içinde sözüm ona siyaset yapıyorlar. Suriye’nin kuzeyine ABD’nin patronluğu altında değişik Avrupa Ülkelerinden Türklük ve İslam düşmanı unsurlar, paralı askerler intikam duygusu ile getiriliyor. Bunlar tırlar dolusu silah ve teçhizatla donatılıyor. Hedef Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve milli birlik ve beraberliğidir.
Yönetenlerimiz ise; baştan beri kendimize yönelecek tehdidi yok farz ederek ABD güdümünde kendi ayaklarına adeta kurşun sıkarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve birliğini dinamitleyenlere destek vermiştir. Ortadoğu’da bizim dışımızda yer alan işgalci her ülkenin menfaatleri çok farklı olduğundan mutabakat sağlanamıyor; barış ve huzur gelemiyor. Binlerce insan öldürüldü. Müslüman Müslüman la savaştırılıyor. Ümmet şuuru sadece bizde ve birkaç ülkede var.
Türkiye’nin zarar görmesi herkes için geçerlidir. Kimse bundan karlı çıkamaz. Diyarbakır’da terör örgütü ile işbirlikçi partinin önünde eylem yapan annelerin acılarını ve haklı taleplerine katılıyoruz ve saygı duyuyoruz. Daha yüzlerce ailenin çocuk kaçırma olaylarından perişan olduğunu da biliyoruz. Bölücü teröre karşı evladını şehit vermiş; asker, polis, korucu annelerinin evladı zorla kaçırılan annelere destek olmalarını da yadırgamıyoruz. Ancak işi sulandırmak için İran’dan annelerin gelmesini ve diğer bazı hoş olmayan örnekleri de kabul edemiyoruz. Başkaları adına ülkeleriyle kavgalı ve kullanılan militanların yakınlarının Cumartesi Anneleri adı altında bu aziz şehit anneleriyle bir tutulmalarını da içimize sindiremiyoruz.
Anneler iç siyasete âlet edilmemelidir. Bu iş STK’lara bırakılmalıdır. Türkiye’deki kamplaşmayı azaltacak, karşılıklı sevgi, hoşgörü ve saygıyı artırıcı her iyi niyetli teşebbüse saygı duyarız. Ancak ihanetleri de hoş göremeyiz ve alkışlayamayız. Bu kamplaşmanın temelinde yatan gerçekleri de iyi görmeliyiz. Basit ve kolay genellemelerden kaçınmalıyız. Siyaseti de polemik ve basit kavgalı tartışma ortamında kurtarmalıyız.
Türkiye bugün, var olma kavgası veriyor ve sözde dost ve müttefikleri tarafından kuşatılmaya çalışılıyor. İçeride ve dışarıda dostu ve düşmanı iyi fark edelim. Suçlu oldukları ve ihanet ettikleri kamuoyunda kabul görmüş, terör örgütüne terör örgütü diyemeyen şahısları kurtarma ve topluma hoş gösterme işgüzarlığına girişip komik durumu da düşmeyelim. Terör örgütüyle iç içe olan ve görevden alınan üç belediye başkanını ziyaret edip onlara Atatürk fotoğrafını hediye etme gibi yanlışları da yapmayalım.